*

  • nietzsche 'nin bir kitabı.ahlakın soy kütüğü üstüne’nin önsözünde ; kendisinin etkin bir şekilde okunabilmesi için okuyucunun yorumlama sanatında ustalaşmış olması gerektiğini söylemiştir.
    kaosa gönderir. yani bütün soy kütükleri ( felsefenin, ahlakın...) aynı yolu izlerler.

    onun bütün soy kütüklerinin yola çıktıkları yer; “madde” dir.
  • entellektüel bir kadının, düşünceler içinde geçen bir gecesinde, eski devirdeki bir insanın çektiği fiziksel acıdan daha fazla acı barındırdığını söyler nietzsche, ikinci bölümün yedinci chapterında.
  • 1887 yilinda yazilmistir kitap.
  • sabaha derse yetistirmem gereken, gunun basliklari altinda bir anda adini gorup yuh ne tesaduf diyip sokayazdigim nietzsche'nin kimileri tarafindan en basarili eseri olarak kabul edilen, cok akillica yazilip bir o kadar da bana guvenme git dogrulari etrafinda ara mantigiyla olusturulmus yapit.
  • ilginç bir metindir bu vesselam, özellikle buradaki ilk makale insanı düşündürür. büyük ustanın asil ve sıradan insan ayrımı kafa karıştırıcıdır. yerden yere de vurulabilir, göklere de çıkarılabilir. buyrun;

    ilk makale “iyi ve şer, iyi ve kötü” başlığını taşır ve bütün bu hikayeye nietzsche iyinin ne olduğuna dair ingiliz psikologların ileri sürdüğü “bencil olmayan eylemler” tanımına karşı çıkarak başlar. üstelik herbert spencer gibilerin iyiyi fayda ve çıkarla özdeşleştirmesini de karşısına koyar ve eleştirir. ona göre, iyi kavramının gerçek kökenine dair bu isimler yanlış yere bakmakta ve iyi yargısının iyiliğin gösterildiği kişilerden kaynaklandığı gibi yanlış bir noktaya tutunmaktadırlar. oysa “asil, güçlü, üstün ve alicenap” olan iyi, kendisini öyle hisseden ve “aşağı, fesat, sıradan ve alt tabakada” karşılığını bulan her şeyin karşısında konumlanan bir şeydir. farkın bu gücüdür ki (pathos of distance) değerleri üretir ve onları adlandırır (asü, 1: 2). bu nedenle başından itibaren iyi kelimesi ile bencil olmayan eylemler arasında bir alaka yoktur ve alaka aristokratik değer yargısı düşüşe geçmesiyle var ola gelmiştir. ingiliz psikologların ve iyi ile bencil olmayan eylem arasında bağ kuranların da unuttukları nokta burasıdır. ilginçtir, nietzsche aristokratik değer yargısının ürettiği bu iyi kavramı ile dil arasında güçlü bir bağ kurar. yönetici iktidarının bir dışavurumu olarak dil (asü, 1: 3), iyi kelimesini asil ve aristokratik olandan üretirken, sıradan, alt tabaka ve aşağı kavramlarını da kötü kelimesine bağlar. bu noktada almancadaki schlecht (kötü) ve schlicht (basit) kavramları nietzsche için dilin nasıl işlediğini yansıtan en iyi örneklerdir (asü, 1: 4).

    buraya kadar anlaşılır ki, nietzsche iyinin kendi başına, orada bir yerde var olan bir tanımı olmadığını fark üzerinden kendisini kurduğunu net bir şekilde savunur. üstelik bu oluş dilin içinde yuvalanan ve gücünü tam da buradan alan bir şeydir. peki, bu aristokratik değer yargısının iyi üretimi nasıl gerçekleşmiştir? bu yüksek rütbeliler kendilerini iktidar meselelerindeki üstünlüklerine ya da bu üstünlüğün refah ve sahiplikler gibi en görünür işaretlerine ve hatta tipik karakter özelliğine göre tanımladılar. asil olan sadece kendisini referans aldı ve düzenbaz sıradan insandan farkını ortaya koydu der nietzsche (asü, 1: 5 ve 1: 7). bütün asil ahlakı kendisinin muzaffer onayından başka bir şey değildir (asü, 1: 10). aristokratik değer yargısının iyi kavramı kendisine dair ne varsa bu sınıfın ürettiği ve bunların sürekliliğini kendi eylemleriyle sağladı bir yoldan geçti. bu üretim kendiliğinden kendisi dışında olanları ayırdı ve kötü kategorisine dahil etti.

    fakat zamanla bu boyun eğdirilmiş ırk, üstünlüğü ele geçirdi ve efendinin ırkı kendisini aşağılarda buldu (asü, 1: 5). ilginç bir hayvana (an interesting animal) doğru evirilen bu tehlikeli insan formu tam da bu aşama da daha da derinleşti ve şerrin kendisi olup çıktı (asü, 1: 6). bu yeni insan biçiminin değer yargısı aristokratik değer yargısından çok farklıydı ve her şeyi güçsüzlüklerinden gelen nefretleri üzerine inşa ettiler. en iyi örneğini yahudilerde bulan bu “kutsal” insanlar düşmanlarından başka tatminlerini hayata geçirecek başka bir yol bilmiyorlar ve onların değerlerini radikal bir yeniden değerlendirmeye tabi tuttular (asü, 1: 7). nietzsche’ye göre, bu kölenin ahlakta yaptığı devrimdi. tam da bu noktada, nietzsche önemli bir ayrıntının altını çizer ve kendilerinden çok uzaklara giden bir tarihe sahip şeyleri bütünlükleri içinde kavramının zor olduğunu söyleyiverir (asü, 1: 8). intikam ve nefret ağacından bahsederken, bir taraftan nasıl sıradan adamın ahlakının çeperine girdiğini ve bütün insanlığın bedenine bu zehrin nasıl sızdığını (asü, 1: 9) vurgular bir taraftan da soybilimin ne şekil bir inceleme nesnesiyle karşı karşıya olduğunu da göstermiş olur.

    ne zamanki hınç yaratıcı oldu, değer üreten bir hal aldı, nietzsche’ye göre ahlakta köle devrimi de o zaman başladı. köle ahlakı başından beri, dışarıda olana, ötekine, kendisi olmayana hayır demiş ve yaratıcılığını buradan almıştır. onun için var olabilmenin yolu dış bir dünyanın, karşıtın varlığından geçiyordu ve bu nedenle bütün eylemlerinin temelinde tepkisellik yatıyordu (asü, 1: 10). öte yandan asil olanın düşman fikrinde düşman sadece farkın bir belirtisi (as a marker of distinction) olarak varken, hınçtan beslenen insan kendisini iyiye dönüştürmek adına şerri temel kavram olarak alır (asü, 1: 10). bu tam da iki değer yargısı biçiminin farkına işaret eder ve asil insan kötüden önce iyiyi üretirken, hınçtan beslenen insan önce şerri ardından bunun üzerine iyiyi kurgular (asü, 1: 11). bu ikinci değer yargısının ilki karşısındaki zaferi bugünün temel kültür enstrümanı olup çıkmış ve bu önümüzdeki en büyük tehlike olarak durmaktadır. fakat nietzsche bunun aşılması konusunda bir hayli karamsardır ve bu trend karşında insan olmaktan gelen yorgunluk ona nihilizmden başka bir şey bırakmaz (asü, 1: 12).

    not çeviriler bana aittir, kusur hata varsa benimdir.
  • bilgiye ya da erdeme dair birçok kavramın yaşantılarının kendilerinden değil onu isteyenden kaynaklandığını söyler; onları var eden ve onlara doğruluk, mutlaklık, doğallık görüntüsü verenin biratkım tarihsel haset, intikam, güç isteği gibi duygular, arzular olduğunu söyler. yüzleşilmesi gereken sonuç huzur bozucu. eleştirel düşünce muhalif düşünce demek değil. eleştirel düşünce bir şeyin mümkünatının koşullarını keşfetme çabası. bilginin ve ahlakın mümkünatının koşullarının zamandan bağımsız bir insan idealinde bulunamayacağı sonucu merkezine (kendisi aslında tarihsel koşullarda şekillenen arzulardan (iktidar, erotizm vs.) kaynaklanan ama) evrensel takınan (acıdan kaçmak/zevki aramak gibi) bağlamsız soyutlamaları alan modellerin geçerliliğinin altını oyar. kendi imajına ideallerine hayran insan denen şeyin tabiki işini zorlaştırır, hakikatin o kadar da verili olmadığını altı oyulacak çok alışkanlık olduğunu hissettirmesi bunalım yaratabilir. tabi işin ucu gelişine güzel düşünce akışına da varabilir ve bu tayfa politik olarak kullanışlı olabilir ama bu hamle aynı zamanda bambaşka arayışlara da izin verebilir, alan açabilir. kestirip atmamak lazım bu çağrıyı. çok kısıtlı bir insan fikrinin, ahlakının, yaşam pratiklerinin ötesinde dünyaları vaadedebilir mümkün kılabilir belki.
  • hınç tuzağına düşmeden, intikam isteğini ebediyete aktarmamak (yargılanacaksınız...) için; şiddet ve ezilenliği varlıklarını gündelik olarak sözde arındıracakları (abdest gibi valla, günde beş vakit şiddete tanıklık gördüm duydum pratiği başka sıfır, düşünce yok) bir zemine, söyleme yaşam biçimine dönüştürmemeleri için, bu ikinsinden ahlaki bir konum çıkarmamaları ve ferahça, dürüstlükle, mutlulukla, gercekten dertlenebilerek siyaset yapabilmeleri/hayat yaşayabilmeleri için ciddiyetle okumaları gereken kitap. gerçi doğruluna dair hep içinde bir şüphe taşımayan neden böyle kitaplar okusun. açık ve yaratıcı kalabilmek, yeni yöntemler keşfedebilmek, içinde bulunduğunu kavrayabilmek için, sonsuz siyasi cepheyi sonsuz dağınıklığı görmek için okunması gereken, gerçek ahlaki sorumluluğun var olanının tamamını kapsadığını anlatan kolayca güçsüzlükten iyilik çıkarılmayacağını anlatan bir dönüm noktası. belki de heidegger nietzscheyi okumak çok zor çünkü ilk bakışta insan ne dediğini hemen anlıyor, kolayca tükettiğini sanıyor derken haklıydı, gerçekten de insanın bildiğini sandığı şeyi öğrenememe durumu en çok onun için geçerli galiba. edit: usul
  • nietzsche'nin "garibanın garibana ettiği zulüm gibisi yoktur" temalı bir kitabı.
  • "herhangi bir konuda tek başına olma hakkımız yoktur bizim: ne tek başımıza yanılabiliriz, ne de tek başımıza hakikati bulabiliriz. daha çok, bir ağacın meyve vermesine benzer bir zorunlulukla gelişir içimizde düşüncelerimiz, değerlerimiz, evet’lerimiz ve hayır’larımız, eğer’lerimiz ve acaba'larımız –hepsi de birbirleriyle akraba, birbirleriyle ilintilidir ve bir istencin, bir sağlığın, bir toprağın, bir güneşin ürünleridir. –sizlerin hoşuna gider mi acaba bizim bu meyvelerimizin tadı?– ama ağaçlara ne bundan! bize, biz filozoflara ne!.."
hesabın var mı? giriş yap