• sandalet takıntılı asabi* yunan ressam. m.ö. 352 - 308 arası yaşamıştır, kos adası'ndandır. ilk kez kendi portresini yapan ressamdır ama eserlerinin hiçbiri günümüze kalmamıştır.
  • büyük iskenderin ressamı.
  • bir gün oturuyor üç beş kuşkucu birbirine kuşku dolu hikâyeler anlatıyor. bunlardan biri de apelles'le ilgili olup, yine kuşkucu zihinlerin yapısal mastürbatif kaygılarını def etme amacını taşıyor.

    ondan önce bir şey geldi aklıma dışarıdaki kuş cıvıltılarını işitince. onu anlatmazsam içimde kalır. bundan seneler evvel bir sabah bu saatlerde, 6-7 gibi beyoğlu'na işim düşmüştü. inanın işin ne olduğunu hatırlamıyorum, altunizade'den 110'a bindim, köprüydü, beşiktaş'tı, dolmabahçe'ydi, stattı falan derken taksim'e vardık 20 dakikada <istanbul trafiksizliği>. her neyse, otobüsten indim. meydandan geçip beyoğlu'na aktım, sokaklar bomboş tabi ki, galatasaray'a doğru yürümeye başladım <içten içe eriyerek sanki>. ileriden yoğun bir müzik sesi geliyordu, tıngır mıngır sokak müziğiydi resmen.

    ben yürüdükçe volüm artmaya başladı, ayvalık tostçusunun hemen yukarısında bir yere yarı uzanık (uzanmak + uyanık = uzanık) bir yarı-hipi grubunun bir şeyler çaldığını gördüm <aklıma eric cartman'ın hipileri dağıtmak için yüksek volümde slayer çalması geldi>. ara sıra anlamsız bir şekilde bağırarak beyoğlu yürüngenlerini (yürümek + sürüngen = yürüngen) ürküten kısa boylu adam bile orada onları izliyordu. bu 'toplum düzenine serkeş' tiplerden biri gitar çalarken beri yandan apelles apelles diye çığırtkanlık yapıyordu, yine beri yandan ben ise hayattaki en uyuz gürültülerden saydığım gıaşaşaşaşşrşaşşaşaaarrrrrtttttt!!!! şeklindeki kepenk indirme ya da yükseltme sesleri eşliğinde sigara içenler, pooça yiyenler, işine yetişmeye çalışanlar arasında apelles'in gizemini çözmeye çalışıyor, beri yandan da yoluma dökülüyordum. apelles ama ne için? ne için toplum düzenine serkeş tiplerden, serseri kılıklılardan uzanık gitarcı sabahın köründe keyifle apelles diye şarkı söylüyordu? her sözü apelles olan şarkı düşünün. sonsuz kere sonsuz tekrarlanan bir şarkı düşünün <belki de ben geçip gittikten sonra son bulmuştur>. yoksa apelles demiyor da, başka bir şey mi diyordu? yoksa ben başka bir deyişi, apelles mi sanmıştım. yoo hiç de değil. aklımda kalan bir şey olduğuna göre, severek bırakmışım belleğimde, belleğimde kalmış her şey doğrudur. doğru kalmamış olanlar ise hatayı kendinde arasın, sildiğim onca şeye rağmen, bu anekdotu bir türlü geri dönüşüm kutusuna atmaya kıyamamaşım. tamam da, ne için? apelles apelles apelles apelles apelles apelles apelles apelles apelles apelles apelles apelles... belki de "pelles a"dır tekrarlanan o sözcük, tekrarlandığı için "a pelles a pelles a pelles" gibi işitilmiştir tarafımdan, bilmiyorum. çünkü ben hiç durmadım, yanlarından öylece geçiverdim, ayvalık tostçusunun oradaki gümüşçüde günde 100.272 defa çalınan o şarkılar bile çalmaya başlamamıştı, o derece erken bir saatti.

    sonra efendim kuşkuculardan biri şöyle der yanındaki diğer kuşkuculara <flashback>: "size apelles'in hikâyesini anlattım mı?"

    "yok" der diğerleri. "dinleyin o zaman götelek paganlar! <antik dönemde 'allahsız' kıvamında kullanılan sıcakkanlı bir söz> apelles bir gün bir at resmi çizmek istemiş ama öyle böyle değil, at ama ağzında köpük olacak! neyse efendim bir atmış fırçayı, iki atmış, yok! o koca ressam apelles, bir türlü çizemiyor ağzındaki köpüğü. sonunda dayanamamış, ulan demiş, benden ressam olmaz, atın da köpüğün de allah binbir türlü belasını vermesin, almış eline sukoçbırayt süngerini tualine çarpı çarpıvermiş. mehercule! ey gidinin koca herkül'ü <oh my god tarzı bir antikçağ nidası> bir de bakmış, resmi fışfıklayan sünger tam da atın ağız bölümünde muhteşem kere muhteşem bir köpük imgesi oluşturmuş! apelles ya, işte bildiğin koca ressam apelles! atın ağzındaki köpüğü, artık her şeyden vazgeçmişken yapı yapıvermiş!

    işte sevgili kuşkucu kardeşlerim, bizim epistemolojik kaygılarımız da apelles'in ağzı köpüklü at resminin oluşumunu andırıyor, inanın farklı değil! sextus empiricus'un da dediği gibi 'kuşkucular görünen ve üzerine düşünülen şeylerdeki aykırılıkları belirleyerek zihni kargaşadan kurtarmayı amaçlamışsa da bunu yapamayarak yargıyı ertelemiştir. buna karşın yargıyı ertelediklerinde de, kargaşadan muafiyet, <tıpkı bir gölgenin bedeni izlemesi gibi> talihini izlemiştir.' (empiricus, pyrrhonculuğun esasları üzerine, i.29) umudunuzu yitirmeyin kuşkucu kardeşlerim, bizler kuşkulanarak bedel ödeyen ve insanlık tarihinde hep dogmatiklerin en nefret ettiği felsefî ekolün temsilcileri olageldik, olmaya da devam edeceğiz. çünkü biz sukoçbırayt süngerini şahsî aydınlanmanın en temel aygıtı kılıyoruz ve bu sukoçbırayt beyinli olup da ancak ideolojik kamplarda, ideolojik yandaşların itelemesiyle bir yere gelen üstü*örtük dogmatikler <özellikle de akademiklerin allah belasını vermesin> karşısında kaybediyor görünsek de, bir gün gelecek, evet tempus veniet kardeşlerim, bir gün gelecek elimizde süngerler, yepyeni köpükler çizeceğiz köhnemiş taşlara. çünkü hepimiz apelles'in süngerinden çıktık, bizdeki ratio/muhakeme yeteneği kral çocuğunda yok!"

    bunun üzerine kuşkuculardan biri söz alır, "tamam da..." der ve devam eder "... apelles'in o ağzı köpüklü at resmini böyle yaptığı konusunda da kuşkuya kapılmamız gerekmiyor mu?" hikâyeyi anlatan üzülür, kendisinden yaşça küçük olan bu hanım şakirdenin kendisine, hem de en yetkin olduğu bir konuda diklenmiş olmasına dayanamaz ve şöyle der "kuşku mu elizabeth, ay pardon, aklım gitti, senin adın neydi? hah thespis, bak thespis kuşku bir akrep gibidir, kendi kendini sokar. ad infinitum'a düşme lütfen, bir yerde keseceksin kuşkuyu, yoksa sen de süngerleşmiş bir beyne sahip olursun tamam mı?" "tamam" der thespis ve ekler "tamam da, nerede keseceğimi bilmiyorum ki kuşkuyu?" adamımız horlanmış hisseder kendini, çünkü içten içe yanıktır thespis'e <hikâyenin sarpa-sardığı an> ve şöyle der:

    "neden, belirsiz kuşkularımızla mutlu değil miyiz, thespis?"
  • lucian'ın ayrıntılı bir şekilde tasvir ettiği ve leon battista alberti'nin de pictura kitabında bahsettiği bir tablosu sandro botticelli tarafından "the calumny of apelles" ismiyle resmedilmiştir ve uffizi'de sergilenmektedir.
  • kendisi kunduracılara ayar vermekle bilinen ressam abimiz. (bkz: sutor ne supra crepidam) işini yapana oldukça saygılıdır ama haddini aşana asla tahammül edemez. hiç de nazik olmaya çalışmaz, aklına geleni dan diye söylemeyi huy edinmiştir.
  • iskender efes’te büstünü yapmasını istediği ressam ve heykeltraş apelles’in atölyesini ziyaret ettiğinde sanat üzerine bilgiç bilgiç konuşunca apelles şöyle der: “lütfen biraz alçak sesle konuşun efendim, çırakları güldürüyorsunuz. (plinius, naturalis historia 35.36.12)

    büyük iskender, apelles tarafından yapılan kendi portresine baktı ve beğenmedi, atı ise resimdeki atı gerçek sanarak kişnedi, bunun üzerine apelles "efendim, görülüyor ki, atınız sizden daha fazla sanattan anlıyor." (aelianus, varia historia 2.3)
  • tüm zamamların en büyük ressamların biri.
    ancak hiçbir eseri gününüze ulaşmamıştır. bazı eserleri roma imparatorluğu zamanında kos adasından roma'ya taşınmıştır.
    ilkçağın en büyük ressamı olarak kabul edilirdi. ne yazık ki eserleri kaybolmakla kalmadı onu görüp kopyalayanların da eserleri kaybolup gitti.
    ancak o eserleri doğrudan veya kopyalarını görenlerin yazdıkları sayesinde eserleri günümüze kadar geldi. örneğin cicero bunlardan biriydi.
    günümüze yakın zamanda anlatılanlardan yola çıkılarak eserleri yeniden üretildi ama ne kadar aynı kim bilir.
hesabın var mı? giriş yap