*

  • ingiliz asıllı yazar andrew mango'nun saltanat ve cumhuriyet dönemlerine ait tüm yazılı kaynaklara ulaşarak atatürk'ün yaşamı ve mücadelesini anlattığı 750 sayfalık kitabı. kitapta atatürk lider özelliklerinin yanında insan ilişkileri ile de yansıtılmıştır.
  • ayrica yine ingiliz asilli oyuncu ve yonetmen tarquin olivier tarafindan 1999 yilinda belgeseli cekilmis bir kitaptir.
  • orjinal ismi; "atatürk: the biography of the founder of modern turkey" olan andrew mango kitabı.
    (bkz: ataturk modern turkiye nin kurucusu)
  • ingiliz yazar andrew mango'nun insana "ke$ke hic bitmese" dedirten kitabı..ataturk hakkında okudugum biyografi kitapları arasında belki de en iyisi..yazar bizlere ilkokul sıralarından beri ogretilen yanlı tarih ogretisini bu kitapla resmen yerle bir etmi$..
    kitap icin sadece tarihsel baglamda okunmaya degerdir diyemeyiz..mango kuvvetli retorigi ve ifade zenginligi ile sayfaları suslerken,okuyucuyu da du$unmeye sevketmi$..genellikle olaylar klasik turk tarih kitaplarındaki gibi tek yonlu bakı$ acısı ile anlatılmamı$..her goru$e yer verilmi$ ve yazar topladıgı bu goru$ler hakkında duzenli ve estetik yorumlar yapmı$..yani olaylar genellikle objektif olarak once ce$itli argumanlarla okuyucuya aktarılmı$ daha sonra yazar kendi perspektifinden olayları degerlendirerek okuyucuyu sıkmamaya ozen gostermi$..

    bazı tarih kitaplarında okuyucu tarihi okurken aynı zamanda da tarihi ya$ar..i$te mango ataturk'un biyografisinde okuyucuya bunu sunuyor..o anlatırken sanki olayların icerisindeymi$siniz hissine kapılıyorsunuz..dolayısıyla kitap mango'nun her kitabı gibi ele yapı$ıyor..

    kitabın belki de en kotu yanı *;gereksiz pahalı olması..zira kitapcilarda 35 ytl gibi ucuk bir fiyata satılıyor..ha bu da ku$kusuz mango'nun sucu degil..

    oyle bile olsa andrew mango gibi bir ustadın tarih bilimine yaptıgı katkılar du$unulurse,yada ortalıga tarih kitabı diye serpilmi$,insanlara yalan yanlı$ bilgiler sunan kitaplar tahayyul edilirse fiyat icin "az bile" yorumu dahi yapılabilir..
    her$eye ragmen ataturk biyografileri arasında okunur nitelikte olan nefis bir kitap
    nokta
  • andrew mango'nun, mustafa kemal atatürk'ü doğumundan vefatına kadar anlattığı kitabı. kitap, türkiye'dekilerin aksine bir yüceltme ya da yerme amacı taşımadığı için türk okuyucuya 'farklı' geliyor. ki bence nesnel, açık kaynaklara dayandırılarak yazılmış kitapta atatürk'ün yaptıkları ve yapmak istedikleri daha berrak olarak ortaya çıkıyor. bu da her bilimsel yaklaşımın bir özelliğidir, açıkça ortaya çıkarmak...

    kitaptan çok fazla not, ve düşünce çıkarmak mümkün. ancak ben sadece iki tanesinden söz etmek istiyorum. ilk dikkatimi geçen şey, atatürk'ün her zaman örgütçü olduğu ve legal olmaya büyük önem verdiğidir. askeri okuldan mezun olduktan sonra ilk görev yeri olan suriye'de kendi örgütünü kuruyor. örgüt derken bu örgüt gizli bir darbe amaçlamıyor, ancak ülkenin gidişatından endişeli olanları bir araya getirmeyi ve çözümler üretmeyi hedefliyor, (neyse günün modasına kapılıp örgütçülüğün kötü bir şey olduğu ön yargısından vazgeçersem) sonra balkanlara tayini çıkıyor ve orda da kendi örgütünü güçlendiriyor, adam topluyor. ancak ittihat ve terakkinin güçlenmesiyle atatürk'ün örgütü etkisizleşiyor. atatürk'ün çiçeği burnunda subayken gösterdiği bu özellik, ittihat ve terakki, kuvayi milliye, müdafa hukuk cemiyetleri ve en sonunda da chp ile sürüyor.
    ikincisi de atatürk'ün her zaman haklı olmaya gösterdiği özendir. kurtuluş savaşının ilk günlerinde osmanlı hükümetinin askeri müfettişi olarak hareket ediyor, kendisini öyle tanıtıyor. bu görevleri alınınca (samsun'a çıktıktan 1 buçuk ay sonra alındı) bu kez mebuslardan ve çeşitli cemiyetleri temsilen katılanların oluşturduğu erzurum kongresinin başkanı olarak hareket ediyor. yaklaşık 10 ay sonra da meclisi açıyor ve onun yetkileriyle hareket ediyor. cumhuriyet kurulduktan sonra da muhalefet partilerinin oluşması için çabalıyor..

    bence bu iki özelliği atatürk'ün kurtarıcı ve kurucu olmasında önemli rol oynuyor. örgütçülüğü ve haklılığı kendi zekası ve karakteriyle birleştirerek hepimizin bildiği ancak bazılarının idrak etmekte zorlandığı büyük işleri başarıyor. bu entryi 1919 haziranında yayınladığı amasya genelgesinin "milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır" sözleriyle bitirmek uygun olacak...
  • lisede tarih derslerinin birinde bir arkadaşımız söz isteyip atatürk'ün olağanüstü yönlerini çokça dinlediğini fakat onun anlatılmayan yönlerini de öğrenmek istediğini söylemişti. bize her yönüyle atatürk'ü anlatın demişti. umarım o arkadaşın yolu bir gün bu kitapla kesişir. muazzam bir biyografi eseri kendisi.

    kitabı henüz bitirmedim ama dünyanın gelmiş geçmiş en büyük liderleri arasında olan bu adam hakkında kitapta geldiğim yere kadar aldığım notlar var.

    atatürk'ün çok keskin bir zekası ve bu zekanın kendisine getirdiği bazı özellikleri var. küçük bir çocukken bile mahallenin çocuklarına elleri cepte dik bir duruşla bakar ve onlarla oyun oynamaya tenezzül etmezmiş. ömrü boyunca yanındaki silah arkadaşlarına da bu açıyla baktığına eminim. aralarında en zekisinin hep kendisi olduğunu düşünüyordu ve bana göre de bu konuda yanılmıyordu.

    atatürk görev için şam'a gidiyor. yanında da müfit özdeş var. osmanlı'nın subayları o bölgede savaşırken elde ettiği ganimetleri hazineye göndermek yerine bir kısmını kendi ceplerine indiriyor. atatürk bunu fark ediyor ve müfit'ten bu ganimetlerin tümünü kendisine bildirmesini istiyor. müfit'e susması için altınlardan bir kısımını teklif ediyorlar. atatürk, müfit'in ağzından bunları duyunca şu müthiş cümleyi kuruyor:

    "müfit, sen bugünün adamı mı olmak istiyorsun, yoksa yarının adamı mı?".

    çok etkilendim bu cümlesinden. bu cümle, ölmesinin üzerinden onlarca sene geçmesine rağmen atatürk'ün neden büyük bir adam olarak anıldığını ispatlar nitelikte. kendini alçaltacak herhangi bir şeye meyili yok. onun derdi böyle küçük şeyler değil. taa o zamandan beri daha ulvi şeylerin adamı olduğunu anlıyoruz.

    atatürk yazı yazmayı çok seviyor, günlüğü var, ona notlar alıyor. kafasını meşgul eden şeyleri yazıya döküyor. böbreğiyle ilgili sıkıntı çektiği bir dönemde yurtdışına gidiyor. memleketinden uzakta kaldığı o dönemde notlarına cevabını aradığı birkaç tane soru yazmış. cevabını bulmaya çalıştığı iki sorusu beni çok güldürdü. sorular şunlar: "enver bana niye böyle davranıyor, bunun için ne yapabilirim?" ve "cemal nasıl geçiniyor?". atatürk para biriktirebilen biri değil. ayın ilk 15 gününe kadar parayı tüketiyor ama sonraki 15 gün allah kerim. buna rağmen lüksünden de asla taviz vermiyor. gittiği yerlerde en lüks otellerde kalıyor. hastalandığı bir dönemde yurtdışında tedavi amaçlı gittiği bir yerdeki otelin odasını görüp mekanın küçüklüğünden dert yanıyor. hatta doktoru: "sen tedaviye mi geldin, otelde keyif yapmaya mı?" diyor. şimdi bu adam böyle yaşarken cemal nasıl geçiniyor sorusu beni baya güldürdü. enver'i de pek sevmiyor. enver'le hisleri karşılıklı bu konuda. hedefleri için, tüm osmanlı ordusunun komutanı olan enver'le arayı iyi tutmanın önemli olduğunun farkında. enver'i küçümsese de onunla olan durumunu kafaya takıp yazıya dökecek kadar bunu sorun ediyor aslında.

    atatürk hırslı ve çok inatçı. düşündüğü ve inandığı şeylerin tek gerçek doğru olduğunu düşünüyor. pek haksız da sayılmaz. istatistiğe vurduğumuzda haklı olduğunu düşündüğü yerlerde isabet oranı çok yüksek çünkü. liderlik konusunda çok hassas. tahammül edemediği şeylerden biri, aynı fikirde olmadığı amirlerinin kendisinin lafını dikkate almaması. bu konuda tavrı çok net. istifayı basar, sizle mi uğraşacağım amk diyip resti çeker. iki sene işsiz kalsa bile, para sıkıntısı yaşasa bile yapıyor bunu.

    atatürk övülmeyi seven bir adam. başarılı olduğu bir savaşta yaptıklarını, savaştaki konumunu, tutumunu hayatına girmiş kadınlara mektup yazarak anlatıyor. fakat kendisinin yanında başkalarının övülmesi sanırım pek hoşuna gitmiyor. bir anısında şöyle diyor: "genç subaylarla bir yerde oturuken subaylardan birisi, ben cemal paşa gibi olmak isterim dedi. diğer subaylar da onu alkışlayıp desteklediler. sonra bana bakıldı. ben de, bunu onayladığımı gösteren herhangi bir mimik yapmadım, orada tepki vermedim." ilkokulda da, hocanın dediklerini tekrarlayacak bir öğrenci seçilecek. hoca bir öğrenciyi seçip atatürk'ü bu öğrencinin yanına yardımcı olarak veriyor. atatürk bunu kabul edebilir mi sizce? etmiyor tabiki. "ben ondan daha iyi yaparım." diyerek postayı koyuyor, öğretmen de lider olarak atatürk'ü seçip diğer çocuğu onun yanına yardımcı tayin ediyor.

    kadınlar demişken böyle bir adamın aşk hayatındaki tavrı, tarzı benim için merak konusu. böyle güçlü bir çerçevesi olan adama, kadınlar shit test yaptığında kendisi nasıl cevap veriyor, araştırılsın :)

    henüz daha mondros antlaşması yeni imzalandı kitapta geldiğim yerde. kurtuluş savaşı yeni başlayacak. ama rakı sohbetleri diye bir kısmı var kitabın, o bölümü özellikle iple çekiyorum. ne muhabbetler yapılmıştır o sofralarda. atatürk harbiye mektebindeyken, ali fuat cebesoy, ali fethi okyar, nuri conker, ismet inönü ve daha birçok isim aslında o günlerde ülkeyi kurtarmışlardı. okul arkadaşları zaten bunlar. aradan yıllar geçmiş. bu adamlarla rakı içiyosun şimdi karşılıklı. "memlekete" diye kadeh kaldırıyosun. neler yapmışız biz diyorsun.

    hakikaten, neler yapmışsınız.

    edit: hayır kitap ingilizce değil. kitap şu: atatürk modern türkiyenin kurucusu - andrew mango
  • en iyi atatürk biyografisi diyebilirim.
  • bugüne kadar okuduğum en nesnel, en objektif kemal atatürk biyografisi. şiddetle tavsiye ederim. hırslarıyla, yanlışlarıyla, başarılarıyla, keskin zekasıyla, içinde taşıdığı muhteşem uçurumları ve zirveleriyle kemal atatürk'ü çok yakından tanıyacaksınız. bir kemalist olmamama rağmen, kitaptan ve mango'nun ortaya koyduğu kemal atatürk portresinden etkilendiğimi itiraf etmeliyim.
  • "wisdom came with experience."

    no doubt mustafa kemal believed that his career required his presence in libya. but would he have gone if he had known not only that the mission was useless, but that , during his absence, the greeks were to capture his native town , where is mother still had her home ?

    in the letter he sent to salih (bozok) from cyrenaica on 8/9 may 1912, mustafa kemal comrades had set themselves was to retrieve "these warm and friendly borderlands of the fatherland".

    but on 21 december of the same year, after disaster had struck in the balkans, he admitted that his decision to fight the italians in cyrenaica had been "precipitate and pointless".

    wisdom came with experience.

    (bkz: hasan tahsin paşa) , (bkz: esat toptani) .
hesabın var mı? giriş yap