• "arşi" olarak "yönetim(i)" anlamında (fransızca vasıtasıyla) yunanca kökenli kelime bileşimlerine girer. yunanca'da arkho=yönetim. ingilizce'de -archy (/arki/) şeklindedir.
    (bkz: hiyerarşi)
    (bkz: oligarşi)
    (bkz: monarşi)
    (bkz: anarşi)
    (bkz: otarşi)
  • (bkz: şair arşi caddesi)

    edit: "archer" in osmanlıcası diye biliyorum.
  • esasen “arşî” olarak yazılan, hurufi inancına mensup bir xvi. yüzyıl şair ve mutasavvıfı. biyografisi ise şöyle:

    “asıl adı bilinmeyen şair, mahlas olarak şiirlerinden de anlaşılacağı üzere “ey gülizar-ı vahdet! kûyünde arşî-i zar/ handan olur mu yoksa giryan olur kalır mı?”, “arşî-i şeydadan eğer/ ister isen doğru haber/ rah-ı hakk’a eyle sefer/ vakt-i seher kum, kum u kum!”, arşî mahlasını kullanmıştır (kocatürk 1968: 224-225). mutasavvıf şair arşî’nin hayatı ile ilgili çok fazla bilgi olmayıp, tespit edilebilen bazı bilgiler de dîvân’ından çıkarılmaktadır. esrar dede tireli arşî ile bu ârşî’yi karıştırmıştır. arşî, fazlullahi hurufi mensubu olmakla iftihar etmektedir. mevlana ve mevlevilikle ilgili şiiri yoktur (türk dili ve edebiyatı ansiklopedisi 1977: 163). turgut koca’nın bektaşi nefesleri ve şairleri adlı eserinde, 16. yüzyılda yaşamış bektaşi bir şair olduğu bilgisi yer almaktadır (1990:134). ergun, arşî’nin 16. asrın meşhur hurufilerinden olduğunu ifade eder. bektaşiliğe müntesip bulunduğu da- ilk beyti büyük bir şöhret kazanan- bir manzumesinden anlaşıldığını belirtir. ayrıca şairin hayatı ve eserleri hakkındaki malumat için “hurufi şairleri” adlı kitaba müracaat edilmesini (yty: 140) vurgular. sadeddin nüzhet ergun, türk şairleri (c.2.) adlı eserinde ise hayatı hakkında şu bilgileri aktarır: “xvı. asrın hurufi şairlerinden olan arşî hakkında tezkirelerde hiçbir malumat kayıtlı değildir. yalnız hurufi arşî’nin yazma divanını gören esrar dede onun “kum kumu kum” redifli bir gazelini yazmış ve hurûfî arşî’yi, tireli arşî ile karıştırmıştır. halbuki tezkirelerde tireli arşî namına kaydedilen beyitler, hurufi divanında yoktur. hurufi arşî’nin mürettep divanında onun mevleviliğini gösteren hiçbir hususiyete rastlanmamıştır. gerçi bilhassa 16. asırda yetişen bazı mevlevilerin hurufilik telakkilerini de benimsediklerini bilinmektedir. hususiyle mevlana hakkında muhakkak medhiyeler kaleme almışlardır. halbuki “ sanma sôfî ki sofa mensubuz/ ehl-i fazl’ız hurâfa mensubuz”, “kaldım garîb ü bîkes ü bî yâr ü gamgüsâr/ yok destgîr olur bana cüz fazl-ı kirdigâr” gibi birçok beyitlerinde görüldüğü veçhile arşî, fazlullahî hurufi mensubu olmakla iftihar etmektedir. ve dinî mahiyette yazdığı bütün manzumelerinde bu akidenin müterennimi olmuştur. arşî, meşhur hurufi şairi muhîtî’nin müridlerindendir. buna da şeyhinin vefatı dolayısıyla yazdığı bir mersiyeden anlaşılmaktadır (ergun yty: 495-496). arşî’nin bir müddet kerbela’ya gittiğini de gene divandaki kayıtlardan anlaşılmaktadır (ergun 1940: 496). arşî’nin ölüm tarihi kesin olarak bilinmemektedir. türk dili ve edebiyatı ansiklopesi’nde ölüm tarihi olarak 1562, tarihi verilmektedir (1977:163). bu bilgiye mukabil, ergun bu tarihin onun ölüm değil doğum tarihi olduğu bilgisini vermektedir. ergun’a göre onun h. 970/ m. 1562’de doğduğunu divanındaki bir gazelinden ve bu gazelin baş tarafına ilave edilen şu izahattan anlaşılmaktadır: “hazret-i sâhib beyân (1) hazreti resulullah aleyhisselâm’dan yedi yüz kırk yıl sonra âlem-i zattan âlem-i safâya geldiler. ve bendeki arşî dede’yim dokuz yüz yetmiş yıldan sonra âlem-i terkibe geldim. hazret-i sâhib beyân ile bu bendenin mâbeyninde fasıla iki yüz otuz yıl sonradır ki tertîb olmak lazım gelürse lafz ı zâhir olur. türkî dilince dimek olur ki yarlık virdi.” (ergun yty: 496). bu bilgilerden hareketle şairin doğum ve ölüm tarihleri hakkında kesin olarak bir şey söylemek mümkün değildir, yalnız 16. asırda yaşadığı konusunda araştırmacıların hemfikir olduğu söylenebilir.

    mürettep dîvân’ı olan arşî, dinî konular yanında başka mevzulara da şiirlerinde yer verilmiştir (1977:163). arşî’nin divan’ı vardır (öztelli 1968: 224). arşî’nin divanının müteaddid yazmalarına tesadüf edilmektedir (mlt. alm. k. mz.no:282,283,284,285, ünv. k. no: 257, ey. mhş. k. no:380). 2500 beyitten fazla olan bu divanda gazeller, müztezadlar, müseddesler, terkibibendler, rubailer, tuyuğlar, mesnevi tarzında bir nasihatname ve bir mersiye vardır (ergun 1940: 496). ergun’un, türk şairleri (c. 2)’de arşî’ye ait bir manzumeyi nakletmektedir. burada farklı iki ilahisi vardır (kocatürk 1968:224-225).
    ergun, arşî’nin edebî kişiliği hakkında şunları dile getirmektedir: hurufi edebiyatının muvaffakiyetli bir simasıdır. fakat şair, yalnız bu akideleri terennüm etmekle kalmamış, ladinî mahiyette cidden güzel gazeller de vücuda getirmiştir. olgun bir ifade ile lirik şiirler yazmaktadır. bir hayli farsça gazel de yazan arşî, nesimî tarzındaki gibi tuyuğlar da yazmıştır. muhitî’nin “ben ki tertîb-i anâsırda vücûd-i pâkim/ sâhib-i nutk u kelâm u hired ü idrâkim” beyitiyle başlayan bir gazelini de tahmis etmiştir (yty: 496).

    ergun’un türk şairleri (c.2.) adlı eserinde âşığın on şiiri yer almaktadır ki çoğu divan edebiyatı nazım biçimleri ile yazılmıştır. arapça ve farsça tamlamalara sıkça yer veren şairin, döneminde kaleminde güçlü büyük tasavvufçularından olduğu (öztelli 1968: 224) anlaşılmaktadır. hurufi neş’esinde birçok şiirler söylemiştir. şiirde ve anlamda çok başarılıdır (koca 1990:134). şiirlerinden anlaşıldığı üzere arşî tam manasıyla hurufidir. ve fazlullahı hurûfî’den başka bir “mürşid”i de mevzu bahsetmemişlerdir (ergun yty: 496).”

    kaynak: araş. gör. emine çakır, arşi maddesi, ahmet yesevi üniversitesi türk edebiyatı terimler sözlüğü.

    külâh-ı hacı bektaş-ı velî’yi
    giyen idrak eder sırr-ı ali’yi

    olur âyîne-i kalbi musaffâ
    derûnunda bulur nûr-ı celîyi

    giyüb kisvet sücûd ettikte anlar
    ezelden söylenen kalûbelîyi

    görür mü kisvet-i hünkâr’a layık
    hiredmend-i tarikat her deliyi

    olur tâbi’ tarik-i evliyaya
    sevenler arşiyâ âl-i ali’yi

    - - -
    yatma uyan, eyme ziyan
    vakt-i seher kum, kum u kum!
    tâ olasın vâkıf-ı can
    vakt-i seher kum, kum u kum!

    doğdu saadet güneşi
    tuttu ziya dağ u taşı
    gaflete aldırma başı
    vakt-i seher kum, kum u kum!

    aç gözün, ey âşık-ı zar!
    gitti mesa, erdi nehar
    canını gafletten uyar
    vakt-i seher kum, kum u kum!

    âdeme oldunsa halef
    eyleme eyyamı telef
    ister isen ere şeref
    vakt-i seher kum, kum u kum!

    esti nesim-i dem-i subh
    eyledi def-i gam-i subh
    yağdı hayat-ı nem-i subh
    vakt-i seher kum, kum u kum!

    fazl-ı kadîm-i müteal
    ayledi ızhar-ı cemal
    erdi dem-i ruz ü visâl
    vakt-i seher kum, kum u kum!

    uyma sakın arbedeye
    gel beri ateşgedeye
    bas kademin meykedeye
    vakt-i seher kum, kum u kum!

    arş-i şeydadan eğer
    ister isen doğru haber
    rah-ı hak’a eyle sefer
    vakt-i seher kum, kum u kum!

    - - -

    kaşınla kirpiğin zülfün kitabullah imiş bildim
    yüzünde yazılı esmâ-i fazlullah imiş bildim

    bilüb rabbini idrâk eyleyenler men aref sırrın
    beyân-ı fazl-ı yektâda veliyyullah imiş bildim

    yüzünden oldı zâhir sırrı-ı sübhânellezî esrâ
    urûc-ı leyle-tül-mi’rac vechullah imiş bildim

    çıkub tûr-ı vücudunda gören nûr-ı tecellâyı
    hitâb-ı rü’yet-i hak’da kelîmullah imiş bildim

    kelâmullah içinde arşiyâ harf-i mukatta’lar
    makalîd-i tılısım ı kenz i zatullah imiş bildim

    - - -

    gönül var taleb kıl ‘inâyet ‘alî’den
    gelür çünki dâ’im sahâvet ‘alî’den

    hem âhirde oldur açan râz-ı dîni
    çün evvel görindi şecâ’at ‘alî’den

    çeker zü’l-fekâr’ın gelür deyü bir gün
    düşer halka dâ’im mehâbet ‘alî’den

    anup nâmın evvel şurû’ eyle andan
    bulur çünki her iş nihâyet ‘alî’den

    olur ‘ilm ü hikmet kapusı güşâde
    nazar olsa şâh-ı velâyet ‘alî’den

    behişt içre rü’yet ne mümkin hudâ’ya
    açılmasa ‘ayn-ı beşâret ‘alî’den

    bulur dil murâdın olur şâd u handân
    eger olsa ‘arşî himâyet ‘alî’den
hesabın var mı? giriş yap