• türkçemizin ucubelerinden.dilbilgisi katili.tok karnınayla bu ikisini yatırıp sikmek istiyorum izninizle.
    (bkz: alın şu sıpayı başımdan)
  • (bkz: aç karna)
  • "hiçbir şey yemeden, midesi boşken" anlamında bir söz dizisi. pek çok aktivitenin yapılamamasına neden olarak gösterilen beden durumu.
  • yıllar yıllar önce arşivime aldığım bir küçük hikayeymis. az önce buldum.

    --- spoiler ---

    aç karnına (ayna karşısında)

    nihayet karım ikinci kez hamileydi. buna gerçekten çok seviniyordum. ama etrafımdakilere sorsanız, aksini söyleyeceklerdir. size, evde beslediğim kuştan başka bir şeyi sevmediğimi anlatacaklardır. ben gerçekçi insanımdır, bebek ağlamasına dayanamıyorum, kaç gece evden dışarı çıkıp, uyumasını beklemişimdir. bir kuşu, insanla kıyaslayacak, hele ki biricik oğlumla kıyaslayacak yapıda biri değilim. serçe’yi bir ay boyunca babam beslemiş ve nereye bilmiyorum, s.ktir olup gitmişti. o, ne isim koymuştu acaba? evinde tek bıraktığı şey serçe’ydi. bir aydır uğramamıştım oraya, ne kadar süre önce eşyalarını toplayıp gitmiş bilmiyorum, serçe’nin suyu bitmek üzeriydi. çevredekilerin söyledikleri yanlış, oğlumu her şeyden çok seviyordum. yine de bir şeyler ters gitmiş, bunu itiraf etmek gerek, şu an serçe de oğlum da yaşamıyor.

    ...

    karımın ikinci hamileliği boyunca, yanında kalıp, onunla ilgilenebildim çünkü artık bir işim yoktu. üniversite oğlumun ölümünden iki hafta sonra beni saçma sapan bir sebeple kovdu. bu olaydaki ima çok açık, bana katil diyorlardı, kendi oğlumun katili. bu konuda yapılan küstahça soruşturma ve incelemeler beni aklamıştı. ama insanların aklı çok karışık. merdivenleri çıkarken, kucağımdan gerçekten düşmüştü; kim, bir insanın oğlunun mermerde çatlamış kafasını görmeyi isteyeceğini düşünebilir? serçe’yi de oğlumu da ben taşıyordum; ki ikisini de başkasına taşıtmam. oğlum sol kolumdaydı ve kaydı, onu tutmaya çalışırken, kafesi de düşürdüm. keşke orada serçe ölmüş olsaydı..

    ...

    ah oğlum. özlemimi anlatamam. henüz “baba” bile dememişti.

    ...

    üniversiteden kovulmak işime de geldi aslında, öğretmen gibi kimya anlatmak, kimyacılıktan çok memurluk gibiydi. serçe’ye ve karıma bol bol vaktim kalmıştı. hiç sevmemesine rağmen, karımı reçel yemeye ikna ettim. annem bana her kahvaltı’da kase dolusu reçel koyardı. hala da her kahvaltıda ya da yalnızca kahvaltı olarak reçel yerim.. o da yemeye başladı.

    ...

    serçe’yi seviyordum. ama dediğim gibi insan, gerçeklik duygusunu kaybetmemeli, o bir serçeydi ve diğer serçelerden hiç bir farkı yoktu aslında. zamanla anladım ki, ben bir tane canlıyı sevmiyordum gerçekte. serçeleri seviyordum ve onun için de isim takma saçmalığına girmedim. kuşlarda en çok hoşuma giden şey ilham verici olmalarıydı. insanlar, uzaya gitmeyi akıllarına bile getirmedikleri bir zamanda, uçma fikrine onlardan kapılmışlardı. serçe de uçmayı çok seviyordu. babam ona ne kadar süre bakmıştı acaba? çok sakin ve vakur bir hayvandı. bazen babamı hatırlatıyordu bana. oğlumun ölümünden dokuz gün sonra, gökyüzüne çıkıyorum hisseyle uçarken, serçe de öldü. gökyüzüyle arasında salon camımız vardı.

    ...

    herkesin oğlumun ölümünü, benim kuş beslemeye karşı takıntılı oluşuma bağlaması canımı sıkıyordu. serçe öldüğünde çok üzüldüm aslında ama oğlumun ölümü ve etrafımdakilerin sürekli bakışları arasında, bu kabusun sadece bir parçasıydı. ve bu parça çok acıklı bile olsa, dile getirilmemeliydi.

    ...

    bunu size itiraf etmeliyim, karımın reçeline her gün biraz kuş yemi koyuyordum. ama ben kimyager, sizi garanti ederim ki, buğday ve tahıldan oluşan kuş yemi özellikle hamile kadınlar için çok yararlı bir besindir. hem serçe’nin halini bir görseydiniz, hemencecik anlardınız bu besinin ne kadar başarılı olabileceğini. karım reçeli sevmeye bile, başlamıştı.

    ...

    doğum sezaryen ile gerçekleştirilecekti. elbette karım bunun için başka sebepler de söyleyebilir ama gerçek nedeni yaşının ilerlemiş olmasıydı. ve ikinci kez doğumhanenin bekleme salonundaydım. ikinci oğlumu görecektim birazdan. heyecandan oturamıyordum yerimde, tekrar bir oğlum olacaktı. tekrar baba olabilecektim. ameliyatın bittiğini duyar duymaz koştum karımın odasına.

    ...

    bir hemşire, havluya sarılı olarak yavrumu karıma veriyordu. karım çok mutlu bir şekilde onu aldı ve bağrına bastı. biraz daha yaklaştım, birisi “tebrik ederim” diyordu, sarsıntıdan yere çöktüm ve oturdum, karım, kucağında havluya sarılı serçe’yi seviyordu. karım bir serçe doğurmuştu. küçük kanatları, aşağı doğru kıvrılmış minik gagası ve henüz daha çıkmamış tüyleriyle bu serçe’ydi.

    ...

    ilk başlarda çok şaşkındım ama daha sonra alıştım. serçe gittikçe büyüyordu ve gittikçe daha fazla seviyordum onu. tek üzüntüm karımla aramızda çıkan tartışmaydı. o’na serçe dememe kızıyordu. serçe diyerek severken bir keresinde, karım bana uzun uzun ve çok garip şekilde bakmış, sonra da içeri gitmişti. ağladığını duyuyordum. onu üzmemek için bir daha ona sesli olarak hiç serçe demedim. nedenini anlamasam da artık demiyordum.

    ...

    karım o’na çok yanlış bakıyordu. küçük bir karyolada yatırıyor, süt veriyordu. karım yorulup da uyuduğunda ona gizlice kuş yemi veriyordum. daha yavru olduğu için pek yiyemiyor, ağzına doğru hafifçe ittirmem gerekiyordu. böyle yaparken kimi zaman uyanıyor ve ötmeye başlıyordu. karım, artık geceleri o öttüğünde dışarı çıkmıyor oluşuma şaşırmış gibiydi. yanından ayrılmak istemiyordum serçe’nin. çünkü yattığı yerin her tarafı açıktı, uçmayı başardığı an, gene cama çarpabilirdi, o’nun ölümüne dayanamazdım.

    ...

    serçe iyice büyümüştü artık, hareketlenmiş, tüyleri çıkmıştı. karıma, o’nu karyolada yatırmasının yanlış olduğunu hiç söyleyemedim. gene kızacak üzülecekti. sürekli bir gözüm serçe’deydi. uçmak istiyor gibiydi.

    ...
    bir gün, neden bilmiyorum, karım reçel yememeye başladı. o’nun için üzülüyordum ama ilgilenecek hiç zamanım yoktu. istemiyorsa, yemeyecekti.

    ...

    karımla nerdeyse hiç konuşmuyorduk, bu küslük dargınlık gibi bir şey değildi. beraber yaşamıyorduk artık, aynı evde yaşıyorduk yalnızca. benim serçe’ye olan yoğun ilgimden, o bunalmıştı. bana bulduğu kuş yeminden bahsediyor, neden hala aldığımı soruyordu. bunda garip olan neydi ki? çok anlayışsızdı. bu durum canımı sıktı.

    ...

    serçe iyice hareketlenmeye başlamış uçabilecek büyüklüğe gelmişti. o’nu çok seviyordum ama günler geçtikçe anladım ki, bu serçe aslında eski serçe’m değil. o daha vakur ve sakindi, babam gibi. yanıldığımı anlıyordum, ben tüm serçeleri seviyordum, evet ama, bir tanesini daha çok seviyordum. üstelik karımla ilişkimin bozulmasını hiç istemiyordum. serçe uçmak istiyordu, nasıl olsa o benim yavrum diye düşünüyordum. uçar, ve istediği zaman geri gelir; karımın uyumasını bekleyip, serçe’yi kucağıma aldım ve sessizce salona gittim.

    ...

    öptüm serçe’yi, camı açtım tek elimle ve onu gökyüzüne doğru sarkıttım. ötmeye ve çırpınmaya başladı, uçmak istiyordu, iki elimle havaya doğru fırlattım serçe’yi. karım o’nu yanlış beslediği için, uçamadan sekiz kat aşağı düştü. serçe’m, yavrum, öldü.

    ...

    aynı gece, aynı pencereden, karım intihar etti.

    ...

    ben gerçekçi insanımdır, karımı ben öldürmedim.

    yazar : umut karacağolu...

    tok karnına (ayna ardında)

    12 temmuz 1981

    nihayet oğlum doğdu, çok yorgun ama çok mutluyum. eve bugün geldim. geldiğimden beri de anneliğin ne kadar güzel bir şey olduğunu daha iyi anlıyorum. kocam demin uyudu, o da çok sevindi doğuma. uzun uzun öptü beni yatmadan önce.. “babama da göstereceğim oğlumu” dedi ve uyudu.
    bazen kafası çok karışıyor sanki, ama bana pek anlatmaz.

    biricik oğlum hemen yanımda uyuyor günlük.. o kadar harika ki.

    ...

    4 aralık 1981

    kocam bugün üniversiteye gitmedi, ders vermesi gerektiğini biliyordum. uyandığımda giyiniyordu, gerginliğinden ve her seferinde suratına inen o garip ifadeden, babasının evine gideceğini anladım. evlendiğimiz günden beri o’nunla doğru dürüst konuşamadığımız tek konu buydu. başkalarından duyduklarım vardı sadece. annesi o bebekken evden kaçmıştı. 13 yaşına kadar yalnızca babasıyla yaşamış daha sonra babası da onu babanesine terk etmişti. bu konu onda çok büyük bir tedirginlik yaratıyordu. suratına karşı tek kez bile babasıyla ilgili bir şey söyleyememişimdir.

    onu anlamaya çalışıyorum, eve çok geç ve elinde bir kuş kafesiyle geldi. sadece, “babam ölmüş” dedi ve kafesi de alarak odaya kapandı. babası çok büyük bir puttu sanırım onun için. 13 yıl boyunca tek dayandığı şey oydu belki de ve babası da onu terk edince, bu büyük put kafasında başka pek çok şeyi de yıkarak devrilmişti. keşke kocamı daha iyi tanıyıp, daha çok içine girebilseydim. eminim, sevgim daha da artardı yalnızca.

    babasının evine gitmeyeli bir aydan fazla olmuştu. iki ayda bir onu ziyarete gidiyor ve her gidişinde de çok farklı bir ruh haline bürünüyor. ölümüne mi üzülüyor gerçekten?

    odanın kapısını hala açmıyor günlük, bugün salonda yatacağım.

    ...

    9 mart 1982

    günlük, etrafımda kimse yok senden başka. dertlerimi hep sana yazdım ama bunu nasıl anlatırım bilmiyorum. 9 gün önce biricik yavrum, gözlerimin önünde öldü. hala şoktayım, yaşamıyor gibi hissediyorum kendimi. etrafımda bir şeyler oluyor sadece. ben onsuz ne yapacağım.

    kocam onu sol elinde iğreti bir şekilde taşıyordu. hep diyordum sağ koluna al diye ama beni gene dinlemedi. sağ kolunda kahrolası serçe’si vardı. bugün serçe’de cama çarpıp öldü. kocamı seviyorum hala, ama yavrumu düşürdü ve onu tutmaya çalışırken de kafesini düşürdü. ben o korkuyla koşarken ilk kafesine baktı sanırım. ben sinirli olduğum için de istediğim gibi yorumluyor olabilirim. ama onu uyarmıştım üstelik!
    salonda serçe’nin ölüsünü bulduğundan beri olduğu yerde diz çökmüş ağlıyor, ilk kez ağladığını görüyorum. 3 gün önce, serçe’yle konuştuğunu duydum, bunu garipsemem, hayvanı olanların sık yaptığı bir şeydi ama kocam, babasıyla konuşur gibi konuşuyor ve oğlunun ölümünü anlatıyordu. eşikte durdum ve konuştuğunu dinledim. “bilerek düşürmedim baba... elimden kaydı..tutmaya çalıştım.. kızmadın değil mi?“ gibi şeyler söylüyordu. belli ki oğlunun ölümü onu da çok sarstı. üniversiteden sıkıldığını ve ayrıldığını söyledi dün. üstüne gitmemeye karar verdim.

    sana yazdıkça unutacağımı düşünmüştüm ama yazdıkça acım büyüyor günlük. uyumaya çalışacağım.

    ...

    27 temmuz 1982

    hani demiştim ya sana ikinci bir çocuk yapmaya karar verdik diye, bugün hamile olduğumu öğrendim. uzun zamandan sonra yine yüzüm gülüyor. tekrar anne olacağım, çok mutluyum. kocamdan önce sana haber veriyorum, o şimdi uyuyor, sabah uyanınca ona söyleyeceğim. belki biraz olsun onun da keyfi yerine gelir.

    ...

    18 ekim 1982

    bu hamileliğim ilkinden çok daha güzel geçiyor günlük. kocam sürekli benimle ilgileniyor, serçe’sini ve ölen oğlunu unutmuş gibi, bu hali beni de etkiledi. hem tekrar anne, hem de tekrar aşık oluyorum sanırım. sırf istiyor diye sabahları ben de onunla reçel yemeye başladım. elinde bir kase reçelle gelip “her sabah annem bana reçel koyardı, benimle sen de ye, çok yararlı” gibi sözler etti. ilk kez ailesiyle ilgili bir şey duyuyordum, sormaya çekindim, annesi daha bebekken onu terk etmemiş miydi? böyle düşünmek hoşuna gidiyordu herhalde. mutluluğumuzu bozmayı da göze alamadım ve sustum. onunla reçel yemek bile zevkli oluyor.

    ah sana asıl haberi söylemedim günlük, cinsiyetini öğrendim; bir oğlum daha olacak.

    ...

    31 mart 1983

    nihayet yavrum kucağımda günlük. bugün sana hasteneden yazıyorum. bu oğlum da çok yakışıklı olacak. kocam sandalyede uyuyakaldı. oğlunu görünce heyecandan dizlerinin bağı çözüldü. ah, ikisi de çok tatlı.

    ben de çok yorgunum günlük, oğlumla uyuyacağım.. iyi geceler.

    ...

    26 haziran 1983

    kocam oğluna çok düşkün, nadiren yanından ayrılıyor. bir yandan seviniyorum ama bir yandan da tedirginim. geçenlerde onu, serçe diyerek severken gördüm. uzunca baktım ne olduğunu anlamak için. öylesine mi söylüyordu? serçe’sini mi özlemişti? çok bunaldım günlük. kocam sürekli rahatsız ve huzursuz. devamlı oğlumun yananda duruyor ve dikkatlice onu izliyor. bir şey olmasından korkuyor gibi. çocuk ağlamasına dayanamazdı eskiden, şimdi ağladığında eliyle okşamaya, sevmeye başlıyor oğlumuzu. mutlu mu olmalıyım, tedirgin mi?

    bugün salona gidip saatlerce ağladım, ancak kendime gelebiliyorum. şimdi gidip yatacağım ve o muhtemelen odaya girdiğimi bile fark etmeyecek. olsun, bugün bana söz verdi, artık serçe demeyecek. her şey düzelecek günlük, inanıyorum.

    ...

    4 ekim 1983

    bugün dolapta kuş yemi buldum günlük. korkmaya başlıyorum. henüz ona soramadım bu yemlerin evde ne gezdiğini. sormaya da çekiniyorum aslında.

    kocamla aram oldukça bozuldu ama o bunun farkında bile değil sanırım ya da değilmiş gibi davranıyor. belki bir şeyler olduğunu anlamasını sağlar; artık reçel yemeyeceğim. yorulmadan yavrusunu izliyor, fark edeceğinden bile şüpheliyim gerçi.

    halinde ve tavırlarında bir acayiplik var, doğru düzgün uyku da uyumuyor. gece ne zaman uyansam onu oturmuş, oğlunu izlerken buluyorum..

    ...

    11 kasım 1983

    sana son kez yazıyorum günlük. anlatacak gücüm yok. yaşayacak gücüm yok. bu yazıları biri bulup okursa, bilsin ki, yavrumu, kocam öldürdü. kendimi odaya kapadım ve polisi aradım. son yaptığım şey sana yazmak olacak günlük. hoşça kal, aynı pencereden ben de uçacağım.

    yazar : umut karacaoğlu...

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap