• anti komünizm politikaları dünyaya hep savaş ve yıkım getirmiştir. abd nin yegane politikalarından biridir savaş ekonomisinin getirisi ile birlikte. nitekim geçmişte komünizm tehlikesine karşı afganistanda ve cevresinde kökten dinciliği destekleyen ve talibana para yardımını esirgemeyen abd yönetimi, kaderin büyük bir cilvesi ile karşı karşıya kalmıştır.
  • mevcut komunist ulkelerle hicbir catismaya girmeyen kapitalist ulkeler ust yonetimi nato'nun, kendi insanlari uzerinde uyguladiklari baski ve terorun ideolojisi.
    asil olarak, o gunun kosullarinda "kendisini mulkiyetin boyundurugundan kurtarmis" gorunen ulkelere ozenmemesi icin, her kapitalist ulkenin insanlarine sahip cikmasi gerekiyordu.
    nato ve gladio tipi orgutlenmeler, sosyalist ulkelerde sadece casusluk faaliyetleri yuruturken, kendi ulkelerinde kanli eylemlere yoneldiler. bunlar arasinda rejim karsiti orgutlere sizmak, hatta bazilarinin olusumlarina destek olmak, karsi orgutlenmeler yaratmak, sari sendikaciligin desteklenmesi ve psikolojik savasin her turlusu sayilabilir.
    gunumuzde reel sosyalizm deneyini surduren ülke sayisi -seklen de olsa- pek bulunmasa da, anti komunizm faaliyetleri sona ermeyecektir. cunku uretim araclarinin ozel mulkiyeti ve mulksuzler varoldugu gibi, komunizmin teorik altyapisini olusturan tahliller, ekonomik ve felsefi doktrinler ortadan kaldirilamamistir.
    kapitalizm varoldukca, anti komunizm varolacaktir.
    var mi yok, yok mu var?
  • üç döneme ayrılabilecek siyasi akım.(aslında tek başına bir ideoloji değil, başka politik yönelimlerin katalizörüdür)
    birinci dönem;
    ekim devrimi akabinde çıkan rus iç savaşında, ingiltere liderliğindeki itilaf devletlerinin bolşevikleri kuşatma altında tutmasıdır.beyaz ordu yenilip, kızıl ordu ülkedeki otoritesini sağlayınca 1922'de sona ermiştir.
    ikinci dönem;
    1933'te hitler'in almanya'da iktidara gelemesi ve komünizmi nasyonal-sosyalizmin doğal düşmanı ilan etmesiyle başlar.batı avrupa devletlerinin almanya'ya ''rus yayılmacılığına karşı baraj'' olarak göz yummasıyla devam eder.1945 müttefik zaferiyle sona erer.
    üçüncü ve son dönem;
    amerika'nın başını çektiği nato'nun varşova paktına karşı sürdürdüğü soğuk savaştır.ki 1991 sscb'nin dağılmasıyla tarih sahnesinden silinir.
    21.yy'da bazı sağcı partilerin yerel politikada kullandıkları söylevlerden başka ciddi olarak ele alınmamaktadır.
  • (bkz: kapitalizm)
  • amerika birlesik devletleri cumhuriyetci kesimi tarafindan bugun en fazla gundemde olan akim.
  • (bkz: şerefsizm)
  • güzide türkçe'mizin bir o kadar güzide deyimlerinden biri olan aferin delisi* tabiri yakışır tüm antikomünistlere.
    devam edin; amerikan köpekleri şeker verecek bu tutumunuzdan dolayı size.
    oysa, emperyalistler kilometrelerce uzak mamleketleri sömüremesindir komünistlerin tek derdi .
    kime anlatıyorsun ki?
  • ölü eşeğe kurşun sıkmak.
  • kapitalistlerin, işçi sınıfını baskı altında tutabilmek için kullandığı ideolojik bir silahtır. çıkış noktası ise amerika birleşik devletleridir. faydalı bir yazı:

    http://komunos.org/…lojik-silahi-anti-komunizm.html
  • çok ilginç arkadaşları ortaya çıkaran şey. ilericiliğin tek kaynağı komünistlikmiş, komünizmin insan doğasına aykırı olduğunu iddia edenler totoşmuş filan. bak bunlar hep dindar dogmatizm.

    mutlak eşitlik, özgürlükle çelişir. mutlak eşitliği ahlaki yolla (ie, zor kullanmadan) sağlamak mümkün değil. oligarşinin tunç kanunu ne diyor? yeterince büyümüş her yapıda -siyasi parti, devlet, toplum vb- bir hiyerarşi oluşma eğilimi vardır. bunu ilk ortaya atan kim? burjuva bir toplumbilimci değil. radikal sosyalistlerden robert michels, political parties kitabında alman sosyalist partisinden hareketle ortaya atıyor bu tunç kanunu. her yapıda az çalışan ile çok çalışan, az istekli ile çok istekli, zeki ile aptal vb. var, bu da farklılıkların atılgan/zeki/manipulatif tiplerin öne çıkmasına ve bir hiyerarşi oluşmasına sebep oluyor. bu bir.

    ikincisi, insanların farklı kişisel özellikleri var. yetenekleri de, kapasiteleri de farklı, bu da insanlar arasında direkt olarak eşitsizliğe neden oluyor. eşitsizlik per se kötü bir şey de değil, eşitlik ile eşitsizlik herhangi bir olumluluk-olumsuzluk bildirimine sahip değil. mutlak eşitliğin eşitsizlikten kötü olduğu senaryolar düşünmek zor değil:

    a senaryosunda 10 kişi 100'er lira alıyor olsun.
    b senaryosunda 10 kişinin en az olan 600 en yüksek 10000 lira alıyor olsun.

    birinci senaryo ikincisine göre daha daha eşit olmasına rağmen ikincisinin koşulları daha iyi, daha istenilir.

    eşitlik ile adalet kavramını karıştırıyorsunuz. nozick'in wilt chamberlain örneğine bakalım:

    diyelim wilt chamberlain'in bir oyununu görmek için 10 liralık bilet gerekiyor. insanlar wilt chamberlain'i sevdiği ve görmek istedikleri için bilet alıyorlar. yıl sonunda chamberlain'in geliri $250.000 oluyor ve alım gücü diğer insanlarınkinden kat kat fazlalaşıyor. tüm insanların gönüllü olarak katıldığı bu olayda sırf eşitsizlik meydana geliyor diye adaletsizlik diyebiliriz miyiz?

    eşitsizlik mevzusu ikiye ayrılabilir. eğer eşitsizlik chamberlain vakasındaki gibi tamamen gönüllülük çerçevesinde gerçekleşiyorsa bu eşitsizlik herhangi bir kötülük içermez. fakat devlet ya da üçüncü bir tarafın zor yoluyla yarattığı eşitsizlikler (mesela bazı şirketlere ve kişilere tanınan imtiyazlar) kötülük içerir, fakat burada kötü olan şey yine eşitsizlik değil, zor araçlarının imtiyaz için kullanılması.

    total eşitlik amaç olmamalı. özgürlük ile eşitlik arasında bir dikotomi olduğunu söylemiyorum ama özgürlük eşitsizliğe meyilli fakat bu kötü bir şey değil.

    bunun yanında komünistlerin bu ahlak tekelciliği en büyük ahlaksızlıkları yapmalarına ve geriye hiç dönüp bakmamalarına neden oluyor. "biz en ilericiyiz, en ahlaklı biziz, diğerleri tarihin kötü safında" inancı en büyük kötülüklere yol açıyor. pol pot, stalin, mao, lenin'in yaptıkları tamamen haklı oldukları inancıyla hareket etmelerinden kaynaklanıyordu. aynısı hitler'den pinochet'ye de görülüyor. "biz en haklıyız, o yüzden yaptıklarımız da meşru." fikri bu. bunu sadece devrimci liderler de görmüyor. bugün maoist alan badiou'ya bakın, olmadı stalinist jean-paul sartre'a. noam chomsky'nin kızıl khmerler ve kültür devrimi macerasının ardından "ya ben o zamanlar haklıydım aslında" deyip haksızlığını kabul etmemesinin, zizek'in "stalin'in gulagları ile nazizmin toplama kampları arasındaki fark medeniyet ile barbarlık arasındaki farktır." sözünün ardındaki motivasyon da benzer.* eugene genovese'ın köleliği sosyalistlere geldiğinde kabul etmesinin arkasında da bu var. hatta çuvaldızı kendimize batırırsak, hayek'in pinochet'i desteklemesinde de bu var. bugün bile sosyalistler, komünist katliamlara kulp bulmaya çalışıyor ve görmezden geliyorsa alttaki motivasyon "biz en ahlaklıyız, biz en haklıyız" mantığı. peki ama ne biliyordunuz, ne zaman biliyordunuz?

    bu komünist ahlak kumkumaları kendilerini islamcılardan öte görürler ama koyu ahlakçılık da radikallik de islamcılarla aynı. en haklı sizsiniz tamam. yirminci yüzyılda yüz milyona yakın ya da geçen kişiyi öldüren sosyalistler değildi. bugün venezuela'nın sorumlusu da sosyalistler değil. benim gibi liberaller ahlaksız, leş kargası. en ilerici sizsiniz. tarihin en büyük yıkımlarını komünistlerin gerçekleştirmesi değiştirmiyor liberal/anti-komünist ahlaksızlığını/gericiliğini.

    tüm gerçekler propaganda.
    savaş barış.
    özgürlük kölelik.
hesabın var mı? giriş yap