• dün gece arkadaşlarımla derin bir tartışma içine girdim. konumuz bu. yaz okulunun kazanılmış bir hak olduğunu, rahat rahat ister 5 sene de ister 7 sene de bitirilebileceğini savundular. ben onlarla aynı fikirde değildim. bana göre hak yiyordu başarısız öğrenci.

    benim fark ettiğim akademik istek yok. hocalar yoklama almasa, kimse gelmez dersine. hocadan da kaynaklanıyor elbette ama suçun büyüğü öğrencide. sıkıştıran yok akademisyeni, akademisyen sıkışmayınca salıyor, rahatlıyor.

    bundan bir kaç ay önce azerbaycan sözlüğünde boğaziçi üniversitesi'nin karşılaştırmasını görmüştüm. "öyle bir üniversiteye kabul edilin ki sınıftaki 40 öğrenciden birisi olmayın. hocalar sizinle araştırma yapmaya açık olsun, öğrenci sayısına düşen profesör çok olsun, kabul edildiğiniz fakültenin araştırma sayısını öğrenin, derslerin zorluk derecesini, akademisyenlerin ego seviyesini öğrenin. yani hocanın kapısını gittiğinizde size sırtını dönüp vaktim yok diye sizi siktir etmesin.

    dediğim odur ki türklere bakmayın siz. bunların eğitimden anladığı, bilimden anladığı isim yapmış 3-4 üniversiteden birisine gidip hiçbir şey öğrenmeden, ancak dersleri geçmek uğruna konuları ezberlemektir." diye çevirdim yazıyı.

    son paragraf özetliyor işte. bu düşünceye sahip öğrenciler fakültelerde fink atıyor. gezmeye, gövde gösterisi yapmaya gelmişler sanki. umursamıyorlar. kazandıkları fakülteyi sanki kazanınca her şey bitmiş, eninde sonunda ben buradan mezun olacağım zaten, bir şekilde bitiririm diye salmışlar. gençler gerçekten kötü durumda. türkiye'nin asla düzelemeyecek olmasının bir başka sebebi de budur belki.

    başarısız bir öğrencinin çalışmayıp yatmasındansa, sınavda ondan daha az sıralamayla daha kötü bir fakülteye yerleşmiş bir başarılı öğrenciyi tercih ederim ben. bence yüksek puan alan başarısız öğrenci biraz daha düşük puan alan daha başarılı öğrencinin hakkını gasp ediyor. kar- zarar olarak bakmak gerekiyor. bana kalsa sistem şu şekilde olmalı, diyelim ki üniversite sınavında inşaat mühendisliği kazandın ama başarısız oldun, derslerden geçemiyorsun, daha alt kademedeki en başarılı bir öğrenciyle yer değiştirilmeli, bu sayede düşen öğrencinin daha fazla çalışması sağlanabilir. amerika'da bu sistemi uygulayan bir kaç üniversite var diye biliyorum.

    zihinsel olarak yetersiz bir çok öğrenci üniversite sıralarını eskitmekten başka bir iş yapmıyor. ben rahatsız oluyorum. sosya, bilişsel, duygusal açıdan eksik bir çok üniversite öğrencisi her gün fakültelere gidip gidip geliyor. akademik olarak düşünmekten kasıtları, harf notları ve geçme sistemi. zihin olarak bitik bir gençlik var ne yazık ki.

    öğrenmeye hazır değiller. çünkü bilgi üniversite öğrencilerine hap şeklinde veriliyor. yoklama almasa sınıfı dolduramayacak kapasitede olan akademisyenler üniversitelerde kürsü işgal ediyor. kendi bildikleri bazı öğrencilerden daha az ve eski. yenileme arzuları kaybolmuş. bu arzunun kaybolması hem kendilerinin isteksizliği hemde öğrencilerin işine geliyor olması.

    aşırı özgüvenliler. sebebini bilmiyorum ama üniversite öğrencisinin ben yaparım, ben hallederim havası var. güvensizlik iyi değil ama bu kadar aşırı güven, bence güvensiz olmaktan daha zararlı. iletişim becerisi ve sosyal beceriden yoksunlar. söz almayı bilen öğrenci yok. söz alıp, akademik olarak konuşabilecek öğrenci sayısı bir elin parmağını geçmez. çünkü bizdeki eğitim öğrenciyi mesleğe hazırlamak üzerine değil, öğrenciye safi bilgiyi yükleyip bir an önce yollama üzerine.

    en başta dediğim gibi kaygıdan yoksunlar. nasıl olsa geçeriz düşüncesi bütün ülkedeki üniversitelere hakim. aşırı kaygılı olmakta iyi bir şey değil elbette. hemen hemen aynı etkiyi gösterir insan bünyesinde.

    bir çoğunun kapasite kendi elinde heba oluyor, bunu görüp müdahale etmeye çalışınca suçlu siz oluyorsunuz.

    onun dışındaki tüm faktörler, çevresel ve psikolojik.
  • (bkz: iibf)

    not: muhendislik fakultesi ogrencileri icin elbette.
  • hocanın dersten soğutması, geç girmesi, girse de bir şey öğretememesi.
  • (bkz: mutsuzluk)
    evet belki de en önemlisi mutsuzluktur. mutlu değilsen her şey anlamsızdır. ne kazandığın para ne de çalıştığın iş yerinde ki pozisyonun. mutsuz bir öğrenci için dc ve aa geçme notu arasında ki fark sadece 3 harften ibarettir. o yüzdendir ki;

    mutlu insan çalışır, işini zevkle yapar, kitapların başına keyifle oturur. mutluluk her şeyde olduğu gibi başarının da anahtarıdır.

    edit: imla
  • "kalbinin sesini dinle, hayatta seni heyecanlandiran seylerin pesinden git" zirvaliklarina inanip felsefe, sinema televizyon, tarih gibi bolumler secmeleri.

    ailenizin 3 nesli doyuracak kadar parasi yoksa kenarda, uluslararasi gecerliligi olan bir bolum secin gencler. ben yurtdisinda yasayacagim diyorsaniz mesela en guzeli bilgisayar muhendisligi. ortalama bir yazilimci bile bugun kolaylikla avrupa veya amerika'da bir is bulup kacabilir turkiye'den.
  • efenim üniye kayıt olacağım yaz araştırmaya, bilmeye, öğrenmeye çok meraklıydım.işin içine girince "pff yha dayanamıyorum" dedirtti birkaç ay içinde.velhasılkelam üşengeçlik, kararsızlık, sabır gösterememe'dir benim açımdan.
  • (bkz: #59805255) - (bkz: türk eğitim sisteminin sorunları)

    oğuz atay'ın yazdığı mustafa inan'ın hayat hikayesi bir bilim adamının romanında bu durum çok güzel açıklanmış.

    "...efendim, bir bahçıvanın oğlu olan gauss, daha ilkokulda okurken kendini göstermiş. birg ün öğretmenleri yaramazlık yapan sınıfa bir ceza vermiş: birden yüze kadar sayıları toplayıp getirin bana, demiş. herkes hesap yapmış, sayfalar doldurmuş. gauss bir kaç dakika düşündükten sonra defterine bir satır yazıp hocaya uzatmış. 'nasıl olur canım' demiş öğretmen, 'senden akıllısı yok mu?' herhalde yokmuş. öğretmen bile bu kadar akıllı değilmiş. 'çok kolay öğretmenim,' demiş gauss, birden yüze kadar sayıları düşündüm: ilk sayı bir, son sayı yüz. toplamları 101 ediyor. sonra, baştan ve sondan iki sayıyı düşündüm: 2 ve 99. onların toplamı 101. sonra 3 ve 98, sonra 4 ve 97... hepsinin toplamı 101. bu 101'lerden ne kadar var? yüzün yarısı kadar. öyleyse 100/2 ile 101'i çarparım. istediğiniz toplam 5050 olmalı'. öğretmen şaşırdı; çünkü bu metod matematik dünyasında bilinmiyordu henüz. küçük gauss'un bulduğu yeni bir formüldü. 100 rakamıyerine 'n' sayısı konulursa, 1'den 'n'e kadar sayıların toplam formülü çıkıyordu ortaya n(n+1)/2. öğretmen ertesi gün gauss'a, bulabildiği en iyi matematik kitabını satın alarak hediye etti..."

    bu hikayenin adı ülkemizde eksik olan sistem diye devam ediyor kitapta. sonra ekliyor oğuz atay,

    "sistemi anlamak için" dedi profesör, "daha doğrusu, sistemin gerisindeki matematik düzeni anlamak için, formüllerin gerisindeki matematikçiyi, onun nasıl düşündüğünü sezmek gerekiyor. bunu öğretmiyorlar size; belki liseden sonra da öğretmiyorlar, hiç öğretmiyorlar. matematikçinin neden ve nasıl düşündüğünü hiçbir zaman bilmiyorsunuz belki. matematiği bir takım uzun ve yorucu işlemlerden ibaret gördüğünüz için de bilim çekici gelmiyor size. sayıların ve eski yunanca harflerin gerisinde canlı ilişkiler olduğunu sezemezseniz, sayılarla hayatın arasındaki ilişkiyi göremezseniz, matematik ve dolayısıyla fizik çalışmanın tek amacı sınıf geçmek olur"
  • "üniversite" adı altında dershanelerin bile onurlu ve kaliteli kalacağı kuruluşlar açmak.

    oralara akademisyen olmayan insanları getirip yönetim ve akademik kadrolar oluşturmak.

    gerçekten akademisyen olanların baskı ve şantajla devlet üniversitelerinden uzaklaştırılması, çoğunun duruma bakıp istifa etmesi ya da emekliliğe ayrılması.

    bu kadar üniversitede haddinden fazla kontenjana sahip bölümlere insanların elini kolunu sallaya sallaya girmesi ki bunlar özel üniversiteler(2-3'ü dışında).

    bu eğitimsiz öğrenci topluluğunun verilen eğitim kalitesini ve seviyesini belirlemesi, azınlık kalan 3-5 öğrencinin hakkının yenmesi. akademisyen geçinen uydurma hocaların canına minnet anlayacağınız üzere. devletten emekli olarak gelenler de çırpınıyor bir şeyler yapmak için ama yönetim malum.

    daha yazardım ama devamı bunların türevi olacaktı.
  • ailenin ve çevrenin sürekli oku baskısı. daha sonra ilgisi olmayan bölüme giden ögrenci okuluda bırakamıyor yine aynı baskılar nedeniyle. bende aynı şekilde siyaset bilimi bitirdim ama yine sevdiğim işi dolmuşçuluğu yapıyorum. niye okudun diyen salaklar oluyo ama olsun. üniversite sadece iş bulmak için okunmaz önce bunu insanlara anlatmalı.
  • basketbol - eşli king - karı kız işleri - alkol sarmalından çıkamamasıdır. yoksa o da isterdi derse girsin, ilim irfan öğrensin ne bileyim 3.90 not ortalaması olsun.
hesabın var mı? giriş yap