• siyasi bir terim ve türkçesi yatıştırma politikası olan bu anlayış, özellikle ikinci dünya savaşı'ndan hemen önce, dönemin ingiltere başbakanı neville chamberlain tarafından, ikinci bir savaşı çıkmadan engellemek amacıyla benimsenmiştir. esas itibariyle eğer saldırgan* potansiyel taşıyan bir devlet varsa, onun hareketlerini ve isteklerini yatıştırma üzerine kuruludur. savaşın patlak verdiği sırada bu politika chamberlain'in koltuğuna malolmuş ve savaştan sonra da çok eleştirilmiştir.
  • ikinci dünya savaşı sonrası neville chamberlain'la özdeşleşen politikadır.
    chamberlain hitler'in esas ilgi alanının doğuda olduğuna inandığı için komünist sscb'ye karşı kendileriyle ittifaka gireceğini, hatta bir ihtimal hitler'i sovyet topraklarına yönlendirebileceğini umut etmiş. südetleri aldıktan sonra daha önce bismack'ın yaptığı gibi hitler'in de durarak artık kazandıklarını elinde tutmaya çalışacağını ummuştu. fakat bismack'tan çok napoleon'a benzeyen hitler, durmak bir yana taleplerinde daha da fütursuzlaştı.

    münih antlaşması yatıştırma politikasının doruk noktasıydı. konferanstan dönen chamberlain uçaktan indiğinde "size bugün onurlu barış getirdim" diyecekti. fakat 15 mart'ta almanya çekoslovakya topraklarını işgale başlayınca, yatıştırma politikasının bittiğini ilan etmek zorunda kaldı. takip eden haftalarda ingiltere ve polonya'ya garanti verdi ve ciddi savaş hazırlıklarına başladı fakat büyük bir savaşı önlemek için iş işten geçmişti.
  • ingiltere'nin ikinci savasi oncesi almanya'ya uyguladigi politika. "hele bir dur soluklan yegenim" politikasi. yatıştırma politikası.
  • 1. dünya savaşından istediğini alamayan almanya'nın ağır versay antlaşmasını ihlal etmeye başlaması sonucu yeni bir savaştan çekinen ingiltere'nin uyguladığı politikadır ancak almanya'nın çekoslavakya'nın südetler bölgesini işgal etmesiyle sonra eren politikadır.
  • ikinci dünya savaşı'nın patlak vermesinin hemen öncesinde (1937-1940) birleşik krallık başbakanı olarak görev yapan neville chamberlain tarafından, hitler'in kıta avrupası'nda güttüğü genişlemeci politika ve agresif tutumu dizginlemek amacıyla verilen tavizlere dayanmaktadır. çekoslovakya'nın südet bölgesi'nin almanya'ya verilmesini öngören 29 eylül 1938 tarihli münih antlaşması, hitler'i "arsızlaştıran" bu politikanın kırılma noktasıdır.

    (bkz: yüz verme arsız olur, az verme hırsız olur)

    gözü doymayan hitler çekoslavakya'yı işgal etmiş, hitler'i diplomasi ile durdurmayacağını "nihayet" anlayan chamberlain, kurmaylarına savaş hazırlıklarına başlanması talimatını vermiştir. buna rağmen almanya'ya resmen savaş ilan etmeyen birleşik krallık (ve fransa), nazilerin polonya'yı da işgal etmesini müteakip almanya'ya resmen savaş ilan etmiştir. cihan harbinde ülkenin kaderini böylesine pasif bir başbakana emanet etmek istemeyen ingiliz halkı tarafından; engin savaş tecrübeleri herkesin malumu, dönemin bahriye nazırı winston churchill başa getirilmiştir.
  • 1.dünya savaşı sonrası almanlarla imzalanan versailles anlaşması gibi ağır bir anlaşmanın imzalanması da imzalatılması da ayrı bir saçmalıktır. öncelikle bu metni tasarlayan itilaf devletleri alman halkının bu denli ağır bir metne katlanabileceğini nasıl öngördüler ? belki de bu anlaşmayı ne de olsa almanlar yine genişlemeye çalışır yine siyasi bir tehdit oluşturur kısıtlayabildiğimiz kadar kısıtlayalım da zaten hakları olan yerleri de kıyak yapar gibi veririz ileride, böylece yeni bir gerilim oluşmaz diye düşünerek hazırlamışlardır.

    ingiltere’nin o günün şartlarında almanya’ya böylesine tavizler vererek, bu tavizler sonucu her hangi bir anlaşmazlık çıkmadan sorunların çözüleceğini düşünmesi gayet olağandır. ama gelin görün ki hitler’in nasıl bir manyak olduğunu kestirememişlerdir ve bu politika hitlerin işine gelmiştir. almanya’nın savaş başlamadan sıkı bir şekilde hazırlanıp kıta avrupasını hızla düşürmesine kadar etki etmiştir.

    tanım: hitler’in sscb ile savaşacağını uman dönemin ingiltere başbakanı neville chamberlain’in, nazi almanyasına tavizler verdiği politikadır.
  • maymun gözünü açmış artık, bugünden bakınca olaylara.
  • gayet başarılı bir politika. alman derin devleti hitler'i başa getirerek niyetini belli etmiş. o kadar tank uçak üreterek gözünü zaten karartmış. akacak kan damarda durmayacak. şimdi bu durumda yapılacak 2 şey var:

    -ya ilk anda olaya müdahale edip almanya'nın tüm yıkıcı gücünü kendi üzerine çekmek

    ya da:
    -almanya bir kaç küçük hedefi ilhak edip polonya'ya saldırıp sovyetler ile komşu haline gelene kadar salağa yatmak.

    bu sayede sovyetler almanya'yı zayıflatacağız diye 26 milyon mu ne insan kaybetti lan. 26 milyon ne demek?

    bir de bu politikayı çermbırleyn diye bir adama ihale etmişler. biz yapmadık miki yaptı hesabı.
    10 numara başarılı bir politika.
  • ikinci dünya savaşının öncesinde ve ilk 1-2 yılında batı dünyasında bazı tiplemelerin savunduğu ve "hitler'e ne istiyorsa verelim canım ne olacak, avrupa'nın göbeğinde yeni bir savaş yaşamaktan daha iyidir" şeklinde bir fikre sahiptir.

    günümüzde aynısını putin özelinde savunanlar da var. bunun şimdiki versiyonu "putin'e ne istiyorsa verelim, ukrayna'yı da feda edelim, nato da geri çekilsin yoksa adam gaz satmayı bırakacakmış."
  • avrupa'daki güçlü devletlerin asıl tehdit olarak komünizmi görmelerinden ötürü 1936-1939 yılları arasında sürdürdükleri politika. türkçe'ye taviz politikası olarak çevirmek daha mantıklı olacaktır.

    bu politika dört aşamada incelenebilir.

    1. renanya* bölgesinin silahlandırılmasına izin verilmesi
    2. anshluss'a izin verilmesi
    3. ispanya iç savaşı
    4. südetler'in almanya'ya bırakılması

    birleşik krallık'ın* ve fransa'nın motivasyonu bu dört maddenin her birisi için ayrı ayrı incelenmeli. ortak temel motivasyon ise bütün batı avrupa'daki hitler sempatisi ve komünizm tehlikesine karşı almanya'nın bir kalkan olarak kullanılmak istenmesi.

    önce avrupa'da o yıllardaki nazi sempatisine bakalım. bugün batı avrupa toplumlarının ikinci dünya savaşı'nda almanya'yla çok mücadele etmiş gibi davrandıklarına bakmayın, bu ülkelerin tamamında çok sayıda nazi sempatizanı var. antisemitizm o zaman da tıpkı bugünkü gibi yaygın. buna bir de yükselen komünizm tehlikesine karşı bu devletlerin kendi ülkelerindeki sağ popülist söylemlere izin vermesini ekleyin. bu atmosferde, fransa'daki, belçika'daki ya da danimarka'daki milliyetçilerin kendilerini aryan ırk olarak gören ve onların da sevmedikleri yahudilerle ve komünistlerle mücadele etmek isteyen hitler'le savaşmak için çok sebepleri yok.

    bu yüzden nazilerle savaşma konusunda avrupa'da çok büyük bir isteksizlik var. bu isteksizlik savaş başladıktan sonra bile devam ediyor. mesela herkes hitler'in belçika'ya saldıracağını bilse de, belçika hükümeti fransa ve birleşik krallık ile ortak savunma planları yapsa da belçika almanlar sınırı ihlal etmeden topraklarına fransız ya da britanya askerlerinin girmesine izin vermiyor, artık neyi kanıtlamaya çalışıyorlarsa... belçika'nın bu tavrı almanya'nın polonya'yı rahat rahat işgal etmesini sağlıyor. başka bir örnek de çoğu devletin savaşmadan, orduları halen düzenliyken teslim olması. 500000 askere sahip belçika ordusu naziler ile savaşırken yaklaşık 6000 şehit verip teslim oluyor, zira kimse komünizmle mücadele etmek isteyen almanya ile savaşıp ölmek istemiyor. ama belçika'dan gelen gönüllülerle kurulan ve toplamda 10000 kişiyi geçmeyen walloon legion ve flemish legion waffen-ss bölükleri nazilerin yanında yer aldıkları savaşlarda toplamda yaklaşık 2500 ölüm görüyor. ya da almanya bütün danimarka'yı iki saatte işgal edip, norveç'in işgali için ihtiyaç duyduğu aalborg hava alanını sadece 20 paraşütçü ile hiçbir direniş olmadan ele geçiriyor. belki bu sayede binlerce danimarkalı'nın hayatı kurtuluyor ama yüzbinlerce yahudi ve milyonlarca sovyet vatandaşı da hayatını kaybediyor. kimsenin komünistler ve yahudiler ölmesin diye kendi hayatını riske edecek halleri yok tabii.

    bunu batı avrupa ile de sınırlı tutmamak lazım. komünizme karşı ileri karakol olarak semirtilen olan polonya, 1934'te nazi almanyası ile şartları tıpkı molotov ribbentrop paktı gibi olan bir saldırmazlık anlaşması imzalıyor. polonya'nın da tek derdi komünizm.

    savaş öncesine dönersek, batı avrupa'daki nazi sempatisi bu ülkelerdeki yöneticileri de etkiliyor. bu yüzden de nazilere yönelik açıktan sert politikalar izlenmiyor.

    şimdi yukarıda belirttiğim dört maddeyi teker teker inceleyeyim.

    1. renanya'nın silahlandırılması:

    bu olay hitler'in, versay anlaşması uyarınca almanya'nın kolluk gücü haricinde asker bulunduramayacağı renanya bölgesine asker göndermesiyle vuku buluyor. bu olayın temel sebebi hitler'in agresif bir dış politika kullanarak iç politikada ekonomik sıkıntıların konuşulmasını engellemek istemesi.

    nazi almanyası'nın ekonomi politikalarıyla ilgili detaylı bilgi için:
    (bkz: adolf hitler/#155235078)

    fransız liderlerin bu olayı protesto etmekten başka bir şey yapmamasının sebepleri tıpkı yukarıda bahsettiğim temel sebeplere** ek olarak versay anlaşması'nın haksız olduğunu bilmeleri ve fransız hükümetinin pek popüler olmaması. fransa, halkını almanya ile bir savaşa ikna edemeyeceğini düşünerek bu olayı protesto ile geçiştiriyor.

    2. anchluss

    anschluss da kabaca almanya'daki ekonomik realitelerin dikte ettiği bir eylem*. anschluss'a karşı çıkılmamasının sebeplerine yukarıda renanya'nın silahlandırmasında saydığım bütün sebepleri ve ek olarak da birinci dünya savaşı sonrası avusturya'ya dayatılan saint germain antlaşması'nın haksız olmasını yazabilirim. bu anlaşma avusturya'nın almanya ile birleşmesine izin vermediği gibi, avusturya'nın kendisine "deutsche österreich" adını vermesini bile yasaklıyor. avusturya'nın tarım üretimini yaptığı macaristan'ı ve madenlerinden yararlandığı çekoslovakya'yı kaybetmesinden dolayı çok avusturyalı birinci dünya savaşı'ndan sonra almanya ile birleşilmesi gerektiğini düşünüyor. işlerine gelince self determinasyon diyen batı devletleri işlerine gelince bunlara izin vermiyor. bu da batı devletlerinin anschluss'a karşı çıkmasını engelliyor.

    3. ispanya iç savaşı

    taviz politikaları içinde en az konuşulan konu muhtemelen ispanya iç savaşı'dır. savaşla ilgili herhalde picasso'nun guernica tablosu dışında pek bir şey bilinmiyor.

    bu savaş, general franco'nun tamamen demokratik yollarla seçilen sosyalist hükümete darbe yapmaya kalkması ile başlıyor. başta franco hükümetini tanımayan fransa sırf güneyinde komünist bir devlet istemediği için olaya müdahele etmeyeceğini belirtiyor. dahası, italya'nın bölgeye 50000 asker ve yüzlerce zırhlı göndermesine ve almanya'nın da komünist yerleşimleri rastgele bombalamasına ses çıkarmıyor. luftwaffe'nin ikinci dünya savaşı'nda kullandığı taktikler ve ekipman ispanya'da edinilen tecrübe ile geliştiriliyor. bu savaş olmasa da almanya belki uçak yapabilecekti ama pilotlarını savaş koşullarında eğitemeyecekti. bundan üç sene sonra luftwaffe fransa'nın, danimarka'nın ve norveç'in işgalince inanılmaz kritik bir rol üstlenecek.

    bugün nazilere karşı mücadelelerini anlata anlata bitiremeyen fransa ve birleşik krallık o gün ispanya iç savaşı'nda seçimi kazanan hükümete destek olsalardı ikinci dünya savaşı bu kadar kayıplı olmayabilirdi. ama komünizm nefreti nazi pilotlarının ispanya'daki katliamlarının görmezlikten gelinmesini sağlıyor. hatta fransa komünistlerle birlikte savaşmak için barcelona'ya geçmeye çalışan gönüllülerin ispanya'ya geçmesini de engellemeye çalışıyor. okumadıysanız çanlar kimin çalıyor** çok güzel bir kitap.

    4. südetler'in almanya'ya bırakılması

    taviz politikasındaki son durak ise südetler. südetler neredeyse tamamen almanların yaşadığı ve almanya ile çek cumhuriyeti sınırındaki dağlık bölge. bu bölgenin münih anlaşması ile almanya'ya verilmesi ile olası alman işgalini bu dağlık bölgede durdurmak isteyen çekoslovakya'nın planları suya düşüyor.

    münih anlaşması'nın sebepleri de sonuçları da açıkçası çok karışık. birleşik krallık ve fransa, nazi almanyası'nın ekonomi politikalarının sürdürülebilir olmadığını biliyorlar*. almanya'nın deli gibi borç içinde silah ürettiğinin farkındalar ve almanya'nın ekonomisi tamamen dağılmadan ve ürettikleri silahlar güncelliklerini kaybetmeden savaşa girmek isteyeceğini biliyorlar. kafalarındaki plana göre, almanya'nın savaşa girmek için sebeplerini kaldırarak alman ekonomisinin dağılmasını bekleyecekler. sonrasındaysa almanya'ya kredi sağlayarak ekonomisini stabilize etmesine yardımcı olacaklar. bu sayede de o günün şartlarında devasa bir nüfusa sahip olan ve prusya günlerinden beri aşırı militarist bir toplum olan almanya, fransa ve birleşik krallık adına sovyetler birliği ile savaşacak.

    çekoslovakya'yı korumak için anlaşma imzalamış olan sovyetler birliği ise südetler'in almanya'ya bırakılmasına karşı. sovyetler birliği'nin mantığına göre almanya'nın başı almanya silahlanmasını tamamlamadan, savunmaya uygun mevzilerde ezilmeli. fakat sovyetler birliği'nden nazi almanyası'na göre daha çok nefret eden ingiliz/fransız yöneticiler komünizmi sınırlamak için çekoslovakya'dan vazgeçmeye hazır.

    kısaca, birleşik krallık ve fransa, bu politikayı aman tadımız kaçmasın ali rıza bey diyerek uygulamıyor. bütün dertleri almanya ile sovyetler birliği'ni savaştırmak. bu sürede yahudiler almanya'dan kovulmuş, komünistler tutuklanarak öldürülmüş hiç umurlarında olmuyor. olsaydı zaten mart 1938'de şartlar oluşmuşken sscb ile birlikte nazi almanyası'nı en geç bir yılda un ufak ederlerdi.

    bu arada çekoslovakya merkez bankası'nın altın ve döviz rezervleri alman ekonomisinin çökmesini engelliyor. almanya'nın çekoslovak ordusu'ndan çaldığı ekipmanların fransa'nın işgalinde kullanılan ekipmanların dörtte birini oluşturduğuna yönelik rivayetler var. ben saymadım, bilmiyorum*.

    bu taviz politikalarına komünizm karşıtı söylemlerle ve grev kırıcılıkla iktidara gelen benito mussolini'nin etiyopya'yı ve arnavutluk'u işgal etmesine ses edilmemesini de ekleyebilirim. ama italya savaşta çok önemli bir rol oynamadığı için ve bugünkü taviz politikası tartışmaları hep "bu işten nasıl sovyetler birliği'ni suçlarız" denilerek yürütüldüğü için işin italya kısmına kimse takmıyor.

    -------------------------------------------------------------------------------------------------------

    buraya kadar okuduysanız teşekkür ederim. eminim hepinizin aklında şu sorular var: polonya da sırf almanya sscb ile savaşsın diye çekoslovakya gibi taviz olarak verilemez miydi? savaşı çıkartan şey gerçekten molotov-ribbentrop paktı mıydı?

    esasen verilebilirdi. fakat polonya'nın kendisi de sovyetler birliği'ni çevreleme politikası* için semirtilmiş bir devlet. birinci dünya savaşı sırasında avrupa haritası çizilirken polonya'nın doğu sınırı o anki etnik dağılımlar göz önüne alınarak curzon hattı* ile belirleniyor. fakat rusya'daki devrim sonrasında çıkan savaşta polonya sscb'den polonyalıların ya azınlıkta olduğu ya da hiç polonyalının yaşamadığı geniş toprakları ele geçiriyor. wilson ilkeleri'ne uymasa da güçlü bir polonya'nın sscb'yi dengeleyebileceği ön görüldüğü için polonya'nın polonya litvanya birliği* üzerinden yaptığı saçma toprak taleplerine ses çıkarılmıyor. işin ilginci, bu polonya litvanya birliği ne biçim bir birlikse, polonya'nın saçma toprak talepleri arasında litvanya'nın başkenti vilnius da var. polonya'nın bir katakulli ile vilnius'u litvanya'dan almasına bile göz yumuluyor. yani birleşik krallık ve fransa sscb'ye karşı emek emek büyüttükleri polonya'dan vazgeçmek istemiyor.

    bir de nüfusu 14 milyon olan ve sscb ile iyi ilişkiler içindeki çekoslovakya'dan vazgeçmek 35 milyon nüfusa sahip ve sscb ile kanlı bıçaklı polonya'dan vazgeçmekten daha kolay. başka bir deyişle, birleşik krallık ve fransa çekoslovakya'yı savaşmaya değer görmüyorlar. hatta komünizme karşı asıl ileri karakol durumundaki polonya'nın zaolzie* bölgesini çekoslovakya'dan tırtıklamasına da ses çıkarmıyorlar. canım polonya, senin için çekoslovakya da litvanya da feda olsun, yeterki sscb ile savaş*.

    ikinci dünya savaşı'nı molotov-ribbentrop paktının başlatması iddiası ise büyük safsata. birleşik krallık ve fransa, hitler'in polonya'yı işgaline bir kaç ay kaldığı haziran 1939'da bile sscb ile ortak bir savunma anlaşması yapmak konusunda isteksizler. şurada britanya parlamentosundaki sscb ile yapılacak anlaşma için gidecek heyetle ilgili tartışmaları okuyabilirsiniz. mart 1939'dan itibaren ısrarla neville chamberlain'i sscb ile müzakere yapması için ikna etmeye çalışan milletvekilleri bu görüşmeler için moskova'ya gönderilecek heyette bir hükümet yetkilisinin olmasını istiyor fakat neville chamberlein sadece bir devlet memuru göndermeyi düşündüğünü belirtiyor. 12 ağustos'ta başlayan müzakereler ise britanyalı ve fransız diplomatlara anlaşma yapma yetkisi verilmediği ve bu yüzden de "biz bir hükümetlerimize danışalım" dedikleri için tıkanıyor. molotov ribbentrop paktı'nın imza sebebi de esasen bu. sscb, curzon hattı'nın doğusunda kalan ve çoğunluğu belarus ve ukraynalı olmasına rağmen 1921'de polonya'ya bırakmak zorunda kaldığı toprakları geri almak istiyor. bu sebepten ötürü, için ikinci dünya savaşı mart 1938'de yapılıp halledilmiş olsaydı bile muhtemelen bir sscb polonya savaşı olacaktı. britanyalı ve fransız diplomatların anlaşmaya bir türlü yanaşmaması sscb'nin bu toprakları kayıpsız almasını sağlıyor.

    ayrıca savaşın başladığı kabul edilen tarih hatalı. japonya çin arasındaki savaş 1937'de başlıyor ve bu çatışmalar da ikinci dünya savaşı içinde inceleniyor. savaşın başlangıcının japonya'nın çin'e saldırdığı 7 haziran 1937 tarihi yerine olarak değil de almanya'nın polonya'yı işgale başladığı 1 eylül 1939 olarak kabul edilmesi hem avrupa merkezci bakış açısının ürünü hem de birleşik krallık'ın ve fransa'nın almanya'ya karşı durma kararı vermelerini vurgulamayı amaçlıyor. avrupa'daki savaşın başlangıcını eylül 1939 değil de eylül 1938 olarak alacak olursak sscb nazilerle savaşmaya hevesli iken fransa ve birleşik krallık nazilerle savaşma isteksiz gözükecekti. yukarıda da dediğim gibi ikinci dünya savaşı'nın 1938 eylül'de başlamamasının tek sebebi bu devletlerin çekoslovakya'yı savaşmaya değer görmemeleri.
hesabın var mı? giriş yap