• istanbul'da 1894 temmuz'unda yaşanan büyük depremin ardından, şehir hemen rüşvet, emlák fiyatlarını aşırı şekilde yükseltme ve depremden mümkün olan her şekilde rant elde etme yarışına sahne oldu. bazı mühendisler sağlam binayı çürük, hasarlı yapıyı da sağlam gösterme tehdidiyle bina sahiplerinden rüşvet istiyorlardı. şikáyetlerin artması üzerine, zamanın hükümdarı ikinci abdülhamid duruma bizzat el koydu ve bir emir yayınlattı:

    'belediye mühendislerinin depremde hasar gören binaları kontrol ettikleri sırada bina sahiplerinden para istedikleri, para verilmediği takdirde sağlam binaları çürük, çürük binaları da sağlam göstermekte oldukları yolunda söylentiler çıkmıştır.

    bu yoldaki haberlerin işitilmesinden sonra padişahımızın emirleri gereğince durum gazetelerle ilán ettirilmiş ise de, dedikodular yine devam etmiş ve durum padişahımız efendimizin kulağına tekrar gitmiştir.

    hiçbir şekilde rıza gösterilemeyecek olan bu şekildeki hareketlere cüret ettikleri tespit edilen mühendislerle kalfalar hakkında gerekli kanuni işlemlerin yapılacağı tabiidir. bununla beraber, sözkonusu şikáyetlerin iftira olduğu ortaya çıkarsa, bu defa devlet memurları boş yere itham edilmiş olacaklardır.

    bu sebeple, şikáyetçi olan emlák sahiplerinin kendilerine rüşvet teklifinde bulunan mühendis ve kalfaların ve bu kişilerin bağlı oldukları dairelerin isimlerini bildirerek mahkemelere müracaat etmeleri ve rüşvet talebinde bulunanları dava etmelerinin gerekli olduğu, gazetelerde uygun bir şekilde ilán edilmelidir. padişahımız efendimiz hazretleri, ayrıca, bazı kişilerin mühendislere iftira atmaları ihtimaline karşı, bu yalanlara devam edenlerin cezalandırılmaları için polis tarafından soruşturma yapılmasını da emretmişlerdir. yıldız sarayı genel sekreteri süreyya. 31 temmuz 1894 (başbakanlık osmanlı arşivi*, irade hususi, 200/27. mehmet genç ile mehmet mazak'ın 'istanbul depremleri'nden)'.

    national geographic dergisinin mayis 1915 sayisinda ise bu depremde 100'e yakin ki$inin oldugu yaziyor..

    kendisinden onceki iki buyuk deprem icin

    (bkz: 10 eylul 1509 buyuk istanbul depremi)
    (bkz: 22 mayis 1766 buyuk istanbul depremi)
  • okumadım ama, sanırım raporların sonuna bir daha olmasın diye dualar yazılmıştır.
  • önceki yüzyılda yaşandığı için büyüklüğü ve merkezi hakkında veri bulunamayan olay. merkez üssünün doğu marmara olduğundan şüphelenilmektedir. depremleri takip etme, tedbir alma ve sonrasında kurtarma çalışmaları düzenleme gibi konulara ilgi de bu depremle başlamış. ayrıca şunu da belirteyim:

    ecdadımız döneminde gerçekleşmiştir.
  • yeşilköy açıklarında gerçekleştiği tahmin edilmektedir.
  • sultanın kendini tahtan indirmeye çalışanların suikast girişimi zannetiğinden dolayı diğer herkesin sarsıntıda dışarı çıkmasına rağmen tahtına sıkı sıkı oturarak geçmesini beklediği ve sonrasında kim yaptı bu suikasti bulun bana diyerek yaşadığı depremdir. koltuk sevdasının tarihteki en güzel örneği belkide bu deprem esnasında yaşanmıştır.

    edit: entrynin ilk yazımı 2011-09-11
  • bostancı'da sallamıştır.
  • charles francis richter emmi richter ölçeğini henüz icat eylemediği için şiddeti ölçülememiştir.

    o vakitler tabii ssg, kanzuk ve ekşi sözlük’teki sismograf kardeşlerimiz de portakalda vitamin.
    zor zamanlardı vesselam.

    vay gidi..
  • o zamanın kaynaklarına göre 17 saniye sürmüş. 5.8 şiddetindeki 26 eylül 2019 istanbul depremi 10-15 saniye sürmüştü. 7.4 şiddetindeki gölcük depremi 45 saniye sürdüğüne göre 17 saniyelik deprem ondan küçük olmuştur:

    https://onedio.com/…eti-1894-yilinda-olmustu-886145
  • 21 yıldır "tek parçalı kırılacak", "1509 depreminin tekrarı olacak", "en az 7,7 olacak" tezlerini duyduğumuz bilim insanlarının üvey evladıdır bu deprem. kendi hipotezlerini yanlışlama ihtimali nedeniyle ya görmezden gelirler, ya da "o zaten düşey atımlı fayda meydana geldi, kaf'ı etkilemez" gibi bahanelere sığınırlar.

    doğu marmara'da ve özellikle de istanbul'da büyük hasara neden olmuş, başta suriçi olmak üzere prens adaları'ndan edirne'ye kadar hasara neden olmuş bu deprem hakkında çok detaylı bir türkçe kaynağa, tesadüfen rastladım. sema küçükalioğlu özkılıç tarafından yazılan ve iş bankası kültür yayınları tarafından basılan 1894 depremi ve istanbul kitabı, hem çok detaylı bir inceleme sunuyor, hem de basım tarzı nedeniyle rahatlıkla okunabiliyor.

    kitapta 1509 ve 1766 depremlerinden sonra yıkılmadığı iddia edilen dersaadet ve topkapı surlarının bu depremde ne kadar hasar aldığından tutun da, hasar gören yapıların sokak sokak tutulan kaydına kadar çok geniş bir araştırma var depreme dair. 1894 depremine dair, maalesef önemli bir kısmı bilim insanları tarafından ortaya atılan sözde bilim mitlerinin birçoğu, bu kitapla dağıtılmış.

    not: mesaj yazıp "olacak mı olmayacak mı şimdi?" diye sormayın. olacak tabii ki, marmara'da depremden kaçış yok. her kim size deprem olmayacak veya olacak ama hiçbir yeri yıkmayacak diyorsa bilin ki yalan söylüyordur.
  • o zamanlar hareket-i arz derlermiş depreme. bu 1894 depreminin etkisi epey büyük olmalı ki uzun yıllar bir tarih kıstası olarak kullanılmış; "büyük hareket-i arzda şu yaştaydım," denmiş mesela. bir de destanı yazılmış. 'destan-ı hareket-i arz' başlıklı bu destanı son bentten anlaşıldığına göre halit adlı biri nazmetmiş. "fatih rüştiyesinde ders okurduk," dediğine göre o sıra talebeymiş halit.

    destandan depremin ne denli tahripkâr olduğu gayet açık biçimde anlaşılıyor. rüştiye binası ciddi ölçüde hasar görüyor, teneffüshane baştan başa yıkılıyor, talebeler evlerine koşturuyor, sonra yangınlar başlıyor, fatih çırçır'da ikamet eden çırçırlılar (tulumbacılar) yangına 'pervane misali' müdahale ediyor, fatih camii hasar gördüğü için müezzin ('mezin') ezana çıkamıyor, edirnekapı'nın minaresi, yeni camiinin 'külâhı' yıkılıyor, karakolların, kışlaların duvarları çatlıyor, çarşılar hârap oluyor, altında kalıp "ezilenler gayet bî-hesap."

    destan-ı hareket-i arz

    dinleyin ahvâli baştan iptidâ,
    istanbul şehrinde olan kazâyı.
    karalar giymekte ahâli hâlâ,
    nice babayiğit gitti ziyâne.

    muharrem ayında bir salı günü,
    saat de heman geçmişti dördü.
    ahâli heman bir zulüm gördü,
    cihan bulanmıştı toz u dumâne.

    fatih rüştiyesinde ders okurduk,
    hareket başladı cümlemiz durduk.
    şiddeti arttırdı hepimiz korktuk,
    allah diye bağrıştık ulu yezdân'e.

    zâbitler der ki "bu ne felaket?
    var mı bizim için cây-ı selâmet?
    olur ise ancak mevlâ'dan hidâyet."
    cümlenin hâlleri düştü yamâne.

    kurtulduk mektepten çok şükür ettik,
    kimsede hâl kalmadı cümlemiz bittik.
    peder mâderimizi görmeğe gittik,
    hazır olduk ol emr ü fermâne.

    kimisi bıraktı hep kitâplarını,
    kurtarmak için hem canlarını.
    koştular görmeğe hep hânelerini,
    hepsinin gözyaşları oldu revâne.

    teneffüshâne baştan başa yıkıldı,
    şakirdân, zâbit sokaklara döküldü.
    çok şükür tanrı'ya hepsi kurtuldu,
    koç kurban kesildi rabbü'l-subhân'e.

    zelzelenin akabinde başladı harik,
    yıkıldı duvarlar kapandı tarik.
    ahali mallarından oldular fâriğ,
    hepsinin didesi oldu hicrâne.

    zâlim çırçırlılar yangına geldi,
    pervâne misali ateşe daldı.
    kurtardı çok yerleri, kurbanlar aldı.
    çok şükür ettiler emrü'l-sübhân'e.

    sandıklar gelmişti karşı taraftan.
    ateş sardı hanı her bir taraftan.
    kurtardı cümlesin bâri yaradan.
    lutfünden gösterdi gayret insâne.

    yıkıldı cümle hâneler hanlar,
    kalmadı asla sağlam duvarlar.
    ahalinin gözyaşı sel gibi damlar,
    çok dua ettiler ol yezdân'e.

    ne çâre bozulmaz takdir-i hüdâ,
    heman yardım etsin cümleye mevlâ.
    yıkıldı fatih'in alemi hâlâ,
    çıkamaz oldu mezin ezâne.

    yıkıldı edirnekapı minâresi,
    harap olmuştu cıvarlar kalesi.
    kurtulmanın yoktu gayrı çâresi,
    herkes dökülmüştü bağ u bostâne.

    yıkıldı cümle kâgir binâlar,
    çatladı karakol, kışla, duvarlar.
    harap oldu cümle hanlar hamamlar,
    bu da ibret oldu böyle cihâne.

    yıkıldı yeni cami'nin külâhı,
    billâh söylemem asla hilâfı.
    ey keremkânı, cenâb-ı bâri,
    yazık değil miydi bunca insâne.

    zelzeleden çarşı olmuştu harap,
    dökülmüş cümle taş ile türap.
    burada ezilenler gayet bî-hesap,
    leşleri serdiler cümle meydâne.

    bir kimesne var idi hanın içinde,
    o da kalmıştı bu zulmün dibinde.
    çıkardılar toz toprak içinde,
    yazık elif kaddi döndü kemâne.

    anı kurtardılar toprak içinden,
    tuttular hemen iki kolundan.
    verdi bir sedâ ol derunundan,
    çehresi benzerdi bir kahramâne.

    allah din ü devlete vermesin zeval,
    cümlesi buldu keyfinde kemâl.
    ehl-i servet yardımda etmedi ihmâl,
    rahmet ettiler ehl-i islâm'e.

    her bir devletten iâne geldi,
    takdir böyle imiş yerini buldu.
    nice canlar gül gibi soldu,
    kara haber gitti bunca cihâne.

    nasıl hareket desem bu bir zulümdür,
    söz lâf anlamaz böyle bir zâlimdir.
    kimi babacığım, kimi evlâdım der,
    yeniden gelmişti sanki cihâne.

    sene bin üç yüz on iki tamam,
    takdir bu hâli eyledim beyân,
    söylesem çoktur hasıl-ı kelâm,
    gayret et hâlit iş bu detâne.

    [destanın yer aldığı kaynak: osman cemal kaygılı, istanbul'da semai kahveleri ve meydan şairleri]
hesabın var mı? giriş yap