• pek çok sorunun başlangıcı olan immün bir hastalıktır.
    ilk başta bir kaç bölgede başlar, kadınsanız fazla anlamazsınız ilk başta çünkü saçlarınız uzundur. banyoda saçınızı tararken bir boşluk görürsünüz telaşlanırsınız saç kıran olduğunu anlarsınız. saçlarınızla kapatırsınız o bölgeyi. eşinizle paylaşırsınız durumu daha sonra doktora gidersiniz. ilk başta kenaport tarzı ilaçlar verilir iğne felan yapılır.
    bir kaç gün içinde başka bölgelerde de açılma fark edersiniz ağlamaya başlarsınız durumun ciddileştiğini fark edersiniz. yine doktora gideceksinizdir ama doktora gidene kadar internetede bakarsınız artık gerçekle yüzleşmeniz gerekir ama bu benim başıma gelmiş olamaz dersiniz. bu nasıl bir hastalık böyle dersiniz. hastalığınızın (bkz: alopecia universalis) olduğuna inanmak istemezsiniz. vücudunuzdaki tüm kılların döküleceğine inanamazsınız. inanmak istemezsiniz. doktora gidersiniz ve bunu yetkili bir ağızdan duyarsınız artık dünyanız başınıza yıkılmıştır. ağlamaktan bi hal olursunuz.
    arada unutur gibi olursunuz ama her banyoda saçınızın çoğunun döküldüğünü görürsünüz. ele gelen her tutam saç ömrünüzden ömür götürür. banyoya yapmak istemezsiniz. sanki banyo yaptığınızda saçınız dökülüyordur yapmazsanız dökülmeyecek gibi gelir ama sabahları yastıkta saçlarınızı gördükçe sabahları kalkmak bile istemezsiniz. artık peruksuz gezemez olursunuz. kaşlarınızı her seferinde orantılı şekilde çizmeniz gerekmekte, takma kirpiğin ne kadar zor takıldığını öğrenmektesinizdir. geçeceğini düşünürsünüz. ama gittiğiniz bütün doktorlar bunun tam bir tedavisinin olmadığını söyledikçe yüreğinize bir yumru oturur. ama şunu deneyelim bunu yapalım diyerek hormonlarınızla oynanır, yediğiniz steroidlerden hiç bir şey yiyemeye başlarsınız. ne yeseniz mideniz yanmaya, ağrımaya başlar. en son tedavi olarakta (bkz: immünoterapi) ye başlarsınız. artık ne saçınız ne kirpiğiniz hatta burun kıllarınız bile kalmamıştır.
    zaman geçtikçe alıştığınızı düşünürsünüz ama toka tutmayan dolgun saçlarınızın olduğu mutlu gülüşlerinizin olduğu fotoğraflarınızı gördükçe daha da kahrolursunuz. tedavi zaten fizyolojik ve psikolojik olarak çok zordur, bunun üzerine etraftan gelen “hep stres yapıyorsun stres yapma geçer” tarzı basit, anlıyormuş gibi yapılan yorumlar sizi daha da çileden çıkarır. ailenizle küsersiniz eşiniz dostunuzla konuşmaz görüşmez olursunuz, teselli veren veya geçeceğini söyleyen bilinçsiz sözlere maruz kalmak istemezsiniz.
    sizi kimsenin böyle görmesini istemezsiniz. aynaya baktıkça ağlarsınız, ağladıkça psikolojiniz bozulur, psikolojiniz bozuldukça sevdiğiniz insanları daha da kırar kendi kendinizi yalnızlığa itersiniz.
    artık tıbbında çaresiz kaldığını doktorun tedaviyi keseceğini öğrendiğinizde aradan 7 ay geçmiştir, tek fark ise artık ağlamalarınızın bir kaç dakika sürmesidir.
    tüm umutların bittiği yerde ise alakasız bir şekilde arkadaşınızın arkadaşının kardeşininde aynı hastalığı olduğunu öğrenirsiniz ve kullandığı bir karışım ilaçla tüm saçlarının olduğunu öğrenirsiniz. yeniden bir umut diyerek nasıl olduğunu sorarsınız ve cevabı alınca şaşırırsınız ama bir anda kendinizi adananın ara sokaklarında bir eczacı yardımcısının yaptığı bir ilacı kafanıza sürerken bulursunuz. bir kaç ay içinde tüm saçlarınızın çıktığını tarakla şekil vermeye başladığınızda söylenecek kelimelerle tarif edilemez.

    en sonunda ise aradan geçen bir kaç ayın sonunda kafanızın sağ tarafında gördüğünüz boşluk ile tekrar dünyanız başınıza yıkılır. bu hastalıktan asla kurtulamayacaksınızdır.
  • pierluigi collinanın da sahip olduğu otoimmun hastalık.
  • konuyla ilgili, çok tatlı bir insandan, müthiş bir hikaye, bir insan hikayesi...
    olduğun gibisin
hesabın var mı? giriş yap