• eleştirmen, çevirmen, dergi yayıncısı**, fransız dili profesörü, ansiklopedi yönetmeni***, kıdemli jüri üyesi.* sivri dilliliği ve "çevirgen" sözcüğünü türetmesiyle de tanınır.

    "gönülçelen" dışında, marguerite duras'dan* "bir kış günü öğleden sonra", giovanni guareschi'den "katır inadı", balzac'tan "kur'a askeri" ve "mahvolan şaheser"i çevirmış. eleştiri yazılarını doğan yayıncılık cilt cilt bastı.

    süper güçleri: güzel keman çalar, belgesel yönetir, müziğini besteler, üstüne ödül alır.

    yorum: "ömrümde adnan benk kadar rahat bir adam görmedim."*
  • harika bir adnan benk şiiri vardır sanırım hiç yayınlanmamış:

    anasını babasını kaybedenler, ansızın geriye
    onların bıraktığı boşluğa çekilirler.
    o güne kadar, yaşın ne olursa olsun,
    yüzüne vuran aydınlık, arkanda uzanan gölgeden beslenirdi.
    üçüncü boyutun elinden alınmış gibisin.
    gölgeleşme sırası şimdi sende.

    evet, gene sahnedesin kuşkusuz.
    ama nesi var bu tiyatronun?
    salon niçin bu kadar aydınlık da sahne karanlıklar içinde?
    sen yine sensin, seyirciler de hep o seyirciler.
    peki kimin aklına esmiş de, sırtları sahneye dönük oturtmuş onları böyle?
  • "bir insan ancak müzisyen olamamışsa başka bir şey olur" diyen kişiymiş kendisi..hastasıyım!..
  • can yayınlarından çıkan gönülçelen in çevirmeni.

    yazılarında a. yedidağ imzasını da kullanan adnan benk, mersinli bir toprak ağası ile ev hanımı bir annenin oğlu olarak 31 aralık 1922’de paris’te doğdu. ailesiyle beraber 1931’de istanbul’a döndükten sonra girdiği saint joseph lisesi’ni 1941’de, iü edebiyat fakültesi fransız ve roman dilleri edebiyatları bölümü’nü 1946’da bitirdi. doktora çalışmasını 1950’de tamamladı, 1954’te doçent oldu. 1982’de de kendi isteğiyle üniversiteden emekliye ayrıldı.
    öğrenciliği sırasında şiirle başladığı edebiyat çalışmalarını daha sonra metin çözümlemeleri ve eleştiri yöntemleri üzerinde yoğunlaştırdı. fransız edebiyatı alanındaki çalışmalarının yanı sıra türk edebiyatına ve kültür etkinliklerine de eğildi. 1952’den itibaren çeşitli dergi ve gazetelerde edebiyat, tiyatro, müzik, sinema ve plastik sanatlara ilişkin eleştiri ve deneme yazıları yazdı. gaétan picon’dan yaptığı ve 1962’de, "ataç" dergisinde yayımlanan bir çevirisi nedeniyle tutuklandı, yargılama beraatle sonuçlandı.
    1965’te, iü film merkezi’nde, kurgusunu ve özgün müziğini de kendisinin yaptığı "ben asitavandas" adlı belgesel filmi yönetti. "meydan-larousse büyük lügat ve ansiklopedisi"nin çeviri bölümü başkanlığını yaptı, "büyük larousse sözlük ve ansiklopedisi"nin genel yayın yönetmenliğini üstlendi. üniversiteden ayrıldıktan sonra, 1982-1985 yılları arasında çıkan "çağdaş eleştiri" dergisini yönetti.
    eleştiri üzerine yazdığı yazıları doğan kitap tarafından yayımlandı.

    doğan kitap tarafından yayımlanan eserleri:
    eleştiri yazıları / iv, okuyorum, öyleyse varım / nisan 2002
    eleştiri yazıları / iii, çağdaş eleştiri / söyleşiler yazılar / şubat 2001
    eleştiri yazıları / ii / ekim 2000
    eleştiri yazıları / i / ekim 2000

    diğer eserleri:
    1989 / bir kış günü, öğleden sonra (m. duras) (çeviri)
    1967 / gönülçelen (j. d. salinger) (çeviri)
    1957 / katır inadı (g. guareschi) (çeviri)
    1944 / mahvolan şaheser (balzac) (çeviri)
    1944 / sükûtun hataları (şiir)
  • demirciler çarşısı cinayeti üzerine yaşar kemal ile yaptığı söyleşinin bir bölümü şu şekildedir:

    adnan benk- ... bir de şu abartma sorunu var. örneğin yüz metre sıçradı diyorsun. derviş bey mustafa'nın üzerine atlıyor, mustafa kaçtı, bataklıkta uçtu, diyorsun.

    yaşar kemal- şimdi bak, ben çok geleneksel bir yazarım. bende hiçbir zaman bulamazsın bu abartmayı. bütün eski destanlarda halk bir şeyi anlatabilmek için abartır. ben yüz metreyi bir adımda atladı demem, hiç bir zaman da rastlayamazsın buna. yalnız derviş bey söylerken, bataklıkta yüz metre atladı dediği zaman, bu artık söz pelesengi olmuştur. bu da bir gelenektir!

    adnan benk- pekâla, şu da mı gelenek: gidiyor, diyorsun, atlı gidiyor, gidiyor, diyorsun. gizden kaybolmuyor da gözönünde olduğu halde hızından görünmez oluyor, diyorsun.

    yaşar kemal- o benim o. uvunuyordu, diyorum örneğin, uvunuyordu da benim sözüm değil. örneğin uçağın pervanesinin hızla dönüp görünmez duruma gelmesine uvunma derler, pervane uvundu, derler. ben uvundu diyorum onun hızını anlatmak için.

    adnan benk- peki bir ayrıntı daha, sonra kurgu işine geliriz. murtaza vuruldu, canı çıktıktan sonra da, diyorsun, çardak bir süre yerinde sallandı, sallandı, diyorsun. birini asıyorlar, o da canı çıktıktan sonra, ipin ucunda uzun bir süre sallanıyor. bunlarla neyi sağlamak istiyorsun? bir yerden bir yere ilmik atarak bir bütünlüğe mi varıyorsun?

    yaşar kemal- adnan, şimdi doğanın bir uyumu var, romanın da bir uyumu var. romanın bütününü yapısını sorduğun zaman, bunların hepsi o yapının içinde yer alacak...
  • "gelmiş geçmiş yazarların en büyüğü de olsanız, elalemin kızını aklınıza esti diye öyle durup dururken sakatlayamazsınız."

    adnan benk'den aktaran: tahsin yücel - yazın gene yazın s. 55
  • meydan larousse başta olmak üzere "büyük larousse sözlük ve ansiklopedisi"nde de çalışmalar yürütmüş aniklopedist, çevirmen.
  • [benk'e göre; fakir baykurt fikir söylemek merakından, sevgi soysal da her olaydan bir sonuç çıkarmak istemesinden ötürü romanlarına zarar vermektedirler. adnan benk'in raporunda beğeni sözcükleriyle yöneldiği tek yazar olan oğuz atay da onun eleştirisinden payını alır: "iç konuşmalardan dış görüntülere ustalıkla geçmeyi başaran atay, her şeyden önce, romanda bütünlüğe varmayı, biyografi, mektup, türkü, v.b. gibi öğeleri bağdaştırmayı, birbirine sıkıca bağlamayı bilen bir yazar. ne var ki, james joyce'un fazlaca etkisinde kalmış olması, çeşitli sahnelerde basmakalıp davranışlara başvurması (pencereye doğru gidip arkasını dönmeler, eğilip sigara almalar v.b.) uzun romanın gücünü hayli kısıyor."] yıldız ecevit - ben buradayım
hesabın var mı? giriş yap