• müzakereleri 14 mayıs 1945 ile 11 haziran 1945 arasında sürmüş olan milli şef dönemi iktisat politikalarından biridir bu kanun.
    bir ülkenin toprak mülkiyet sisteminin, ülkenin sosyal ve siyasi hayatı üzerinde olduğu kadar ekonomik ve teknik ziraî gelişimi üzerinde çok büyük etkisi olduğunu düşünürsek, mülkiyet yapısının sağlam bir temele oturtulmamasının ülke çapında çeşitli siyasi ve ekonomik krizlere yol açacağını söylemek yanlış olmaz. bu noktada toprağın kendi sahipleri tarafından işletildiği bir sistemden maksimum fayda elde edilebileceğini söyleyebiliriz.

    11 haziran 1945 tarihinde kabul edilen çiftçiyi topraklandırma kanunu’nun ana hedefi toprak dağılımında görülen adaletsizlikleri alınacak tedbirlerle önlemek, arazisi olmayan ya da yetmeyen çiftçilere yeter derecede toprak sağlamak olarak belirtilmiştir. 4738 sayılı kanun 8 bölümde toplanmış olan 66 maddeden oluşmaktadır. buna göre toprak sahiplerinin arazilerinin beş bin dönümden fazla olan kısmı kamulaştırılacaktı. hedef yalnızca bu değildi. hükümetin tasarısına baktığımızda daha ayrıntılı projeler görmekteyiz : çiftçi bilgisini arttırmak, çalışma vasıtalarını çoğaltmak, ucuz ve kolay kredi vermek, köylerde daha sıhhi konutlar yapmak gibi hedeflerle kanun, daha geniş kapsamlı bir temele oturtulmuştur. yani kanunun amacı sadece büyük toprak mülkleri parçalamak suretiyle ülkenin toprak mülkiyeti yapısındaki düzensizlikleri ortadan kaldırmak değil, bunun yanı sıra ziraî kalkınmayı sağlayacak gerekli yardımları yapmak ve toprakların sürekli bir şekilde işlenmesini sağlayacak tedbirleri almaktır.

    kanunun 7. maddesine göre, kabul edilebilir bir özrü olmaksızın üst üste üç yıl yöresel şartlara göre ekilip biçilmeyen, bakılmayan ve ekonomik bir şekilde değerlendirilmeyen arazi, tarım bakanlığı'nın kararıyla işlenmiyor sayılarak, 14. madde hükmüne dayanarak kamulaştırılabilecektir. bu hüküm mülkiyet hakları bakımından sınırlayıcı bir hüküm gibi görünmekte ise de kanunun amaçlarına tümüyle uygundur.

    kanunun 8. madde hükümlerine göre topraksız köylüye dağıtılacak arazinin nitelikleri şu şekilde belirtilmiştir: devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunup kamu işlerinde kullanılmayan araziler, köy ve kasabaların ortak malı olan arazilerin ihtiyaçtan fazla olduğu tarım bakanlığı'nca belirtilen parçaları, sahibi bulunmayan araziler, göllerin kurutulması ve nehirlerin doldurulmasıyla elde edilecek araziler ve son olarak bu kanun hükümlerine göre özel mülklerden kamulaştırılacak araziler. burada özel mülklerin kamulaştırılması politikasının en sonda yer alması dikkat çekmektedir.
    kanunun üçüncü bölümünde kamulaştırılacak arazinin tespitinin yapılmasına dair hükümler bulumaktadır. bu bölümün 14.maddesine göre, arazisi olmayan ya da yetmeyen çiftçilere dağıtılmak üzere belirtilen niteliklere sahip araziler, üzerindeki tesisleriyle birlikte tarım bakanlığı'nca kamulaşırılabilmektedir . söz konusu nitelikler ise şunlardır: vakıflar genel müdürlüğü ya da mütevelliler tarafından kullanılmakta olan arazilerin tamamı, özel idare ve belediye'lere ait olup da kamu hizmetlerinde kullanılmayan araziler, gerçek kişilerle özel hukuk tüzel kişilerine ait arazinin beş bin dönümü geçen parçaları, bu kanun yürürlüğe girdikten sonra işletilmeyen araziler.

    kanunun 34. maddesi ise kamulaştırılan arazinin öncelikle kimlere verileceğini anlatmaktadır. buna göre; hiç arazisi olmayıp başkalarının arazisinde ortakçılık ya da kiracılık yapanlar, arazisi yetmeyen çiftçiler, hiç arazisi olmayıp, yerleşmiş bulundukları yerde uzun süreden beri tarım işçiliği ile geçinenler, göçebeler, göçmenler ve göçürülenlerden çiftçi olanlar, miras ortaklığından ayrılanlar, tarım, veteriner okullarını ve tarım bakanlığı'nca tanınmış tarım kurslarını bitirenlerden arazisi olmayanlar, önceleri çiftçi olmayıp da, arazi aldığı takdirde çiftçilik yapacaklarına tarım bakanlığı'nca kanaat getirilenler dağıtılan araziden öncelikle pay alacak olanlardır.

    çiftçiyi topraklandırma kanunu tek parti döneminin en çok tartışmaya yol açmış konularından bir tanesidir. üstelik cumhuriyet tarihinde siyasal sonuçları itibarıyla önemli gelişmelere sebep olmuş, cumhuriyet halk partisi içinde ve dışında derin çatlaklar yaratmış ve nihayet bu çatlaklar nedeniyle çok partili hayata dönüşte önemli bir itki sağlamıştır. (bkz: yahya tezel) (bkz: cumhuriyet döneminin iktisadi tarihi)
    tek parti rejiminin neden bir toprak reformunu gündeme getirdiğine ilişkin en yaygın ve popüler açıklama sol-kemalistlerinkidir. özellikle doğan avcıoğlu'nun ortaya koyduğu üzere, toprak reformu chp içindeki sol ve radikal kanadın büyük toprak ağalarına karşı küçük ve yoksul köylülüğün iktisadi durumunu düzeltme, bu yolla onları yanına alma girişimidir.
    ancak bu girişimin başarısızlığı, bu sol ve radikal tabir edilen kanadın, parti içindeki ve dışındaki güçlü ağa, tüccar ve esnafın karşısında güçsüz kalmasıyla açıklanır. bir başka açıklama dönemin siyasetçilerinden adnan menderes, iktisatçılarından ömer celâl sarç, ve son yazdıklarıyla niyazi berkes'e aittir. onlara göre çiftçiyi topraklandırma kanunu nazi almanya'sındaki kırsal mobilitenin önünü tıkayan erbhof yasasının kopya edilmesinden ibaretti. bu niteliğiyle de reform aslında "gerici" bir atılım olarak görüldü. iktisat tarihçilerinden şevket pamuk ve çağlar keyder'e göre ise kanun, iktisadi olmaktan çok siyasi kaygılarla hazırlanmış bir kanundu. amacı yeni ortaya çıkan ve içerisinde çok sayıda büyük toprak sahibinin yer aldığı muhalefeti köşeye sıkıştırmaktı.

    sonuç olarak çiftçiyi topraklandırma kanunu’nun yukarıda saydığımız görünen hedeflerinin dışında perde arkasında saklanan amaçlara da hizmet etmeyi hedeflemişti. ikinci dünya savaşında orta ve yoksul köylünün iktisadi durumu uygulanan devlet politikalarından dolayı feci şekilde bozulmuştu ; dolayısıyla yoksul köylüye bir toprak dağıtımıyla küskün olan bu kesim tekrar chp’ye yönelebilirdi. zengin toprak ağalarından alıp fakir köylüye vermek isteyen tek parti yönetimi beklenilenden çok daha sert bir muhalefetle karşılaştı ve sonunda kanun toprak ağalarının karşı çıkmayacağı bir hale getirildi.
  • bu kanun tbmm de görüşülürken eskişehir milletvekili ,toprak ağası emin sazak " devlet kimin malını alıp kime veriyor.devlet benden kanun zoru ile toprakları zorla alamaz" mealinde muhalefet etmişti.

    kaynak : doğan avcıoglu- türkiye nin düzeni
  • tek parti döneminde yaşanan toprak dağıtma atılımının bugün solculuk, ilericilik olarak görülmesi oldukça ironik bir meseledir. görünüşte, "e eyvallah" fakir köylülere toprak dağıtıyoruz gibi olabilir lakin maddeleri nazi almanyasında uygulanan "köycülük" politikasi ile paralellik gösterir. rus devriminde de görüldüğü üzere, köylüler ülke siyasetinde -özellikle o yıllarda- çok önemli yere sahiptirler. ruslar, eğer köylülere toprak dağıtmasaydı sanıyormuydunuz ki devrim olacaktı? rus köylüsünün kaçı marx okumuştur efendim?

    türkiye'de de hikaye benzerdir. bu kanunun amacı, ikinci dünya savasında durumları iyice kötüleşmiş olan köylüleri (türkiye'nin %75 inden bahsediyoruz), köylerde tutabilmek, olabilecek herhangi sol ya da radikal harekete karşı tampon oluşturabilmek ve köylüleri rejime kazandırabilmektir.

    inonu, bunlardan başka, olası bir muhalefetin gücünüde görmek istemiş olabilir ve nitekim görmüştür de. zamanın ünlü toprak ağası adnan menderes piyasaya çıkmıştır.

    dipnot: kanunun radikal tek tarafı 17. maddesine dayanır. maddeye göre, büyük toprak sahiplerinin topraklarına el koyulabilecekti. tabi bunu yaparken, özel kişilerin mağdur olmayacağı da eklenmiştir. 17. madde son anda konulmuştur ve tamami ile bir politikadir.

    yani işin özü efendim, türk solu daha piyasaya çıkamadan bile, politikacıların halkı kandırmada ki en büyük oyuncağı haline taaa o zamanlardan gelmiştir. dp kurulduğunda chp ve dp'nin birbirlerini komunistlikle suçladığını biliyor muydunuz? bir de ülkede o kadar komunist olsa gam yemeyeceğim ama ..
  • "yarım kalan bir düş köy enstitüleri" adıyla tv8 de yayınlanan nefis belgeselde hazırlık aşamalarının, muhaliflerinin, değişen konjonktürle ardında durmayan hazırlayıcılarının ayrıntılı olarak anlatıldığı kanun.
  • (bkz: köycülük)
  • bu tasarı, toprak reformuna en ciddi bir başlangıçtı. çiftçiyi topraklandırma kanunu tasarısının gerekçesinde, arazinin genişliği, çeşitliliği ve verimliliğinin millet hayatı için önemli olduğu vurgulanmakta ve bütün bunların milletin gelişmesine imkan verdiği; fakat bu imkanların gerçekleşmesinin esasta elverişli bir mülkiyet rejiminin ve bünyesinin varlığına bağlı olduğu belirtilmektedir. tasarının temelinde yatan esas düşünce, geçimlerini ziraattan çıkaran, fakat arazi mülkü olmadığından veya yetmediğinden başkalarının topraklarını işleyenlerin bu topraklara yeterli düzeyde sarılamadığıdır. bunun yanında toprak mülkiyetine ilişkin dengesizliğin giderilmesi gerekliliği de tartışılmaktaydı. tarımsal nüfusun tarım toprakları üzerindeki yoğun baskısı ve mülkiyetin dengesiz dağılımı verimli bir işletmecilik yapılmasına engel olmaktaydı. türkiye ziraatının hızla geliştirilmesi memleket topraklarının gerçekten benimsenip imar edilmesine bağlıydı. bu yüzden toprağı işleyenlerin ona sahip olması demek toprağın daha verimli olarak işlenmesine neden olacaktı.

    her ne kadar çeşitli şekillerde, ufak çaplı toprak reformu denemeleri yapılmış olsa da geniş kapsamlı bir düzenleme ihtiyacı 1930’lu yılların sonuna kadar duyulmamış, dönemin iktidarı chp bu konuyu gündemine almamıştır. bu konudaki belki de en önemli sinyal 1937 kasım’ında atatürk’ün meclis açılış konuşmasındaydı: “bir defa, memlekette topraksız çiftçi bırakılmamalıdır. bundan daha önemli olanı ise, bir çiftçi ailesini geçindirebilen toprak"ın, hiç bir sebep ve suretle, bölünemez bir mahiyet almasıdır.” onun bu konuşması bir dönüm noktası teşkil ettimiştir.

    ancak hükümet bu tartışmaları ağırdan almış, ardından patlak veren ikinci dünya savaşı da konunun iyiden iyiye geri plana itilmesine sebep olmuştur. savaşın bitimiyle tekrar canlanan tartışmalar sonucunda bu konuya ilişkin bir kanun tasarısı hazırlanmıştır.

    çiftçiyi topraklandırma kanunu tasarısı ilk gündeme geldiğinde “çiftçiye toprak dağıtılması ve çiftçi ocakları kurulması hakkındaki kanun tasarısı” adıyla gelmiştir. burada çiftçi ocakları konusu önem arz etmektedir, zira bazı tarihçilere göre tasarının yasalaşmadan önce bu konudan arındırılmış olması, yasanın zaten işlevsiz doğduğunu göstermektedir. çiftçi ocakları, toprak reformu düşüncesinin ana karakteristiğini anlamak için iyi bir örnektir. bu ad altında amaçlanan 30-500 dönüm arasında ‘müstakil çiftçi ailelerinin yaratılması, çoğaltılması, devam ettirilmesi ve toprağın parçalanmaması gayesiyle’ kırlarda yeni bir kurumsallaşmaya gidilmesiydi. çiftçi ocakları ile toprağın giderek bölünmesi önlenmek isteniyordu. ayrıca bu statüdeki toprakların alınıp satılmasını, sık sık el değiştirmesi önlenerek pazar ilişkilerinin dışına çıkarmak ve çiftçi ailelerin ekonomik ve sosyal varlıklarını devam ettirebilmelerini sağlamak amaçlanıyordu. fakat çifçi ocakları konusu daha tasarı aşamasında çiftçiyi topraklandırma kanunu’ndan çıkarılmıştı ve çiftçiyi topraklandırma kanunu bu haliyle 1945’te yasalaşmıştı.

    toprak mülkiyeti dağılımının yeniden düzenlenmesi amacıyla büyük toprak mülkiyetinin sınırlandırılması ve topraksız yahut az topraklı çiftçilere dağıtımının yapılması toprak reformunun temelini oluşturmaktadır. çiftçiyi topraklandırma kanunu’nun yasalaşması sürecinde ise büyük tartışmalar ve fikir ayrılıkları yaşanmıştır. kanun tasarısı incelenmek üzere adalet, bütçe, ekonomi, tarım, maliye, ticaret, anayasa ve içişleri komisyonlarından dörder üye barındıran geçici bir komisyona gönderilmişti. bu komisyonun sözcüsü de, tarihin ilerleyen sayfalarında adını çok sık duyacağımız bir isim, adnan menderes’di. 3 aya yakın bir zaman boyunca çalışan komisyonda en çok tartışılan madde ise 17. madde olmuştu. geçici komisyon, 17. maddeyi şöyle açıklamıştır:

    ‘topraksız veya az topraklı çiftçiler tarafından ortakçılık ve kiracılıkla işlenmekte olan veya hiç arazisi olmayıp öteden beri tarım işçiliği ile geçinenlerin üzerlerinde yerleşmiş bulundukları arazi, o bölgede (39) ncu madde gereğince dağıtmaya esas tutulan miktarın kendi seçtiği yerde üç katı sahibine bırakılmak şartıyla yukarıda yazılı çiftçi ve işçilere dağıtılmak üzere kamulaştırılabilir.’

    komisyonda bile çok tartışma yaratmış ve tam anlamıyla açık olmayan bu madde meclis görüşmelerinde de kanunun en çok üzerinde durulan maddesi olmuştur. mecliste bu konu hakkında iki kutuplu bir dağılım oluşmuştur. konuya siyasi ve sosyal açıdan bakan bir taraftaki aydın ve memurlar 17. maddeye destek verirken, daha çok teknik ve ekonomik açıdan bakan ve hemen hepsi geniş toprak sahibi olan ikinci grup ise tasarıya karşı çıkmaktaydı. maddeyi destekleyenlerin kimi köylüler ve feodal benzeri toprak ağaları arası ilişkiyi kökünden değiştirmenin sosyal anlamda faydalı olacağını, kimi de topraksız köylü birikiminin rejimi tehdit edeceğini söylemişlerdir. 17. maddenin muğlaklığını, seyhan milletvekili damar arıkoğlu, 1945’teki meclis görüşmelerinde şöyle ifade etmektedir: “17 nci madde o kadar karışık ki, bunun içinden çıkmaya imkan yoktur. zenci saçı gibi birbirine girmiştir. okuyorsun, okuyorsun bir neticeye varamıyorsun.”

    17. madde hakkındaki tartışmalar sürerken bir meclis önergesi verilerek madde üzerinde değişiklik yapılmıştır. adnan menderes bu değişiklik önergesini öncelikle şeklen eleştirmiş, önergenin meclise getirilirken usulune uygun davranılmadığını iddia etmiştir. menderes’e göre kanunun en önemli maddesi sayılabilecek bu maddeye ilişkin önerge ile madde, meclis’te görüşülmeden ve tartışılmadan, emrivaki bir şekilde kabul ettirilmek istenmişti. usul tartışmalarının yanı sıra ona göre önerge ile ayrıca, bütün arazi mülklerinin 50 dönümden fazla olan kısımlarının kamulaştırılabilmesi için tek kıstas getirilmekteydi ve bu da, arazinin işlenmesinde çalıştırılan “amelenin yerli olup olmamasıydı” . menderes ve onun gibi düşünenlere göre önergenin asıl amacı kiracılık ve ortakçılıkla çalışan işletmeleri ve bütün küçük işletmeleri tasfiye etmekti.

    kanuna karşı çıkanlar bu tasarının medeni kanun’da düzenlenen özel mülkiyet kaidesine aykırı olduğunu savunmuşlardır. ayrıca kanun’a genel olarak karşı çıkanların bir diğer savı da türkiye’de topraksız köylü sorunu bulunmadığı olmuştur. meclis'teki karşıt grubun başını çeken menderes’e göre türkiye'de toprak kıtlığı sorunu yoktu. köylünün asıl ihtiyacı gerekli araç gereçlerle donatılması, kredilerin artırılması ve bilimsel yöntemlerin kullanılmasıydı. ayrıca menderes'in bir başka eleştirisi de "çiftçi ocağı" ile ilgili hükümlerin hitler'in nazi rejiminin toprak kanunu olarak da bilinen erbhof kanunundan neredeyse aynen iktibas olunmuş olduğu iddiasıydı.

    bu tip tartışmaların sonunda yasalaşan çiftçiyi topraklandırma kanunu’nun amacı özetle; toprağı olmayan veya az olan köylülere toprak vermek, köylünün üretime devam edebilmesi için ihtiyaç duyduğu finansmanı ve araçları sağlamak, toprağın belli bir büyüklüğün altına inmesini veya üstüne çıkmasını önlemek ve toprağın sürekli kullanımını garanti altına almaktı. dağıtılacak topraklar önce devlet arazileriydi, ardından da göl, bataklık gibi yerlerin kurutulmasından elde edilecek topraklardı. fakat bunların yeterli görülmediği yerlerde özel kişilere ait toprakların kamulaştırılması da ön görülmüştü. tartışma yaratan 17. maddeye göre ise topraksız veya az topraklı işçiler, ortakçılar ve kiracılar kolayca işledikleri toprağın sahibi olabiliyorlardı. türkiye gibi ortakçılığın yaygın olduğu bir ülkede bu madde sayesinde birçok büyük arazi sahibinin toprakları kamulaştırılabilecekti.

    çiftçiyi topraklandırma kanunu tasarısı değişikliğe uğramış 17. maddesi ile; 11 haziran 1945 tarihinde oy çokluğu ile yasalaşmıştır. yasanın uygulanma biçimini gösteren tüzük ise ancak 25 mayıs 1947 tarihinde yürürlüğe girebilmiştir. bu tarihe gelindiğinde büyük arazileri kamulaştırmak ile ilgili siyasi istek ortadan kalkmıştır. çünkü içte çok partili düzene geçiş ve dışta ise türk topraklarına yönelik sovyet tehdidi, yönetimin savaş sonrası uygulamayı tasarladığı ekonomik ve sosyal politikaları büyük ölçüde değiştirmiştir . önce parti içi muhalefet, ardından çok partili sisteme geçiş sürecinde diğer partiler ile yaşanması olası rekabet, chp'yi büyük toprak sahipleri ile anlaşmaya itmiştir. özellikle doğu ve güneydoğu anadolu bölgesinde hakim yapı büyük toprak sahipleri, feodal ağalar şeklindeydi. bu da chp'nin toprak reformu konusundaki görüşlerini bir tarafa bırakmasında en büyük etken olmuştur. nitekim 17 kasım 1947 chp kurultayı, hükümete gerektiğinde kamulaştırma yetkisi veren 17. maddeyi kaldırmıştır. böylece çiftçiyi topraklandırma kanunu'nun en çok tartışılan maddesi gerçek anlamda uygulanamamıştır. ayrıca ismet inönü 1948'de tasarıya başından beri itiraz eden büyük bir toprak ağası cavit oral'ı tarım bakanlığı'na getirdi. aynı yıl inönü kendisinin gündeme getirdiği kanun için bir "ekstremite" ve "memleketin zirai ve sosyal hayatını zedeleyecek bir şey" demiştir. ardından ise yasanın toprakların kamulaştırılacak topraklara ilişkin en önemli kuralı 1950 yılında 5618 sayılı yasa ile değiştirilince toprak reformunun uygulanma olanağı da pek kalmamıştır. böylece yasa, toprak reformu yasası niteliğini kaybetmiştir. yasanın uygulama sonuçlarına bakıldığında ise tarımsal yapıya ilişkin özellikle mülkiyet yapısı üzerinde önemli bir değişiklik yaratmadığı ve hazine topraklarının dağıtımıyla yetinildiği anlaşılmaktadır
  • halen anayasada yer almaktadır, kullananı yararlananı var mıdır bilemem. (bkz: kpss'ye çalışan insan)
hesabın var mı? giriş yap