• 19. yy'in sonlarinda almanyada muthis bir une kavusmus at. daha sonra psikolojive etoloji'de "akilli hans etkisi" olarak bilinen fenomene adini vermistir.

    von osten adli bir matematik ogretmeninin sahip oldugu hans, cesitli zihinsel numaralar yapabiliyordu. toplama, cikarma, carpma, bolme, zamani soyleme, takvim uzerinde islem yapma ve almanca okuma ve anlama yetilerine sahip oldugu iddia ediliyordu. verilen bir soruya ayagini yere vurarak cevap veren hans kisa surede almanyada buyuk bir une kavustu ve almanya'yi sahibi ile gezerek kalabaliklar onunde performanslar sergiledi.

    hans'in sorulan sorulara tutarli olarak dogru cevaplar vermesi haliyle herkesi sasirtti. ornegin kendisine "3+4=?" gibi bir soru soruldugunda hans ayagini yedi kez yere vurduktan sonra duruyordu. "ayin yedinci gunu cumartesi ise sonraki cuma ayin kacinci gunudur?" gibi sorulara da tutarli olarak dogru cevaplar veriyordu. hans'in populerligi artinca iddialari incelemek icin 1907 yilinda bilimsel bir komisyon kuruldu. bu komisyonun vardigi sonuclar hem bilimde kontrollu deneylerin onemini gosterdi, hem de hayvan davranisini arastirirken dikkatli olmamiz bir noktayi ortaya cikardi.

    komisyonun yaptigi bir seri kontrollu deneyden sonra ortaya cikti ki, hans sorulari sahibinden baskasi sorsa bile cevap verebiliyordu (boylelikle von osten'in dolandirici olmadigi anlasildi). ancak soran kisi sordugu sorunun cevabini bilmediginde, ya da hans soruyu soran kisiyi gormediginde neredeyse hicbir soruya dogru cevap veremiyordu.

    konunun uzmani degilim ancak saniyorum ki atlarin kendi aralarindaki iletisiminde vucut dili oldukca onemli bir yer teskil ediyor. bizim zorlukla farkedecegimiz ufak hareketleri ve isaretleri fark edebiliyorlar (bu ozellik sadece atlara mahsus degil). hans'in basarisi da cevresindeki insanlarin verdigi bu ufak sinyalleri algilamasinda yatiyordu. aslinda artimetik islemi falan yapmiyor, sadece ayagini yere vurmaya basliyordu. sahibi ya da cevredeki insanlarin verdigi sinyallerden nerde durmasi gerektigini anliyordu.

    bunun ortaya cikmasindan sonra bu fenomene (yani hayvanlarin, insanlarin fark etmekte zorlandiklari ufak sinyalleri algilamalarina) "akilli hans etkisi" adi verildi ve psikoloji ve etoloji deney metodolojilerinin bastan asagi degismesine yol acti. hayvan davranisiyla ilgili guvenilir sonuclar elde edilmesinin, akilli hans etkisinin ortadan kaldirilmasina bagli oldugu anlasildi. insanlarin istese de istemese de verdigi sinyallerin hayvan tarafindan algilanip kullanilmasini engellemek icin, hayvanin performansinin izole edildikten sonra olculmesinin geregi anlasildi.

    http://en.wikipedia.org/wiki/clever_hans
  • (bkz: akilli hans)
  • "hayvanların sessiz dünyası: hayvanlarda bilincin varlığı üzerine bir araştırma" ismiyle tübitakca basılan, marian stamp dawkins kitabında bol bol gönderme yapılan "cin" at. neden akıllı değil de cin?
    işlemi karşıdaki ademoğlu/havvakızına yaptırıp, kestirmeden sonucu söylüyor da ondan abisi. hamalız ya.
    ilahi hans!

    dolayısıyla "akıllı hans etkisi" değil de "hansın cinliği" demek lazım ilgili yönteme.
  • insan da hans'dan azbiraz daha akıllı. daha gelişkin bir makina. di mi demokrit.
    atomların oyununa geldik demiş abderalı, bir gece zeytinyağlı patlıcan közlemeyi fazla kaçırınca.
  • konuyu inceleyen oscar pfungst'a göre, sergilediği beceriler insan ya da insanlarla etkileşimine bağlıymış.

    pfungst şu sonuca varmış: "hans’ın başarıları, ilk olarak soruyu soran kişinin en küçük hareketini bile algılayacak becerilerinin tek taraflı olarak gelişmiş olmasına bağlıdır; ikinci olarak gene atın kendisinde var olan yoğun ve sürekli bir dikkatin varlığına, son olarak da algıladığı hareketleri kendi az sayıda hareketi ile ilişkilendiren kısıtlı hafızasına bağlıdır." .

    nasıl yapıyorsa yapsın bu atın yaptığını yapamayacak insan sayısının azımsanmayacak boyutta oluşu atı ayakta alkışlatır bize.
  • ben üç yaşlarındayken aldığımız muhabbet kuşunu anımsattı. kuşun adını çapkın koymuştuk, çapkın özellikle bana karşı çok ilgiliydi, bu durumda; ailenin en küçüğü oluşumdan kaynaklı olarak diğerlerinin bana daha fazla ilgi göstermesi ve çapkının bu durumu taklit edişi, evde diğerlerine göre daha fazla kalmam, bunlarla birlikte çapkına daha fazla ilgi göstermem gibi etkenler sayabiliriz. günlerimizi, saatlerimizi birlikte geçirirdik, çapkın öyle akıllıydı ki içeri giderken onu çağırdığımda ikiletmeksizin omzumda eşlik eder, sürdüğüm oyuncak araç tepesine tünerdi. demem o ki benimle birlikte oyunlar oynardı. bunu ben onayladığım için, istediğim için, beni üst gördüğü için yaptığını anlıyorum. bence insanlarda böyledir, o derin altlık-üstlük kaygıları ile yetişen bireyler kendi kararlarımızı verdiğimizi sandığımızda bile başkalarına göre davranıyoruz. buna herkesi katabiliriz, belki düşkün kimseler dışında, kahraman, üst insan yaratmada üstüne olmayan insanların düşkünleri n'için yarattığını çözememiştim. şimdi anlıyorum, ya da sanıyorum diyeyim, gerçekte o unutulan insanlar, düşkün, dışlanmış insanlar kendi kendilerini yaratmada daha ileriler.

    ek: bir de şu yılkı eğitimlerine değinmeden edemedim, sanırım üç-dört yaşlarında neredeyse kendi başına eğitebiliyorsak -evet biz eğitebiliyorsak, eğitiliyorlarsa değil- sanırım diğer yılkı eğitimlerinde de daha olumlu davranmalıyız.

    duygulu ek: şöyle de bir durum var, ben onu çok seviyordum, bu durum bir kılgısal tutumu da üstlenecek derecede ve sağlıkta idi. o da bunu anlıyordu mutlaka, bence o da beni seviyordu, bence sevginin ilk koşulu sevilmek olmalı, o bunlar yüreğinde taşıyacak kadar büyük bir yüreği olan bir muhabbet kuşu idi. (bkz: genç werther'in acıları) hans da mutlaka yüreği büyük bir at idi.
  • bu akşamüstü uğur mumcu parkının önünden geçerken, bir grup hayvansever parktaki köpeklere yiyecek veriyordu. ben de (bilenler için yazıyorum) park sağımda, best apart otel solumda kalacak şekilde kaldırımdayım. yani çardakımsı yerden bir 15 metre falan uzaktan yürüyorum. bu sefer solumdan başka bir köpek havlaya havlaya üstüme koştu. zerre tepki vermedim, yürümeye devam ettim. arkamdan yaklaştı ve biri bacağıma, biri kalçama olmak üzere iki kere burun attı. dönüp bakmadım bile. o esnada parktakiler kızçeye sesleniyorlar (adı kızçeymiş) yapma diye. biri koşmaya başladı ama yetişemedi de.

    en son bir göz ucuyla baktım. şimdi ben hiç ama hiç tepki vermeyince de şaşırdı salak. o da kaldı öylece. (o an cidden bu kavram geldi aklıma) yürüdüm devam ettim.

    elalemin memleketinde akıllı hans var. bizde maddi manevi tüm çomarlar su katılmamış mal. hiç muhatap olmayın, havlayıp havlayıp gitsinler. arz ederim.
  • 1900'lerin başında almanya'da akıllı hans adında ünlü bir at vardır. almanya'yı baştan aşağı dolaşan hans, gittiği yerlerde alman diline olan hayret verici yeteneğini ve daha da ilginci, matematik zekasını sergiler. "hans, üç kere dört kaçtır?" diye sorulduğunda toynağını on iki kere yere vurur. yazılı bir mesajla, "yirmiden on bir çıkarsa kaç kalır?" diye sorulduğunda takdire şayan bir prusya dikkatiyle tam dokuz kere tıklar.

    1904'te alman eğitim kurulu, bir psikolog başkanlığında bilimsel bir komisyon görevlendirilip durumun araştırılmasını ister. bir sirk müdürü ve veterinerin de aralarında bulunduğu on üç kişilik komisyon tüm bu yeteneklerin uydurma olduğundan emindir, ancak ellerinden geleni yaptıkları halde bir dalavere ya da sahtekarlık izine rastlayamazlar. hans sahibinden ayrılıp kendisine soru soran yabancılarla tamamen yalnız bırakıldığında bile soruların çoğunu doğru yanıtlar.

    1907'de yeni bir araştırmaya girişen psikolog oskar pfungst sonunda gerçeği ortaya çıkarır. meğerse hans muhataplarının beden dilini ve yüz ifadelerini dikkatle gözlemleyerek doğru cevapları biliyordur. hans üç kere dördün kaç olduğu sorulduğunda geçmişteki deneyimlerinden yola çıkarak, insanların ondan toynaklarını belirli bir sayıda vurmasını beklediğini bilir. tık tık toynaklarını vururken bir yandan dikkatle insanları incelemeye devam eder. doğru sayıya yaklaştıkça insanlar daha da gerilir, doğru cevabı verdiğindeyse gerilim zirveye ulaşır. hans da insanların davranışlarından ve ifadelerinden bu gerilimi okumayı öğrenir. tıklamayı bırakınca gerilimin yerini hayranlık ve kahkahalara bırakmasını izler, böylelikle doğru yaptığından emin olur.

    hayvanları insansılaştırma eğilimindeki insanların sık sık hataya düşerek hayvanlara sahip olduklarından daha harikulade yetenekler bahşetmesinin en iyi örneği akıllı hans'tır. ne var ki asıl dersimiz bu değil; tam aksine hans'ın hikayesi, hayvanları insansılaştırarak diğer canlıların özgün yeteneklerini ve hayvan bilişini küçümsediğimizin somut bir göstergesidir. sözkonusu matematikse hans bir dahi olmayabilir. sekiz yaşındaki herhangi bir çocuk çok daha iyisini yapabilir. ancak beden dilinden duygu ve niyetleri okuyabilmekte hans sınır tanımayan bir yetenektir. kendi dilinde bana üç kere dört kaç diye soran bir çinli'nin duruşundan ve bakışlarından ayağımı yere vurarak doğru cevabı bulmama imkan yok. akıllı hans atlar beden diliyle anlaştığı için bu yeteneğe sahiptir. hans'ı inanılmaz yapansa bunu sadece diğer atların değil yabancı insanların duygu ve niyetlerini çözmek için de kullanabilmesidir.
  • hayvan davranışı, cognition'ı çalışanların psikolog (bkz: otto pfungst) ile beraber evlerinin*zihinlerinin en önemli yerine portresini asması gereken çok önemli bir vakadır.

    akıllı hans, bizlere televizyonlarda sosyal medyalarda evdeki evcil hayvanımızda gördüğümüz bazı 'anormal' davranışlara bir açıklama getirirken son derece büyük bir inference sağlar.

    hayvanları, insanbiçimine sokmanın son derece yanlış olduğunu, hayvan davranışlarla ilgili çıkarımlar yaparken diğer birçok şeyi sabit tutmamızın ne kadar önemli olduğunu gösterir. akıllı hans vari yorumlar sadece sosyal medyada veya popüler kanallarda karşımıza çıkmaz, son yıllarda yapılmış modern psikolojik, nöropsikolojik akademik çalışmalar da 'akıllı hans' tuzağına düşebilir. ilk aklıma gelen örneğin mükemmel derecede hızlı kısa süreli hafıza performansı gösteren, ve sayıları küçükten büyüye inanılmaz bir hızda sıralayan şempanzeler ve karşılığında verilen muz ödülü.

    akıllı hans tuzağına düşersek, japonya'daki bu primat laboratuvarında bu hayvanların günlerinin kaç saatinde sırf bu görev için eğitildiğini, hayvan eğitilirken hangi koşullar altında olduğunu vs sorgulamadan 'şempanzelerin kısa süreli hafıza yetenekleri inanılmazdr, hatta insandan da iyidir' gibi bir sonucu çıkartırız. aslında olay bambaşkadır. bu çalışmayı yanlışlayan birçok çalışma ortaya konuldu, gerek maymunlar arasında gerek insanlar arasında. yeterince çalıştırılırsa insan denekler de aynı başarıyı gösterebildi. ayrıca japonya daki primat labındaki metod yeterince açık değildi.

    mesele bu değil, daha birçok çalışmada akıllı hans tuzağına düşmüş çok saygın araştırmacılar, üniversiteler bilim insanları var. her yerde görebilirsiniz bunları. siz yine de sokak kedilerinin size selam verdiğini düşünürken aklınızın ucuna akıllı hans hikayesini getirebilirseniz tam bir bilim insanı gibi düşünmeye başlarsınız.

    psikoloji araştırmalarında 20.yy ın dönüm noktalarından birisini akıllı hans diğerini de (bkz: survivorship bias) olarak görürüm. bu iki çok önemli anoloji, bilim insanların deney düzeneği kurarken aslında ne kadar ince eleyip sık dokumaları gerektiğinin göstergesidir.
hesabın var mı? giriş yap