• bir kısım grup yorum şarkısının sözlerinin sahibi güzel sözlü şairdir. seçme şiirlerini bir ya da iki kaset olarak çıkartmıştır ki, o şiirler kendinizi gomerken size yardimci olanlar başlığına dahil edilebilecek tarzdadır.
  • "kavgadan uzak kalmissan, sevdadan da uzaksin demektir" demis ve nice guzel tespitlere kosmus bir sair.
  • 1946 yilinda eskipazar'da dogdu. gazi egitim enstitusu turk dili ve edebiyati bolumunu bitirdi. ortaokul ve liselerde edebiyat ogretmenligi yapti. 12 eylul'den sonra uzunca bir sure tutuklu kaldi.

    eserleri

    yangin yillari (1979)
    huznun isyan olur (1979)
    dovusen anlatsin (1980)
    sakli kalan (1982)
    su curudu (1983)
    belki yine gelirim (1984)

    "kendi siirlerini en iyi yorumlayan sair" olarak nitelendirilebilir. sevdicegi ile arasi "nanemolla" olanlarin bulasmalardan once okumamalari/dinlememeleri iliskinin gidisati acisindan gereklidir:

    "mekan tutmak ve her akşam aynı ufukta
    güneşin batışını seyretmek ölümdür biraz
    ölümdür biraz hep aynı yatakta
    aynı kadınla sevişerek sabaha varmak..."

    "kalmasin" ve "kul ve kil" adindaki kasetleri siddetle tavsiye edilir. (bkz: olmazsa olmazlar)
  • aşk, özlem, yalnızlık ve sevgi adına söylenmesi gerkenleri söylemiş türk şairi. elbette ayrılık üzerinede söylenecek şeyleride olmalıydı ve esirgememiştir kelimelerini bu durumdanda. edebiyatta duygularin yada durumlarin simgelerle (örneğin noktalama işaretleri) anlatildigi cok gorulmustur elbette. bu en guclu anlatimlarindan biridir soz konusu tarzin. ayraclardan ve ayriliklardan hic hoslanmayanlar icin gelsin. illede ozlem cekilecekse ayraclar olmadan cekilsin:

    ayrilik ayraci
    bütün ayraçları kaldırdın ama unuttuğun
    bir şey vardı yine de, çiçekleri sulamadın
    gökyüzü sarardı o zaman bulutlar kirlendi
    ve ne kadar az konuşur olduk günboyu
    birden ayrımsadık ki ayrılık orda başlıyor
    tam da susuşların birbirine eklendiği yerde
    ezberlenecek hiçbir şey yok bu dünyada
    kirletilmemiş bir bulut bile yok artık
    böyle diyorsun her yolculuğa çıkışımda
    yaşadığın kent de sana benziyor gitgide
    ne zaman dönmeyi düşünsem yangın çıkıyor
    ya da erteletiyorum biletimi son anda
    uzun bir sessizlik oluyorsun dağlara baksam
    karşılıksız mektuplar kadar burkuluyor kalbin
    yazdığım şiirler de canımı sıkıyor artık
    fotoğraflarımı yırtıp atıyorum tek tek
    ve ben bütün yapraklarımı döküyorken şimdi
    eylül diyorsun, tam da orda başlıyor ayrılık
    üşüyünce ağlıyorsun yalnızım dememek için
    uçaklar gemiler trenler çiziyorsun duvarlara
    kendine bir deniz bul artık bir de rüzgâr
    parçalanacağın bir uçurum bul bu dünyada
    tek tutkun o kenti bırakıp gelmek olmalı
    ve gelirken havaya uçurmak bindiğin otobüsü
    birden ayrımsadık ki ayrılık orda başlıyor
    tam da çiçeklerin sulanmadığı yerde
    konuşacak bir şeyler bulamıyorsak günboyu
    derim ki ayrılık gündemdedir ne yapılsa
    ve sen bütün ayraçları kaldırdığını sanmıştın
    ama unutmuşsun yine de ayrılık ayracını

    not: kimi zaman sair siirdeki ozne yerine kendini koyabilir yada seslenilen kisiye yoneltilen suclamalar sadece kendi hatalarina isyan olabilir, siirde 2. tekil sahis olarak bahsedilen sairin bizzat kendiside olabilir. ve tabi elbette tum bunlari okuyanin yapmasinda da hic bir sakinca olmadigi gibi aksina yararlar bile olabilir.
  • yasayan önemli toplumcu sairlerimizden bir tanesidir.uc kapi uc kilit isimli girisimin, aydin ve sanatci safinin onculugunu yapmis kisilerden bir tanesidir ki, bu nedenle dgm'de yargilanmisligi, 12 eylül'den kalan hatıraları nedeniyle, bir hiçtir.

    (bkz: arif damar),(bkz: tolga candar)

    ...
    büyük aşklar yolculuklarla başlar
    ve serüvenciler düşer bu yollara ancak
    ...
  • su anda ankara eryaman'da yasayan ve asil meslegi ilkokul ogretmenligi olan sair.
  • bindiğim otobüsün trafik kazası geçirmesini istiyordum. geri kalan kırk küsür yolcunun ne suçu vardı bilmiyorum ama benimle beraber onlar da gitmeliydi. organlarımdan sorumlu değildim. midemi iki gündür doldurmuyordum. o da açlık zilini çalmıyordu zaten. annemle vedalaştım. otobüse bindim. yanımda bücür bir adam oturuyordu. çok sempatik ve tanıdıktı. küçük yastığını kıçının altına koymuş elindeki mini radyosunu parmaklayıp duruyordu. hiçbir kanal onu memnun etmiyordu. derken bu adamın kim olduğunu hatırladım. koskoca ahmet telli gelmiş benim yanıma oturmuştu. o kulağına uygun bir müzik arıyorken ben kendisiyle sohbet başlatmak için uygun bir girizgah konusu arıyordum. boş verip ağzıma gelen soruyu yönelterek yalınayak başıkabak giriverdim dergahına...

    "-şey... siz şair ahmet telli değil misiniz?"
    "-evet. beni tanıyorsun galiba."

    nasıl tanımazdım? şiirinden etkilenerek su çürüdü deneyi bile yapmıştım. bir sene boyunca bardağa koyup terk ettiğim su çürüyememişti. yaraladığım sinekleri örümcek ağına atıp zavallı sineğin örümcekle yaptığı nafile mücadeleyi zevkle izleme faaliyetimden sonra yaptığım nice irili ufaklı saçmalıktan birisiydi sadece. adam ne güzel anlatmış çürümeyi senin yaptığına bak! 1. ağır depresyon etkinlikleri programının en saçma faaliyetiydi belki de. diğerlerini saysam bıkarsınız.

    "-ankara'da sevdiklerimle kucaklaşacağım," dedi ben sormadan.

    imza günü falan vardı herhalde. akabinde bir konferans yakışırdı. yok ama ankara'ya dönüyormuş. orada yaşıyormuş. bir süredir dönememiş. deplasmana dönmüş kendi sahası. derin adamlar bu şairler. ben ancak bir otobüs koltuğu rastlantısıyla yaklaşabilirim onlara. düşündüm de, bu adam her şiiriyle uçurumun kenarına gidip tekrar dönüyor. ne zor iş, sen de oturmuş zırıltılı depresyonunu felaket senaryolarıyla kuşandırmaya çalışıyorsun. acaba ona olası bir trafik kazasından şoförün değil benim sorumlu olacağımı söylesem bana ne der acaba? tamam şairler delileri severler ama dur orada bakalım. adama "depresyondayım ahmet bey. haricimde dönüyor dünya" desem, koltuğunu değiştirir mi acaba? elbette yapmaz. bana mücadeleyi öğütler. tanrım, bir şairle nasıl sohbet edilir ki? karşımdaki adam son derece kısa boylu bir şair de olsa, benim boyumu aşar bunlar. hem de gece yolculuğu. adamı sıkmayayım.

    "-biliyor musunuz? bir imza gününde kitap imzalatmıştım size. aynen şunu yazmıştınız. 'hiç kimse bir aşkı onarmaya kalkmasın / kaybedilmeye değer en güzel anında yitirilmişse eğer."

    etkilenmişe benziyordu. en azından hoşuna gitmişti.

    "-evet. çok yorulurum ama özenirim kitap imzalarken."

    kızarmıştı, mahcup olmuştu sanki. adam nasıl da mütevaziydi. bir kat daha büyümüştü gözümde. aklıma büyük aşklar yolculuklarla başlar dizesi geldi ustanın. acaba bir otobüs yolculuğunda mı gelmişti aklına? saçmalıyordum yine. sormaktan vazgeçtim. ama ona mutlaka çok kötü durumda olduğumu söylemek istiyordum. kendimi öldüremeyecek kadar hayatı sevdiğimi ama aynı zamanda yaşamak istemediğimi bu adama anlatmak istiyordum. onu ilgilendirmezdi ama bilmiyorum işte. söylemek istedim.

    "-biliyor musunuz? şu sıralar hayat çok üstüme geliyor. hiçbir şeyden zevk alamıyorum*."

    nasıl ağzımdan çıktı bilmiyorum "ama yardım et be baba" alt metniyle söyleyiverdim işte.ferhan şensoya söylemek isterdim bir de. eminim siklemezdi. bir de charles bukowskiye belki. o hiç siklemezdi. zaten ölüydü. onlara söylemek istememin nedeni belki de bu pek kutsal siklememe yetenekleriydi.

    ahmet telli mimikten yoksun bir yüzle baktı. sonra birden gülmeye başladı. o ciddi şairi güldürmüştüm. derken ben de gülmeye başladım. ben gülüyordum, o gülüyordu. gülümseyen bir otobüste gecenin ucuna yolculuk yapıyorduk. ciddiyetiyle ünlü koskoca bir şairi güldürmüştüm. allah iyiliğimi versindi. ne çılgın bir andı. allah allah. oysa ben cidden böyle durumlar için söyleyebilecek kallavi moral lafları vardır diye düşünüyordum. belki de adam kahkahalarıyla bana en doğru cevabı vermeye çalışıyordu.

    depresyonun dibine vuran adam gerçekten çok komik oluyordu, anlamıştım bunu. kendi içimdeki o orospu çocuğu sancı beni gebertirken, bunu dışavurumumdaki saçmalık her şeyi gülünçleştirmişti belki de. binbir başlı depresyonum kamil koç koltuklarında kahkahalarla ayaklar altına alınıyordu. ne kutsal bir ritüel alanı. teşekkürler kamil koç. teşekkürler ahmet telli. gerçekten ikiniz de çok iyi markalarsınız.

    bir şair ve bir deli kahkahalar atıyordu. ve ön koltukta oturan anne çocuğunun uyuduğunu ve sessiz olmamızı rica etti. ona depresyon kovma ritüelimin atmosferini bozduğunu söyleyemezdim. sustum...

    depresyon şişesinin dibindeydim. ve o çok ciddi ve saygın şair, çok sevgili ahmet telli'nin düşük volümlü kahkahaları beni biraz kendime getirmişti. şairler bazen istemeseler de kurtarıcı olabiliyorlardı, anlamıştım.

    otobüs kaza geçirmedi maalesef...
    geçirseydi bu satırların yazarı bunları yazamazdı zaten.

    ama bir şey söyleyeyim mi?

    eğer gerçekten bir kaza gerçekleşseydi kamil koçtan sadece iki kişi sağ çıkabilirdi o gece:
    bir şairle bir deli...
  • 12 eylül döneminde aynı zamanda eski bir öğrencisi olan polis memuru tarafından dövülmüş yüce şair.
hesabın var mı? giriş yap