• başrollerinde oscar adayı ellen page ve catherine keener'in olduğu 2007 yapımı bir film. 1965 yılındaki "indiana'da işlenmiş en korkunç cinayetten", yani gerçek bir olaydan uyarlanan film, genç bir kızı evinin bodrumuna hapsedip ona işkence ederek eğlenen "normal" bir kadının ve çevresinin hikayesini anlatıyor.
  • küçük yerleşim yerlerinde, garip zamanlarda ve bazı kültürlerde "dedikodu"nun ruh hastaları tarafından nasıl ödetilebileceği hakkında gerçek bir hikayeden uyarlanmış film. (bir diğeri için (bkz: oldboy) )

    child abuse hakkında (çocuk istismarı diyorlar ama, buradaki hadise tam olarak istismar değil. bir faydalanma durumu yok. abuse denmiş, doğrusunu bilemedim) bilinmesi, anlatılması gereken bir hikaye, dava. bu tarz davaların -sanırım- geniş çapta duyurulmuş olanlarının ilki. film, bir nevi, bunların unutulmaması için çekilmiş.
  • son zamanlarda juno ve hard candy'den aşina olduğumuz ellen page ile being john malkovich'ten tanıdığımız catherine keener'in başarılı bir şekilde başrollerinde yer aldıkları, tipik bir hollywood filmi olsa tırt bir sonuca varılabilecek ince çizgiye sahip gerçek bir olaydan uyarlanmış olan senaryosuyla, ülkemizde yirmi yedinci uluslararasi istanbul film festivali'nde gösterilmiş olan film. filmde özetle bir genç kızın ailesi tarafından bakılmak üzere bırakıldığı evde uğradığı işkenceyi anlatılıyor. oyuncularla birlikte yönetmen tommy o'haver'ın da filmin başarısındaki etkisi oldukça ön planda, öyle ki, konuyu direk konuyla ilgili olan mahkeme kayıtlarından ve söz konusu mahkeme üzerinden başarılı bir şekilde kurgulayarak ağır temposuna rağmen gözlerinizi kırpmadan izlediğiniz, bu tarz filmlerde sıkça gördüğümüz aşırılıklara ve duygu sömürüsünün çekici yöntemlerine fazlaca kaçmayarak oldukça etkileyici, kasıcı ve gergin bir film yaratmayı başarmış.
  • filmdeki suçu işleyenlerin ruh hali, bir böceğe, bir hayvana işkence yapan bir çocuğun sahip olduğu "ondan güçlüyüm, istesem zarar verebilirim" ve akabinde de "neden zarar vermeyeyim ki ? bakalım ne olacak" gibisinden bir ruh halinden pek de farklı değil. gerekli şartlar oluştuğunda insanın içindeki canavarın ortaya çıkması pek zor değil.

    filme bakacak olursak, olayın gerçek olması tabii ki en büyük avantajı. vahşetin ayarı çok iyi olmuş. sylvia'nın maruz kaldığı şiddetin yavaş yavaş ortaya çıkıp yükselmesi, olayların normalden anormale doğal bir şekilde kayması açısından lars von trier tarzı başarılı bir gidişat olmuş. hikayenin önüne geçecek gereksiz derecede şiddetli işkence sahneleri yok. kanımca çok başarılı bir performans sergileyen catherine keener'ın makyajla mı yaşlandırıldığı merak konusu. eğer öyle değilse yıllar acımasız davranmış 8 yıl öncesinin güzel maxine'ine. eksi olaraksa hristiyanlık ve din öğesi biraz kör göze parmak olmuş, ayrıca sylvia'nın ölümüyle ilgili yönetmen şakası da gereksiz gibi geldi bana.
  • film sonrası söyleşide yönetmen neden özellikle bu konuyu seçtiniz sorusuna kendisinin lise yıllarında gertrude'un hapisten çıktığını ve bunla ilgili çok fazla hikaye dinlediğini hatta bu konuyla ilgili bazı dernekler, sivil toplum kuruluşları gibi oluşumlar da olduğunu , bütün bu birikimleri de bu filmle ortaya koymak istediğini belirtti.
  • --- spoiler ---
    şiddetin normalleştirilmesine ilişkin bayağı güçlü bir yapıt olmuş. film, gücünü halen çekiciliğini koruyan ve güçlü bir performans gösteren catherine keener'den ziyade mahkeme tutanaklarına dayanan senaryosundan alıyor. şöyle ki; alkol ve öksürük şurubu bağımlısı, 6 çocuğa bakan ve üstüne üstlük kendinden bayağı küçük sevgisini idare etmeye çalışırken parasızlıkla mücadele eden anne karakteri bir kaç dolar kazanmak için kendisine 1-2 aylık süre için bırakılan kızlardan birine işkence etmesiyle başlıyor. bu noktada bir çok csi serisi veya criminal minds serisi seyretmiş ya da gazetelerde anne babasını vahşice biçen aile üyelerini okumuş olan bizler çok etkilenmiyoruz, zira sapıklar hayatımızın bir parçası haline geldi ve kanıksadık bu tür şiddeti.

    seyirciyi içine alan şey annenin çocuklarının moral duygularının biçim değiştirmesi ve şiddetin sadece uygunabilir olması başka bir deyişle sizi engelleyen bir şey olmaması sonucu sizin de bunun parçası haline gelmeniz. moral duygusu bir taraftan zayıflarken, muhtemelen büyürken aynı şiddettle aynı yoğunlukta olmasa dahi karşılaşmış olan çocuklar adete kurbanın sapıklaştırılması prosesinden geçip sapık haline dönüşüyor. ve izlediğiniz şey aile boyu şiddete dönüşüyor ve şiddet akşam yenen toplu aile yemekleri gibi normal bir hadiseye dönüşüyor, şiddeti her gün artarken şaşırtıcı bir şekilde.

    şiddete uğrayan konuk kızın kardeşinin kendisine de aynı şeyler uygulanır korkusu ile edilgenleşmesi, olayın bir parçası haline gelen ve şiddete uğrayan kıza aşık olan komşu oğlumuz ve kızımızın çığlıklarını duyup da ses çıkarmayan kapı komşusu da cabası.

    anne ile başlayan şiddet, önce aile boyuna sonra mahalle boyuna dönüşüyor ve aklınız almıyor. evden kaçabilirlerdi, okula giderken şikayet edebilirlerdi diyip diyip duruyorsunuz. aptalca bir şekilde kimse sürece inanmak istemiyor çünkü engellenebilirliği çok yüksek olaylar. yıl 1966 ve olaylar tamamen mahkeme tutanaklarından filmleştirilmiş. yani gerçek ..... aptalca ve insana yakışmayacak kadar gerçek ....

    o yüzden sarsıcı ..... seyretmeli mi ? belki bunları seyretmeyi bırakmalıyız zira şiddet artık çok normalleşti. buna biraz da bizim katkımız yok mu ?
    --- spoiler ---
  • (bkz: sylvia likens)
  • filmi bilgisayarımda izledim ve izlerken kaç kez durdurduğumu şu an hatırlayamıyorum. ara vermeden izlemek çok zor. 2 gün boyunca etkisinden kurtulamadım ve kusma hissi yaşadım. izlemeye dayanamadığımız şeyi birileri yaşamış.. bunu düşünmek insanı çıldırtabilir bile.

    anlayamadığım kadın hasta evet ama neden aynı şeyleri çocuklarına da yapmıyor? milliyetçiliğin başka bir versiyonu mudur bu? neyse.. bu film hakkında birşeyler söyleyebilmek gerçekten güç..

    küçük oyuncular bile çok iyi oynamıştı diyelim de filmin kalitesine dair bir şey söylemiş olalım.
  • izlemesi kolay olmayan rahatsız edici bir film. sylvia likens'in hikayesi cok basarılı uyarlanmıs sinemaya. filmde sırıtan tek bir oyuncu yok. ozellikle catherine keener'ın sergilediği oyunculuk ise tek kelimeyle harika.

    (bkz: http://www.imdb.com/title/tt0802948/)
  • gerçek hayat hikayesi olduğu için izlendikten sonra ilk akla gelen sylvia likens ve gertrude baniszewski'in görünüşlerini bulmak oluyor.
    benzer meraklar içinde olan varsa buyursun ;

    http://www.indystar.com/…=/99999999/news06/80814026
hesabın var mı? giriş yap