• kendisi imperium'a katılmayı reddeden tek primarch'da olsa emperor'un kendisine yaptığı çok net ayıptır, terbiyesizliktir.

    bunun yanında gereksiz agresiflikleri olan bir abimizdir.
  • esasında kendi çapında çok haklı bir abimizdir. galaktik çapta bir spartacus olmasından mıdır bilemiyorum ancak emperor'un yolundan dönen 9 primarch içinde en geçerli sebep kendisindedir. bu açıdan magnus the red'i burun farkıyla geçer.

    zamanında leman russ babamızla arasında ufak çapta bir tatsızlık yaşanmıştır.
  • aaron dembski-bowden'in yazdigi the betrayer kitabindan alintidir.

    12. lejyon*'dan gelen yuksek askeri ve sivil zaiyat raporlarina sinirlenen imparator*, sadik iti leman russ'u angron ve lejyonuna kasap civisi* kullanimi yasakladigini, hali hazirda kullananlarin ise terra'ya gelip tedavi olmalari gerektigini bildirmek icin gondermistir. russ ve lejyonu, ghenna'nin isgalini an itibariyle tamamlamis olan yarali 12. lejyonu malkoya sehrinin disindaki duz luklerde karsilar.

    -----

    'lejyon komutani' dedi russ.
    lhorke'un demirden govdesi* hurmet icin yapilmamisti ancak yine de govdesini sakar bir sekilde egdi.
    'buyuk kurt' diye cevap verdi. 'artik lejyon komutani degilim.'
    russ gulumsedi, carpikca ve dislerinin beyazini ufakca gosteren bir gulumseme. 'yazik, belki olsaydin benim gelmeme gerek kalmazdi.'
    angron sonunda dile geldi. russ'un aksine saglikli bir dinamizm tarafindan serbest birakilmis bir vahsilikti o. hayat ve tutku dolu karizmatik bir havasi yoktu. o bir savas tanrisiydi, kirilmis, tehlikeli ve en kotusu guvenilmezdi. beynindeki civiler yuzunden segiren sol gozu ona bir delinin bakislarini veriyordu.
    'seni o mu gonderdi?' diye sordu dunyalari yiyen*.
    'russ cevap vermedi. onun sessizligi angron'un gulumsemesine yol acti, cirkin neseden uzak bir hareket.
    'gondermedi degil mi?imparator ve horus* yildizlara acilirrken boyle seyleri onemsemiyor bile. sen buraya geldin cunku bunu ustune vazife goruyorsun.'
    o yillarda angron ilk baltasini kullaniyordu. adi dulbirakandi*. bugun parcalanacak ve bir daha kullanilmayacakti.
    russ ise disleri fenris'in mitolojik hikayelerinde denizlere korku salan bir iblisin dislerinden yapilan devasa testere-kilic* krakenagzi*'i tasiyordu. ruzgar daginik saclarini yuzune dogru ufluyordu. eriyen buz rengi gozleri angronun kablolarla dolu kafatasindaki kan canagi gozlerden hic ayrilmadi.
    'kulagima haberler geliyor angron. senin yaninda zarar goren komutan ve subaylarin sozleri. keyfekeder ileri surulen, onlarcasinin olmesi yeterliyken yuzlercesinin oldugu askerler. kendi muttefiklerin, senin evlatlarinin elinde katlediliyor. haber ustune haber, sahit ustune sahit bana ulasirken merak ediyorum da kardesim, ne yapmaliyim?'
    primarch'in etrafini iki devasa kurt turluyordu, beyaz kurklerine gri dusmus kurtlar. bir tanesi tehdit hisseden her kurt gibi hirliyordu, kulaklari dik, gozleri keskin, salyalar akitarak dislerini gosteriyordu. digeri ise konusan yari tanrilari izlemekten memnun sakince turluyordu. daha sakin olani russ'un yakinina geldi ve russ zirhli parmaklarini kurkunde gezdirdi.
    'ben senin ahkam kesebilecegin usagin degilim.' diye belirtti angron. dislerini siktiginda kafasinda teknolojik bir rasta olusturan sibernetik kablolar gerildi.'ve benim uzerimde bir otoriten yok, hic birimizin uzerinde yok.'
    russ yine gulumsedi. 'ama yine de buradayim.'
    'ne yapmak icin? ikimizin de lejyonlarini mahvedecek bir savas baslatmak icin mi?' angron sanki aciyi dinderecekmis gibi yarali eliyle yuzunu sildi. 'defol. bunu pisman olacagin bir seye donusturmeden once defol.'
    ruzgar kuvvetleniyordu. lhorke'a gore bir fisilti seviyesinde de 6. lejyon* 'un bayraklarini sertce dalgalandiracak seviyeye gelmisti.
    donuk gozlerinde tereddut olmayan russ yine konustu. 'ameliyatlar son bulmali angron. imparatorun kendisi emrediyor. katliamlar bugun burada son bulacak, bu gezegene yaptiklarina bak.'
    'arindirdim.'
    'katlettin. yagmaladin. ghenna'nin yuzeyinde hayat kalmadi. the great crusade sona erip heykeller dikilmeye basladiginda boyle mi anilmak istiyorsun?'
    heykeller angron'un umrunda degildi, bunu da acikca belirtti.
    russ kafasini salladi. 'savasin inceliklerini ogrenemeyecek kadar yarali bir ofkeyle yildizlara acilamazsin angron. ameliyatlar tersine cevrilmeli. evlatlarin benimkilere itaat edip terra'ya donecek. saraya ulastigimizda evlatlarinin beyinlerindeki parazitik makinelerin sokulmesi icin her sey yapilacak.'
    segirmelere ragmen angron'un acili gozlerinde samimi bir saskinlik vardi. 'benim uzerimde otoriten mi var saniyorsun? beni tehdit edip bir de yuruyup gidebilecegini mi saniyorsun?'
    'hea bence gayet olasi.'
    angron siritti, acili bir ifadeydi. 'ya olursen?'
    ruzgar russ'un kurt postundan pelerinini dalgalandiriyordu. 'lorgar'in yillar once yazdigi bir sey var ki, benle paylastigindan beri her gun ve her gece dusuncelerimi besliyor.'
    world eater, inancli ve yazmayi seven kardesinin dusuncelerine olan hislerine tercuman olacak bir sekilde homurdandi ancak russ buna tepkisiz kaldi.
    'yozlasmayi gormek yetmez.' diye alintiladi russ. 'karsisinda durulmali, cahilligi kabul etmek yetmez, meydan okunmali. kazan ya da kaybet, onemli olan insanliga miras birakacagimiz erdemler adina durusumuzu gostermektir. tum galaksi bizim oldugunda, son gunde, son gezegene, son bayragi diktigimizde, insanligi ahlaki bir cokuntunun icine suruklediysek yaptiklarimizin hic bir degeri olmaz.'
    angron dinlese bile cok da onemsemedi. o zaman bile inatci bir mahluktu, icine kapanikligindan kinci bir gurur duyuyordu.
    'lorgar kalemle savasiyor.' dedi. 'tum galaksi bos felsefelerle feth edilmeyecek. ideallerinizin hic bir degeri yok.'
    'biz ideallerimiz icin savasiyoruz, kardesim.' russ'un tonu soguklasmisti. bu sogukluga bir karar sebep olmustu.
    angron samimi ve gur bir kahkaha atti. ' ne guzel yalanlar. biz diger butun insanlarin ugruna savastigi seyler icin savasiyoruz: topraklar, kaynaklar, zenginlik ve endustrimizin ogutuculerini besleyecek cesetler icin. nefes alip da bizim dusunduklerimizden farkli bir sey fisildamaya curet edecek herkesi susturmak icin savasiyoruz. savasiyoruz cunku imparator tum gezegenleri ele gecirmek istiyor. bildigi tek sey itaat* adi altinda dayatilan kolelik. ozgurlugun dusuncesi bile onu dehsete dusuruyor.'
    'hain.' russ tisladi.
    angron dimdik duruyor ve siritiyordu. 'katlettiklerimize secimler sunuyor muyuz? gercek secimler? yoksa silahlarini barisa teslim edip, yuzleri camura bastirilmis dilenciler gibi diz cokmelerini, onlara dayattigimiz kultur icin bize tesekkur etmelerini mi bekliyoruz? onlara ya itaat ya da olum diyoruz. ben mi hainim kurtcuk? ben de senin gibi savasiyorum, senin kadar sadigim ve zorbanin emirlerini uyguluyorum.'
    'onlara ozgurluk sunuyoruz' dedi russ siktigi dislerinin arasindan. 'kendi evlatlarini sakatlayip benliklerini caliyorsun, bir de gelmis imparator'un zorbaligindan mi bahsediyorsun. kendi hayal gucunde bu kadar mi kayboldun?'
    angron'un gulumsemesi kayboldu. yuzu durgunlasti, gozleri russ'un otesine bakiyordu. aciyla segiren yuzunde maglubiyet ifadesi vardi.
    'sen ozgursun fenris'li leman russ, cunku senin ozgurluk anlayisin imparatorun istegine uyuyor. imparatorlugun* ilerlemesine tehdit olusturan her bir gezegen icin, sadece yalniz birakilmak isteyen bariscil bir gezegenle de savasiyorum. uygarliklari yok edip adina ozgurlestirme demem emrediliyor. bu dunyalardan milyonlarca kadin ve erkek talep edip, onlari imparator'un ordulari adina silah altina almam emrediliyor, ve bunu vergi ya da askerlik adi altinda yapmam emrediliyor. cunku biz gercekten korkuyoruz. buna kolelik demeyi reddediyoruz.
    'angron...' russ hirladi.
    'sessiz ol!' tehditlerini savurdun, kopek. simdi beni dinleyeceksin, baska bir tazinin* havlamasina bir kere de olsa kulak vereceksin.
    'konus bakalim.' dedi russ sanki bu izni verecek konumdaymis gibi.
    'ben sadigim, senin gibi. lejyonumu masumlarin da gunahkarlarinda da kaniyla yikiyorum cunku benim icin bu hayatta kalan tek sey bu. bunlari yapiyorum, bunlardan zevk aliyorum, ama etik veya hakli oldugumuz - veya karanlik bir evreni aydinlatan sevecen ruhlar oldugumuz- icin degil de tek hissettigim sey kafama cakili olan kasap civileri* oldugu icin yapiyorum. bu "sakatlik" yuzunden itaat ediyorum. onlar olmasaydi? pekala o zaman senin oldugunu iddia ettigin gibi daha etik bir adam olabilirdim. erdemli bir adam hea? belki babamizin sarayinin basamaklarini tirmanip koleci picin kellesini alirdim.'
    iki lejyon da gerildi. binlerce savasci silahlarina daha siki sarildi. hatta lhorke geriye bir adim atti ve eklemlerinin gurultusu sessizligi bozdu.
    russ herhangi bir kararsizliga dusmedi. kilicini cekti ve angron'un ustune world eater'in baltasi tarafindan bloklanmak uzere atladi. iki kardes birbirlerinin yuzlerine nefret soludu.
    'sen kaybolmussun' diye hirladi russ. 'seni sakat, zalim kafir.'
    'ben sadece durustum, kardesim. butun bunlarin icerisinde sen benden farkli degilsin.'
    'eger gaddarlik ve yirticilik arasindaki farki goremiyorsan sen umutsuzca kaybolmussun, angron.'
    angron'un itisiyle russ geriye dogru sendeledi. 'o zaman koyboldum demek. ama ikimiz de biliyoruz ki senin beni dovuste yenecegin gunun gunesi asla dogmayacak.'
    bir sure boyunca primarch'lar birbirlerine baktilar.
    lhorke ilk kursunu kimin attigini asla gormedi. gelecek yillarda world eaters wolves'u, wolves ise world eaters'i suclayacakti. supheleri vardi ancak bu felaketin arifesinde ne onemi vardi. iki primarch'in emri olmadan lejyonlar birbiriyle savasti.
    kurdun gecesi* diye anilacak olan olayi imparatorluk arsivleri ghenna'nin temizligi olarak anacakti. iki lejyon icinde gurur kaynagi oldugu kadar gizli bir utanc kaynagiydi. iki taraf da galibiyet ilan etti, iki taraf da esasinda kaybettiklerinden korktu.
  • en haklı primarch.

    --- spoiler ---

    you kept that mule kor phaeron. russ kept his kin-friends. the lion kept luther. humans - brothers and foster fathers - saved and raised into legion ranks. but not me. not angron, no. did the emperor teleport his gold-wrapped custodians down to help me and my army? no. did he free the war hounds and order them to battle, fight alongside me? no. did he save my brothers and sisters the way he spared and honoured the lion's closest kin? the way he honoured kor phaeron? no, no and no. no mercy for angron. angron the oathbreaker. angron the betrayer.

    --- spoiler ---
  • diğer ihanetçi davarların aksine davasında haklı olan tek reis. belki crimson king* araya girebilir bu konuda, ama o da malın önünde gideni. lorgar mevzusu tartışılır ama kendisi katıksız bir yobazdır, perturabo sadece isteklerini dile getirse kendisine evreni zehir etmeyi bırakabilecek bir eleman ama farkında değil, konrad curze ise adi suçlarını haklıydım diye aklamaya çalışan bir herif, ikizler ne bok yedi kimse ne biliyor ne de siklerinde, horus desen kendi gazı ile ilerliyor, fulgrim fulgrim mi laer blade içindeki yavşak mı onu bilmiyoruz, mortarion desen curze'nin nükleer atık seven kebapçı dükkanı arkasında galon galon deterjan içen versiyonu.
  • yarı-tanrıcağızın olayı bir de empati, başkalarının acısını sağaltma falan... bugünkü sinirinde haklı. büyük-e kusura bakmasın da herşeyin bir şeyi var.
  • (bkz: warhammer 40k)

    uyarı : bu entry olması gerektiğinden fazla uzun bir yazı oldu.

    12. lejyon world eaters'ın* primarch'ı. chaos tarafına geçen primarch'lar arasında en haklı olan kendisidir.

    ----------
    emperor öncesi
    ----------

    angron, tıpkı diğer kardeşleri gibi, galakside rastgele gezegenlerden birine düşüyor, onun düştüğü gezegen de nuceria. angron ilk keşfedildiğinde, bir dağın başında, yanında kanlar içinde yatan eldar cesetleri ile buluyorlar. muhtemelen eldar'lar angron'un neye dönüşeceği ile ilgili bir kehanet aldı ve erkenden öldürmeyi denediler, ama pek işe yaramadı. onu keşfeden adam angron'u alıp köle yapıyor, ve ona ''dağın çocuğu'' anlamına gelen angron adını veriyor.

    nuceria, teknolojik anlamda gelişmiş bir gezegen. halkı yöneten aşırı zengin bir aristokrat sınıfı, ve tabi çoğunluğu oluşturan fakir halk kitleleri var. bu halk kitleleri ayaklanmasın, hem dikkatleri dağılsın hem de biraz eğlence olsun diye sürekli arenada gladyatör dövüşleri yapılıyor. angron da bu arenada dövüşecek kölelerden biri oldu. ilk arena dövüşü, sadece 1 kişinin sağ kalacağı, toplam 100 gladyatörün katıldığı büyük bir gösteriydi. angron, çok genç olmasına rağmen, bir primarch olduğu için rakiplerini birer birer yeniyor. sonra arenaya kenarlardan asit dökmeye başlıyorlar. yavaş yavaş arenada ayak basacak yer azalıyor, bu sefer köleler asitte erimemek için birbirini öldürmeye başlıyorlar. en sonunda, angron, arenanın ortasında ufacık bir tepede son hayatta kalan oluyor.

    angron, doğal olarak bu kölelik zincirlerinden nefret ediyor, bu yüzden sürekli kaçmayı deniyor. isyan çıkarıyor, arkasına destek alıyor ama ne kadar denerse denesin kaçamıyor. nuceria'nın güçlü bir ordusu var, silahları, tankları vs her şeyleri var. bu yüzden her kaçış denemesi başarısız oluyor. angron her ne kadar primarch olsa da ölümsüz değil. neden moration gibi kaçamadığını bilin diye söylüyorum. ayrıca (bkz: mortarion/@warriorwithin)

    bu arada, diğer primarch'lar gibi angron'un da özel bir yeteneği ortaya çıkıyor. mesela sanguinius ve curzegeleceği görebiliyor, alpharius kendini görünmez yapabiliyor, vulkan direkt ölümsüz vs. angron'un yeteneği ise empati ve iletişim. başka insanların (bu durumda gladyatör kölelerin) acılarını kendi içine çekerek çektikleri acıyı dindirebiliyordu. buradaki teori, angron aslında emperor'un diplomatlarından biri, karşısındakini barışa ikna edebilecek ve başka insanlara yardım eden önemli bir figür olacağıydı. sanguinius ve curze emperor'un kahinleri, fulgrim emperor'un sanatçısı, russ ve lion emperor'un savaşçıları vs. yani angron hiçbir zaman sadece savaş için yaratılmamıştı. diğer primarchların aksine, empati yeteneği en yüksek olan kişiydi, ve eğer nuceria'ya düşmeseydi muhtemelen sanguinius kadar sevilen bir figür olacaktı.

    gel zaman git zaman, kendisi gibi başka bir köle gladyatör olan oenomaus ona babalık yapıyor. angron ve oenomaus, beraber arenanın yenilmez ikilisi oluyor. bir dövüşte karşılarına, kafalarına butcher's nails takılmış 2 tane berzerk ogryn çıkarıyorlar. zor bir dövüşten sonra bu ogryn'leri öldürmeyi başarıyorlar, ama gösteriyi izleyen aristokratlar tatmin olmadılar... bu sefer angron'a oenomaus'u öldürmesini emrettiler. angron bunu reddetti, üstüne aristokrata hakaret etti. bunun üstüne aristokratlar ceza vermek amacıyla, demin öldürülen ogryn'lerin kafalarındaki gibi butcher's nails'ları angron'a takıyorlar.

    peki ne bunlar? bunlar direkt kurbanın beynine takılan uzun ve sivri iğnelerdir. beyinin merkezine durmadan sinyaller gidiyor. öfke, nefret ve şiddet haricinde beynin hissettiği bütün duyguları acı ile cezalandırıyor. kurbanın sakinlik ve huzur bulmasının tek yolu şiddete başvurmak oluyor. adrenalini ve kana susamışlığı arttırır, aklı ve mantığı yok eder. nuceria'nın efendileri de arenadaki kölelere bol bol bundan takıyor ki hem daha heyecanlı gösteriler olsun, hem de itaat etmeyen kölelere verilecek bir ceza olsun.

    angron, butcher's nails'ın verdiği öfkeye dayanamayıp oenomaus'u arenada elleriyle paramparça ediyor. biraz sakinleştikten sonra ne yaptığını anlıyor. içini kaplayan kederle çok acı bir çığlık atıyor. o çığlık, şehirde 3 gün yankılandı.

    aristokratların kölesi olmaya daha fazla dayanamayan angron, artık ölümü köleliğe tercih edecek duruma gelmişti. kaçmak için son bir deneme daha yaptı. bu sefer, binlerce (evet, binlerce) gladyatörün katıldığı bir gösteride, son bir ayaklanma çıkardı. yaklaşık 2.000 köle ile arenadan kaçmayı başardı. kaçamayan daha binlercesi ise öldürüldü.

    angron, kendisi gibi gladyatör arkadaşları ile aristokratların şehirlerini yağmalamaya başladı. kendilerine eater of cities adını verdi. bu yağmalama eğlencesi maalesef uzun sürmedi. yaralanma, açlık ve hastalık gibi sebeplerden sayıları 2.000'den 1.000'e düşmüştü. nihayet bir tepede, etraflarını 7 tane ordu kuşatmışken, hep beraber ölüme karşı son bir hücum yapacak iken... gökyüzünden altın sarısı bir ışıkla, emperor of mankind ve adeptus custodes iniverdi.

    emperor, oğlu angron'u yanına çağırdı. ordularına liderlik etmesini, great crusade'in bir parçası olmasını teklif etti. istediği gibi tasarlayabileceği bir ordu, sayısız onurlar ve zaferler... angron, bu teklifi reddetti. beraber büyüdüğü arkadaşlarını bu tepede ölüme terk etmeyeceğini, gerekirse onlarla beraber zalimlere karşı savaşırken öleceğini söyledi. emperor, pek beklenmeyecek biçimde cevabı kabul etti ve gemisine geri döndü.

    angron, tam kardeşleriyle beraber son bir savunma yapacakken, etraflarını saran 7 orduya karşı son kez başkaldıracakken... bir anda kendini emperor'un gemisinin içinde buldu. emperor, angron'un iradesine karşı onu zorla kendi gemisine teleport ettirmişti. angron koşarak geminin camından nuceria'ya baktı. liderlik etmeye söz verdiği kardeşlerinin nasıl katledildiğini çaresizce izlemek zorunda kaldı. sinirinden bir custodes'i öldürdü, ardından emperor'ın yanına giderken, emperor'ın psişik güçleri onu durdurdu. neden diye sordu angron, neden orda kardeşlerine yardım etmediğini, onları kurtarmadığını sordu. emperor cevap olarak, kendi hedeflerinin daha büyük olduğunu, ve bir avuç kölenin onun için bir önemi olmadığını söyledi. angron, nuceria'da ölmesi gerektiğini, ama artık sadece bir hayalet olarak kaldığını söyledi. emperor yanıt olarak, bir hayaletin de işini göreceğini söyledi.

    spoiler vermek gibi olmasın ama bu adam emperor'a ihanet etti.

    emperor, angron'un kafasındaki kabloların ne işe yaradığını öğrenmek için arkhan land'e araştırma izni verdi. ortaya çıkan sonuç ise çok korkutucuydu. butcher's nails'ın ne işe yaradığını öğrendiler, ama iğneler beynin çok derinlerinde iniyor, ve orada kök yapmış durumdalar. iğneleri çıkarmak kesinlikle angron'u öldürecekti. ama öte yandan, iğneler zaten angron'u yavaş yavaş öldürüyordu. şu ana kadar hala hayatta kalmasının tek sebebi primarch olmanın verdiği güçtü. dahası; ameliyatta sadece iğneler takılmamıştı, angron'un beyninin dış korteksinin büyük kısmı da (iletişim ve empati kurabildiği yerler diyelim) kesilip dışarı atılmıştı ve beyni sürekli iyileşmeye çalışıyordu, ama nails'ın verdiği acılar yüzünden iyileşemiyor, sonsuz bir kısır döngüye girmişti.

    emperor angron'a bu durumdan bahsetmedi, sadece great crusade bitene kadar hayatta kalmasını umuyordu. angron'un durumunu birazcık bile olsa anlayan emperor, ki empati kurmak en iyi özelliği değildir, war hounds askerlerine, kesinlikle angron'a el kaldırmamalarını da tembih etti. zaman içinde yağında kavrulup düzelmesini bekledi.

    ----------
    the great crusade
    ----------

    angron war hounds lejyonunun liderliğini aldıktan* sonra, hiçbir şey yapmamayı seçti. odasına soru sormaya gelen her marine'i öldürüyordu. sonunda lejyon lideri gheer konuşmak için angron'un yanına gitti, ama angron onu da öldürdü. bu saçmalığa daha fazla dayanamayan 8. company commander kharn, konuşmak için angron'un odasına gitti. diğer askerlerin aksine, kharn angron'a karşı daha iyi dayandı ve ilk 10 saniyede ölmemeyi başardı. bunu gördükten sonra angron, lejyonunun belki de düşündüğü kadar dandik olmadığına kanaat getirdi.

    angron kendi hayatını askerlerine anlattı. gladyatör kültüründen ve geleneklerinden bahsetti. marine'ler de öğrenmeye aç öğrenciler gibi dinlediler. geneseed'lerini aldıkları baba figürünü anlamaya çalışıyorlardı. ve askerlerden biri bir öneride bulundu; neden lejyonun adını world eaters yapmıyoruz? biz de sizin yanınızda savaşıyoruz, şehirler yerine gezegenler fethediyoruz sadece. angron bu yeni ismi beğendi.

    lejyonunu nihayet sevmeye karar veren angron, adını war hounds'tan, beraber savaştığı kardeşlerinin eater of the cities adından esinlenerek world eaters'a çevirdi. gladyatör geleneklerini uygulamaya koymak için, war hounds'un gezegeni bodt'a gitti. standart astartes eğitimlerini kaldırdı. onun yerine askerleri arenalarda, tıpkı yanında büyüdüğü kardeşleri gibi gladyatör dövüşlerinde test etti. dövüşlerde hayatta kalanlar ise world eaters'ın bir parçası olmaya hak kazandılar.

    space marine'lerin en sevdiğim özelliklerinden biri de, köklerini aldıkları primarch'ları anlamaya ve onlara benzemeye çalışmaları. mesela iron hands lejyonunda primarch ferrus manus bir kazada kolunu necron metaline kaptırıyor ve kolu metale dönüyor. bunu gören askerler primarch'ı daha iyi anlamak için kendi kollarını kesip yerine bionic takmaya başlıyorlar. ferrus manus her ne kadar müslüm gürses misali ''nooolur kendizi kesmeyin!'' dese de adamları durduramıyor. şimdi, angron'un kafasında butcher's nails olduğu için askerler primarch'a yeterince bağlanamıyorlar çünkü iki taraf farklı beyinlere sahip. primarch'a daha fazla yaklaşmak için bu sefer askerler de kafalarına o butcher's nails'ın takılmasını istiyorlar.

    angron butcher's nails'ın, her ne kadar ölümcül bir teknoloji olsa da, savaş sırasında kullanıcıya sağladığı faydaların da farkındaydı. bu yüzden kendi askerlerine de bunlardan takılmasını emretti, ama çok eski ve ilkel bir teknoloji olduğu, ve ortada bir stc* olmadığı için techmarine'ler ve apothecary gahlan surlak, tasarımı 0'dan yapmak zorunda kaldılar. ilk denemeleri başarısız oldu ve bütün kullanıcıların ölümüne neden oldu. daha iyi bir tasarım için üzerinde çalışmaya başladılar.

    bu sırada, angron, hem öfke dışında hiçbir duyguda huzur bulamadığı, hem de askerlerinin kendisi gibi butcher's nails'a dayanıklı olmadığı öğrenince depresyona giriyor ve tek başına izole bir gezegene kaçıyor. yabani bir hayat yaşayıp bir şekilde ölmeyi bekliyordu. 2 yıl sonra, kharn onu tekrar buldu. nuceria'daki kardeşleri eğer onun bu halini görseydi utanacaklarını söyledi, ve angron'u tekrar lejyonuna kazandırdı. ve nihayet angron, world eaters'a sahada liderlik etmeye başladı.

    world eaters sahaya ilk indiğinde, diğer lejyonlar ve primarch'lar şok içinde kaldılar. daha önce hiç görmedikleri bir şiddet ve vahşiliğe şahit oldular. düşmanın üstüne, hiç korkmadan koşuyor ve hepsini kılıçtan ve baltadan geçiriyorlardı. bu hızlı koşmanın bedeli de, diğer lejyonlara kıyasla daha yüksek asker kayıpları oluyordu tabi. işini biraz daha temiz yapan roboute guilliman, düşmana kafa göz dalan world eaters'tan pek hoşlanmadı. böyle bir vahşetin astartes'lere yakışmadığına inanıyordu. çünkü onun vizyonunda, savaş sonsuza kadar sürmeyecekti, ve astartes'in savaş olmadan da var olması gerekiyordu. world eaters'ın, emperor'un ve imparatorluğun vizyonunun altında kaldığını düşünüyordu.

    bu düşmana kafa göz dalma stratejisi her zaman işe yaramıyordu maalesef. ghenna gezegenine geldiklerinde, gezegende yaşayan insanların aslında insan olmadıklarını, terminatör gibi insan kılığında robotların olduğunu gördüler, ve bunlardan milyonlarca vardı. yapay zeka büyük bir tehdit olduğu için, gezegenin ele geçirilmesi için angron ordusuna 31 saat (nuceria'da bir günün süresi) süre verdi. bu süreyi tutturamayınca, angron desimasyon emri verdi. her 10 askerden 1'i, diğer 9'u tarafından öldürüldü. sonra ikinci 31 saatlik süre başladı. world eaters yoğun bombardıman yardımı ile gezegende biraz ayak basacak sabit bir yer kazanmayı başardı, ama yine 31 saati geçtiği için, ana gemi the conqueror'a döndüler.

    angron, komutan mago'ya desimasyon emri verdi, ama mago bunu reddetti. bu sefer angron mago'ya ilk kimin öleceğine sen karar ver o zaman dedi. mago bunu da reddetti. angron bir anda öfke patlaması yaşadı ve odadaki herkesi öldürmeye başladı. librarian'lar angron'u psişik güçleri ile bayılttılar. hemen ardından gahlan surlak odaya girdi, ve yeni tasarlanmış butcher's nails'ların hazır olduğunu söyledi. mago, kharn ile konuştu. lejyonun böyle karanlık bir yola girmemesi gerektiğini söyledi. ama kharn'ın umurunda değildi. yeni tasarlanmış butcher's nails'ları ilk takan kharn oldu. angron uyandığında, oğullarının tıpkı onun gibi butcher's nails ile donatıldığını gördü. bütün lejyon bunu kabul etmedi. komutan mago ve onun destekçileri bu değişimi reddetti.

    butcher's nails ile donatılmış yeni world eaters, gezegeni almak için eşi benzeri görülmemiş bir saldırı yaptı. beyine durmadan pompalanan hormonlar, öfke, şiddet ve nefret dışında her duyguyu cezalandıran şoklar, artan agresiflik, kana susamışlık derken, şehirdeki terminatör ordusu daha fazla dayanamayıp yeniliyor. sonunda, bu terminatörleri kontrol eden odaya kharn giriş yapıyor. tüplerin içinde hayata tutunmaya çalışan insanlar olduğunu görüyor. en başından biri gezegendeki yapay zekaları kontrol edenler bu az sayıdaki insanlardı. bu insanlar hayatta kalmak için yalvarıyorlar, ama nafile. kharn hepsini kendi elleri ile öldürüyor.

    bu sırada dışarıda, lejyon komutanı mago, artık yapacak bir şey kalmadığını, angron'un ve kharn'ın emperor'ın önünde yargılanmaları gerektiğine karar verdiler. mago ve yeni world eaters arasında bir iç çatışma çıkıyor, kharn mago'yu öldürdükten sonra geriye kalan destekçiler teslim oldular.

    ----------
    the night of the wolf
    ----------

    world eaters'ın yaptığı katliam, astropath'ların hissedebileceği kadar şiddetliydi. yaşananları duyan leman russ, olayı kontrol altına almak için angron'la ''görüşmeye'' karar veriyor. bazı yerlerde emperor'ın bizzat leman russ'ı görevlendirdiği yazıyor, lakin pek emin değilim, çünkü leman russ kardeşlerini denetlemeyi kendi hakkı olarak gören bir zorbadır. ben kendi kafasına göre karar verdiğine inanıyorum.

    leman russ ghenna'ya geldiğinde angron'u karşısına aldı, ve bu butcher's nails saçmalığını bırakmasını, hem kendini hem de lejyonunu mahvettiğini söyledi. angron reddetti, ardından iki primarch bir düelloya başladı, tabi iki lejyonun askerleri de birbiriyle savaşmaya başladı. düelloda kimse birbirine üstünlük kuramadı. russ ne zaman avantajı yakalasa, angron farkı kapattı. ne zaman angron bir açık bulsa, russ hemen karşılık verdi.

    bu düello sürerken, space wolves askerleri iki primarch etrafında bir çember oluşturmaya başladı, ve düelloyu takip ettiler. sayıları çok değildi, belki angron'u öldürmeye güçleri de yetmezdi, ama russ, askerlerine o çemberi yapmalarını emretmişti. peki world eaters askerleri, onlar neredeydi? onlar angron'un düellosundan haberleri bile yoktu. tek yaptıkları şey space wolves'ları öldürmekti, etraflarından ne olup bittiğinden haberleri yoktu. o kadar kana susamışlardı ki, primarch'larını yalnız bıraktıklarının farkında değillerdi.

    sonunda, space wolves çok kayıp vermiş, leman russ düelloyu kazanamamış, gemilerine geri çekilip gezegeni terk etmişti. bu, angron için büyük bir zaferdi, o kadar gururlandı ki bu hikayeyi lorgar'a anlattı. lakin, lorgar hikayeyi dinledikten sonra angron'a ''yani sonunda russ kazandı?'' dedi. angron şaşırdı. lorgar'ın neden bunu düşündüğünü anlamadı. russ'ı yenmişti, kurtları öldürmüştü ve hayatta kalanlar kaçmıştı. bu nasıl bir kayıp olabilirdi ki?

    leman russ, oraya angron'u öldürmeye gitmemişti. asıl istediği, angron'a askerlerinin ne hale geldiğini göstermekti. eğer isteseydi o çemberin etrafına 50, belki 100, hatta 10.000 asker yığıp angron'u öldürebilirdi. kendi askerlerinin kana susamışlığı gözlerini o kadar köreltmişti ki, primarch'larının kapana kısıldığını bile fark edememişlerdi. ama russ angron'u öldürmedi, hiçbir zaman amacı bu değildi.

    bu tabi angron'un umurunda olmadı. günün sonunda gezegende kimin kaldığı kimin kaçtığı belliydi, onun umurunda olan tek şey buydu.

    ----------
    horus heresy
    ----------

    heresy'nin başında, angron horus'un teklifini ilk kabul edenlerden biriydi. emperor'ın ona nasıl davrandığını düşününce, motivasyonunu açıklamaya çok gerek yok diye düşünüyorum. öte yandan, angron'un bu teklifi kabul etmesinin başka bir nedeni de horus'tan emperor'a kıyasla daha az nefret etmesi ve daha tolere edilebilir bulmasıdır.

    lorgar ve angron, beraber ultramar sistemine saldırdılar ve ultramarines'e karşı büyük zaferler kazandılar. ama bu savaş sırasında lorgar, kardeşi angron'un davranışlarının biraz fazla kötüye gitmeye başladığını fark etti. butcher's nails artık onu gerçekten öldürmeye başlamıştı ve angron'un fazla vakti yoktu. lorgar, angron'a bir söz verdi. beraber nuceria'a gidip, bu ilkel butcher's nails teknolojisini bütün detaylarına kadar öğreneceklerdi, ardından da gezegeni ateşe verip küle çevireceklerdi.

    angron yeniden nuceria'a indiğinde, ilk gittiği yer kardeşlerinin son direnişlerini verdiği tepe oldu. yerlerde sadece kemik ve kafatasları vardı. angron bu acıya daha fazla dayanamadı, içindeki hüzün göğsüne sığamıyordu. birkaç kafatasını zırhındaki zincirlere takıp şehre doğru yürüdü. öğrenmek istiyordu, şehirdekilerin bu zorla teleport ettirilme olayından haberleri yoktu sonuçta, değil mi? kardeşlerinin hikayesini bir de nuceria halkından dinlemek istedi. ve aldığı yanıt, angron'un korkak bir köpek gibi kaçtığı oldu.

    angron... bu yanıtı hiç beğenmedi...

    önce odadaki herkesi öldürdü, ardından şehirdeki herkesi öldürdü, ardından gezegendeki herkesi öldürmeye başlamışken... roboute guilliman gezegene iniş yaptı. calth savaşında büyük kayıplar vermiş olsa da, muazzam taktik ve stratejileri sayesinde hala 2 lejyona karşı savaşabiliyordu. ve leman russ'ın aksine, guilliman oraya 2 kardeşini öldürmek için gitmişti. ve lorgar, beklenmedik biçimde guilliman'a karşı koyabiliyordu. ağır yaralanmıştı, ama guilliman'ı da yaralamayı başlamıştı. iki primarch bir anlığına durmuşken, bir anda sahneye angron, elinde 2 tane chainaxe ile girdi, ve bütün öfkesiyle saldırmaya başladı.

    zaten yaralı olan guilliman angron'a karşı koyamıyordu, tek yapabildiği şey kendini savunmaktı. ama lorgar, çok daha kötü bir şey gördü. angron'un gezegene geldiğinden beri yaşadığı tüm acılar, butcher's nails'ın bu acıları daha fazla acı ile cezalandırması derken, angron bu sefer gerçekten ölmeye başlamıştı ve belki birkaç dakikası kalmıştı. sonunda guilliman, angron'un göğsüne sağlam bir yumruk vurdu, ve kafataslarından biri yere düştü. o kafatasının kime ait olduğundan habersiz, ayağıyla ezip toza dönüştürdü. o ezilen kafatası, angron'u bambaşka bir seviyede delirtti.

    çok az zamanı kaldığını anlayan lorgar, kardeşini ölümden kurtarmak için, daha önce hiç yapmadığı bir ritüele başladı...

    gezegenin gökyüzü bir anda kırmızıya döndü. daha önce kimsenin duymadığı sesler, çığlıklar, fısıltılar, hisler... gökte bir kan yağmuru başladı.

    angron'un önce kasları kitlendi. ardından beyni yanmaya başladı. kanı önce civaya, ardından lava, sonunda lanetli bir ateşe döndü. öfkeden, acıdan ve hüzünden çığlıklar atan angron'un beden parçalanmaya başladı. daha büyük, daha mükemmel bir şekil alıyordu... primarch'larının bir şeytana dönüşmeye başladığını gören world eaters librarian'ları, angron'un ruhunu bedeninden ayırmayı denediler. olmadı. ardından çaresizce lorgar'a saldırmayı denediler, o da başarısız oldu.

    ve sonunda, gökten kanlar yağarken, angron mükemmel formuna kavuştu! khorne'un yeryüzündeki elçisi, angron, bir deamon prince'e dönüştü!

    .
    .
    .

    blood for the blood god!

    skulls for the skull throne!

    .
    .
    .

    guilliman, angron'un dönüşümü sırasında ağır yaralı biçimde gezegeni terk etti. angron ise, hem kendine hem de lorgar'a saldıran bütün librarian'ları kendi elleriyle öldürdü. artık world eaters'ın dönüşümü tamamlanmıştı. tam lorgar'ın planladığı gibi, khorne'un yeryüzündeki askerleri olmuşlardı.

    ----------
    siege of terra
    ----------

    siege of terra hikayesi henüz bitmediği için çok fazla bir şey yazmak istemiyorum, entry'nin geri kalanının aksine kısa tutmaya çalışacağım.

    terra'ya ilk ayak basan kişi olma şansını mortarion'a kaptıran angron, sinirden gemidekileri öldürmeye başladı. lakin, angron'un yavaştan techpriest'e yaklaştığını fark eden lotara sarrin; kharn'a ve night lords kaptanına döndü, ve angron'un üstüne bir teleport aleti takmasını emretti, çünkü o techpriest ölürse gemiyi yürütmesi imkansız olacaktı.

    kharn, herhalde 7-8 metre boyundaki angron'u karşısına aldı, yediği tüm dayaklara rağmen o aleti takmayı başardı, ve angron'u bizzat perturabo'nun tasarladığı bir labirentin içine ışınladı. psişik bariyerleri aştıktan sonra geminin hava kilitlerini açtılar, angron'u direkt uzaydan dünyaya meteor gibi fırlattılar.

    angron, terra'ya ayak bastığı (ya da düştüğü) andan itibaren kimse onu durduramadı. fakat daemon primarch için artık marine'ler çerezlik olmuştu. ne angron'u, ne de world eaters'ı kimse durduramıyordu. taa ki imperial palace'a gelene kadar. çünkü orada herkesin saygı duyduğu biri vardı, sanguinius.

    sanguinius kesinlikle en güçlü primarch'lardan biri, belki de en güçlüsü. tek bir gün içinde 2 tane greater daemon'ı warp'a geri yollayabilecek kadar güçlü biri hem de. peki bir daemon primarch? günlerdir durmadan sarayı savunan yaralı sanguinius'ın gücü angron'a yetebilir mi?

    maalesef yetmiyor. sanguinius her ne kadar daha hızlı, çevik ve zeki olsa da, daemon primarch angron'a gücü yetmiyor. ne kadar vurursa vursun, ne kadar yararlarsa yaralasın, angron hemen iyileşiveriyordu. üstelik, sanguinius giderek yoruluyor ve the eternity gate'te sürekli geri gidiyordu. sonunda angron sanguinius'u yakaladı ve kılıcıyla karnından yaraladı. sanguinius artık avucunun içindeydi, bu hiç olmadığı kadar yakındı. artık işi bitirmek için angron hamle yapmaya hazırlandı.

    ama bu tam olarak sanguinius'ın planıydı ve kimsenin yapmaya cesaret edemediği bir şeyi yaptı.

    ellerini kurtardı, ardından angron'un kafasındaki butcher's nails'ları koparmayı denedi. birazcık geriye doğru giden iğneler sayesinde angron'un beyni bir anlığına normale döndü. bir anlığına, yıllar önce nuceria'da kaybettiği benliğini, kişiliğini tekrar hatırladı. bunca zamandır angron'a acı veren şey sadece butcher's nails değildi, bir yandan sürekli iyileşmeye çalışan beyniydi. o lanetli daemon bedenin içinde bile hala, angron'a ait sürekli iyileşmeye çalışan ufak bir parça kalmıştı.

    bu değişime dayanamayan angron, sanguinius'a durması için yalvardı. ama durmadı. sonunda butcher's nails'ın birkaç tanesi angron'un beyninden çıktıktan sonra angron gücünü kaybetti ve her ölen daemon gibi warp'a gitti. angron'un öldüğünü gören hain chaos askerleri bu sefer kendi aralarında savaşmaya başladılar, horus öldükten sonra hepsi eye of terror'a geri kaçtı.

    ----------

    angron'un bilinen hikayesi bu kadar. heresy sonrasında da varlığını sürdürüyor, grey knights'a karşı savaşmışlığı falan var, ama bence bu kadar yeter.

    bence angron'un harika bir hikayesi var. hikayenin başlangıcından sonuna kadar, angron'a hiçbir seçim şansı verilmiyor. hep en kötü ihtimal, hep en kötü sonuçlar. diğer primarch'ların özgür iradeleri var, verdikleri doğru ve yanlış kararlar var. ama angron'da hiçbiri yok, çünkü angron'un özgür iradesi elinden alındı. öfke ve nefret denince ilk akla gelen primarch kendisi olsa da, bunda kendisinin hiçbir günahı yok. dağın tepesinden bırakılan kar topu gibi giderek büyüyen bir felaket. bazıları magnus did nothing wrong diyor, ben buna katılmıyorum.

    angron did nothing wrong
hesabın var mı? giriş yap