• kendime yakın bulduğum bir yazar sait faik. çarşıya inemem öyküsünü okuduğumda bu duygu daha da pekişti, öylece kalacak.

    ah bu yasaklar! kendi kendimize, başkasının bize, bizim başkalarına, devletin tebaasına, tebaanın devletine, belediyenin hemşerisine, hemşerinin belediyeye koyduğu, koyacağı yasaklar!...
    yasaklarla çevrili bir dünyada yaşamasak, yasaksız yaşayamazdık.
  • "...yasaklarla çevrili bir dünyada yaşamasak yasaksız yaşayamazdık. halbuki hayvanlar, hele ehlileri, yasaksız ne de güzel yaşıyorlar. hafif, cilve gibi, o da boğaz derdinden doğan zırıltıdan başka, gel keyfim gel, yaşamıyorlar mı? yasakları kabul ettik. insanoğlu için yasaklı hayvandır da diyebiliriz. mikroplar bile birer yasak değil mi? aşklar yasaktır. gün olur, sular, yemişler bile yasaktır. insanlar birbirine yasaktır. canım çekiyor diye öpemem seni güzel çocuk! canım çekiyor diye giremem sana deniz, göğsüm zayıftır; doktor yasağı. canım çekiyor diye içemem körkütük oluncaya kadar, aklı boğuncaya kadar; karaciğer yasağı. canım çekiyor diye bir vapura binip haydarpaşa'ya, oradan tabana kuvvet van'a kadar gidemem; yollarda geberirim... çarşıya inemem. çarşıyı allah kahretsin."

    (bkz: sait faik abasıyanık)
    (bkz: alemdağ'da var bir yılan)
  • sanki yazı yazmaya yeniden başlıyorum. aylardan beri elime kalem almadım. alsaydın sanki bir şey mi yumurtlayacaktin? sanmam. iyi oldu. doğrusu buna ben de memnunum. ama bu akşam neden beni her şey oturup bir şeyler karalamaya zorluyor? hani biraz daha dişimi sıksam, yalan da söyleyebileceğim. beni, bilmediğim bir şey zorladı diyeceğim. değil. hep böyle olur. bir vapur beklerken iki ayağım pabuctayken yazı yazarım.

    sanki birisi sormuş: "nasıl yazarsanız?" diye de konuşuyormus gibi bir hal aldigina aldırmayın. nasıl yazı yazarım onu incelemiyorum. şu akşamımı didikliyorum.

    yukarıdakiler sait faik'in hikayesinin girişinde yer alıyor. öylesine söylenmiş gibi duran -mesela okuyan biri entry sahibinin düşünceleri sanabilir- aynı zamanda büyüleyiciye yakın bir bütünlük, pes peselik oluşturan düşüncelerin yazıya dökümü. tırnak işareti kullanmama sebebim kısa bir süre de olsa kendi urunummus gibi gorunmesini sağlayıp -pabuca kadar belki inandiriciydi- gözünüzde büyümek ve sonra pat. çünkü -güzel- yazmak ne güzel bir iş.

    bu arada ateşi 39 derece olduğu için çarşıya inemez.
  • sait faik abasıyanıkın alemdağ'da var bir yılanöykü kitabındaki öykülerden. öyküde geçen"evet bir hikaye böyle bitirilebilir. gülen güler. acıyan acır. 'amma da hikaye ha!' diyen der" ifadelerini görünce aklımdan geçenoguzcum atayaynen de böyle bitirir; beyaz mantolu adam
  • sait faik'in yalnızlık destanı alemdağ'da var bir yılan'dan sevdaya bir selam.

    "inmem" değil, "inemem". nereye? "çarşıya". nedir çarşı? "çehar"dan gelir; dört yolun kesişimi gibi. "sekiz sokak önceden sezmeniz adımlar yöneldi," kalabalıklığın, insanların ortasına aktığı şey bir taraftan. peki kötü müdür insan? var işte puşt esnafı, muhabbetlisi. sever misin, severim. amma inemem. neden? çünkü severim.

    üzerine kafa patlatılmadığında "nefret söylemi" kötü "sevgi söylemi" iyi görülebilir. halbuki birinden nefret etmek, çok başına bir hâl getirmezken, ya sevmek? nefret söylemi, ondan doğulup boğulacak bir anneyse kötü telakki edilir. örneğin, aklıma hastasıyla kafa bulan hemşire kız geldi. ya da şu atatürk'e hakaret eden kız. bunlar aşağılandı çünkü üzerinden onun yaptığının bin katı nefret geliştirme olanağı tanıyordu, gayrısı öyle başına pek iş açmaz. nietzsche; yaşamın inkarını, yadsınışını, reaktifliği anlattı, tekerrüre lüzum yok. miyop gözler hafif kısılsa görülecek ki yasak olan nefret değil sevgi.

    derler ki sait faik'in homoseksüel aşkı memnusu bu hikaye.

    " evet bana çarşı haram oldu. şimdi gözümde küçücük yirmi beş mumluk sinekli ampulleriyle ışıklı çarşı tütüyor. anlatmak istiyorum. çarşıya niçin inemem. ama neye yarar? kimi ilgilendirir.

    kafama kasketi, üstüme balıkçı ceketini, suratıma baştan aşağı dişim ağrıyormuş gibi bir kaşkol bağladım. sokağa çıktım. kahvenin önünden geçtim. orada, orada idi.

    ...

    giyindim tekrar sokağa çıktım. kahveye girdim. karşısına geçip oturdum. beni görünce sapsarı kesildi. dudakları titriyordu. kahvenin aynasında sapsarı, bembeyaz bir adam gördüm. ürktüm, bendim. defolup kahveden gitti."
  • çarşıya inebilirim.
    hayır, çarşıya inebilirim.
    evet, çarşıya inebilirim.

    rasim özdenören'in yakın zamanlarda iki kez üzerinde duracağı kadar önemli bir mesele bu çarşıya inip inmemek. lavabo açıcı gibi iki yazı:

    https://www.yenisafak.com/…skinin-mola-yeri-2052794

    https://www.yenisafak.com/…-hali-pur-melali-2053952

    çarşıya inmek ya da inmemek... bütün mesele, bu aralar.
  • “yasakları kabul ettik. insanoğlu için yasaklı hayvanlar da diyebiliriz. mikroplar bile birer yasak değil mi? aşklar yasaktır. gün olur, sular, yemişler bile yasaktır. insanlar birbirine yasaktır.
    canım çekiyor diye öpemem seni güzel çocuk! canım çekiyor diye giremem sana deniz, göğsüm zayıftır; doktor yasağı. canım çekiyor diye içemem:körkütük oluncaya kadar, aklı boğuncaya kadar: karaciğer yasağı. canım çekiyor diye bir vapura binip haydarpaşa'ya, oradan tabana kuvvet van'a kadar gidemem. yollarda geberirim... çarşıya inemem. çarşıyı allah kahretsin.”
hesabın var mı? giriş yap