• "yalnız yaşayabilmek için, hem tanrı hem vahşi hayvan hem de filozof olmak gerekir."
    diyen nietzsche’yi haklı çıkaran bir film...
    john forbes nash’in gerçek hayatından ilham alınarak yapılmış hikayede russel crowe, "ikinci el bilgilerle" yetinmeyen bir dehayı canlandırıyor: evreni yöneten yasalar ve matematik söz konusu olduğunda, önce var olanı seyrediyor, sonra gidip kendi teorisini kendisi kuruyor.
    zeka ile delilik arasındaki ince çizgide geçen film, aslında yalnızlıklarla örülü bir aşk öyküsünün üzerinde yükseliyor.

    (bkz: oyun teorisi)
  • en iyi film dalinda in the bedroom, the fellowship of the ring, the man who wasnt there and mulholland drive gibi olaganustu filmleri ezmis ve altin kureyi almis film.
  • film tam olarak gercek hayati anlatmasa da cok yakinindan geciyor. (aslinda olanlar gercek, ama bikac detay filmi daha etkileyici yapmak icin atlanmis) rainman** orneginde de oldugu gibi hafiften kafayi usutuk ama manyak dahi bi adami iyi oynayan adam, odulleri topluyor. russell crowe'dan yine bir oscar bekliyorum.
  • finali ile azmin zaferini bir kez daha gozler onune seren, russell crowe'un gladyator'de oldugundan cok daha iyi performans sergiledigi film.*
  • cok farklı temaları ve bu temalar arasında super geçişleri olan, insanı ters koseye yatıran, john nashin patternleri şakır şakır bulurken ve teorisini anlatırken gorulmesi sart sahnelere sahip, sonlara dogru dünyanın en mantıklı adamlarının bile gözlerini nemlendirebilecek film
  • russell crowe'u oscar heykelciği ile buluşturacak filmdir. sol elini alnına dayayıp, bakışlarını odaklayamayışını gayet tutarlı bir biçimde tüm film boyunca tekrar eden john nash, eşi alicia*'nın aşkıyla şizofreninin üstesinden, hem de salt aklını kullanarak gelir.

    şizofrenik sanrılardan kurtulmanın, modern psikiyatri tarafından kabul görmüş olan tedavilerin dışında bir yolu daha vardır: sanrılar içinde bir tek gerçek ya da gerçeğe aykırı bir tek ayrıntı yakalamak. filmde john nash*, "meleeche gerçek olamaz, o hiç büyümüyor" dediğinde, gereksindiği o gerçeği yakalamıştır işte.

    gerçeğinden şüphe etmemek kendini fazla önemsemek değil de nedir? kendi gerçeklerine bağımlı olmak, başkalarını hiçe saymak değil de ne? bir an "o"nun haklı olabileceğini düşünmekle başlar herşey, bazen zarflar dolusudur gerçek olduğunu sandığımız gerçek; ve onu yerine ulaşmayan postalar olarak yollarız sağa sola onların tek gerçek olduğuna inanarak; ta ki, biri çıkıp zarflarımızın her birini, postalanma sırasıyla bir poşetten çıkarıp "bak, hiç biri açılmamış!" diyene kadar. kendini karşısındakinin yerine koyarak* onun gerçeğini aramayı üstlenene duyulan aşkla başlar, "belki de o* haklıdır" düşüncesi.

    tüm denklemler aşkın sonsuz gücünü anlamak için kurulur, der nash. kimi (zaman) erkeklerin bunu anlaması için elli yıl süre ve bir nobel ödülü gerekir.
  • "yaw her sakat oynayana oscar vermeyelim" veya "geçen sene danzel washington'a ayıp ettik bari ayıbı bu sene kapatalım" kaygılarıyla, akademinin başrol oyuncusu russel crowe'nin geçen sene gladiator ile aldığı the insider teselli oscarı sayesinde başının yakacağı, bu sene elleri boş eve göndereceğini tahmin ettiğim film.
  • oscar amaçlanarak çekilmiş,oynanmış bir film ,tam akademinin seveceği türden.bi de merak ediyorum gerçekten doktorlar ruh hastalarını gizli servis benzeri operasyonlarla mı hastaneye götürüyorlardı?
hesabın var mı? giriş yap