*

  • müzikleri şahane joe hisaishi'ye ait.
  • kore'nin geçmişine ve bölünmüşlüğüne adanmış masalsı bir film. hem bu masalsılık acı gerçekler göz ardı edilmeden de başarılabilinmiş. film aynı halkın insanlarının nasıl da birbirine düşman edildiğini, bu durumun iç acıtıcı saçmalığını, yaşanılan çirkinliklerden uzak toplulukların masumiyetini de gözler önüne seriyor. tüm bunları yaparken her akılda kalan film gibi birçok duyguya hitap ediyor, avam tabirle sinema yapıyor. eleştirilebilecek yanları bulunabilir belki ama, yükselen bir değer olan uzak doğu sineması içinde güzel bir yere sahip olacağı da yadsınamaz bir gerçek. yeri geldiğinde komik, yeri geldiğindeyse savaş kadar acımasız. tüm koyu renklerin ortasında temiz bir simge dongmakgol ve onun içinde deli bir çiçek yağmurda çorabıyla yüzünü silen kız. sonu hüzünle biten bir gülüşün karanlığa yansıması.
  • elimdeki patlamış mısırların, filmde havalarda uçuştuğu bir öte dünya, iki bilinmeyenli mutlu denklem.
  • film eleştirmeni değilim, film kültürüm de pek yoktur ama, bir iki satır değinilirse, kuzey - güney ayrımının manasızlığını gösteren bir yapım. alın bunu istediğiniz coğrafyaya istediğiniz topluma uyarlayın. kore, kuzey koreliler ve güney koreliler olarak bölünmüştür peki dongmakgollular nerelidirler? yine bu ütopik köy toplumu hem kuzeyliler hem de güneylilerin ayrılması ile yokolmaktan kurtulmuştur. ve bu "dışarıdan gelenlerin" uyum sağlamasındaki en büyük araç olan "köyün delisi" toplumda hayatta kalmayı başaramayn tek kişi olmuştur.

    ayrıca doğu asya sinemasının en güzel yapımları kore'den çıkıyor nedense, batı gibi maddeci değil, fantastik kurgu filmleri dahi iliklerine kadar materyalisttir hollywood ve avrupa filmlerinin. olanı olduğu gibi verirler, gördükleriniz yaşanmışın dış dünyadaki yansımasının bire bir kopyasıdır; olağanüstülükler dahi ya gerçekten yaşanmıştır ya da karakterler tarafından rüyamsı bir tarzda algılanagelmiştir. halbuki örneğin bu filmde, yaban domuzunun bulunduğu sahnede ne fiziki alemde olanları ne de bir rüyayı izliyoruz; yiyecek deposunun havaya uçtuğu sahnede ve yağmurun yağdığı kısımlarda filmin maddi gidişatı açısından pek öneme sahip olmayan ama manevi boyutta kilit önem taşıyan karelerle karşılaşıyoruz.

    bir karşılaştırma yapmak gerekirse zaman olarak domuzun yakalanışı da köyde kurtarma ekibinin bertaraf edilmesi de aynı süreyi tutar. fakat; bir amerikan veya avrupa yapımında domuz sahnesinde hareketler son derece hızlı olurdu, domuzdan kaçış, yakalanışı ve öldürülmesi, hepsini bir dakikada izlerdik. gerçekten de fiziki evrende birebir bu şekilde gerçekleşirdi olaylar.

    yine aynı yapımda köye gelen düşmanın beratarafı ise daha uzun sürecekti. her karakter için ayrı ayrı ölümden kaçış ve düşmanı egale ediş sahneleri görürdük. ve daha da önemlisi, köyün delisinin vurulduğunu ağır çekimde ve son derece acıklı bir müzik eşliğinde görme fırsatımız olacaktı.

    oysa bu kore (doğu) filminde ise domuz sahnesi son derece uzun tutulmuş. bir domuzdan kaçış gibi 5 silahlı askere karşı mücade ile kıyaslanamayacak derecede önemsiz görünen bir olay, on dakikaya yayılmış. bu manevi boyutta gerçekçidir, peşinizden gelen ölümcül bir yaban domuzundan kaçtığınız an, sizin için ömrünüzün en uzun saniyeleri olacaktır... o domuz size gelirken ayakta beklemek, devirmek için halatı gereceğiniz anı beklemek...

    silahlı çatışma ise olur ve biter. anlıktır, ani karar alırsınız, ani hareket edersiniz. arkadaşınızın, silahdaşınızın ne yaptığını ancak göz ucuyla görebilirsiniz. ve elbette o halet içerisinde iken bir kızın vuruluşunu farketmeyeceksinizdir.

    batı için bir elma yuvarlak ve kırmızıdır, doğu için ise sulu ve tatlı.

    sosyal mesaj: bizim bir millet olarak tam olarak batılı olamayışımızın sebebi de bu olsa gerek.

    korelilerin yarısının soyadı park kalan yarısı da lee anlaşılan, parklı bir yönetmenden hayatım boyunca kolay kolay unutamayacağım bir film izlemiş oldum. diğeri için:
    (bkz: saibogujiman kwenchana)
  • köyü fena halde şirinlere benzettiğim; zaman zaman gülücükler saçtığınız, zaman zaman ağlamaklı olduğunuz öfkelendiğiniz görsel bir şölen. köy lideri şirin baba, kız şirine ve devamlı kavga isteyen tipte öfkeli şirine benziyor.

    ha bu arada uzakdoğu sinemasının olmazsa olmazlarında uçma sahnesi (domuz öldürme) gene es geçilmemiş...
  • savasin anlamsizligina dair mukemmel bir film. mezar taslarini koyun zannedenlere itinayla izletilmesi gerek. birbiriyle neden savastigini bilmeyen kisilerin hikayesi oldugundan da ayri bir mesaj tasiyor tabi.
    ayrica savas mavas diyorum ama hic de oyle agir dram bir film degil, izlenmi rahat ve oldukca eglenceli. tabi bir yerden sonra is degisebilir.
  • --- spoiler ---

    temasını duyduğunuz her an, her yerde, hiç nedensiz ağlamanıza yol açabilecek film.

    senaristi ve yönetmeni olan amcanın tek filmi. üstüne başka bir şey daha çekemez sanırım.

    üstüne bir de gongdong gyeongbi guyeok jsa izlerseniz kendinizi bulduğunuz ilk meydanda "güney kore ve kuzey kore kardeştir. ayıranlar kalleştir." diye tek başınıza slogan atarken bulabilirsiniz.

    --- spoiler ---
  • savaşı ve savaşın etkilerini anlatmak için milyonlar dökülen çatışma sahnelerine, etrafta uçuşan bayraklara, binlerce figürana ihtiyaç olmadığının farkında canım koreliler. işte bu film de savaşın meydana getirdiği, sebep olduğu neredeyse herşeyi anlatan ama 2 saatinin çok kısa bir süresini çatışma sahnelerine harcayan bir film, daha doğrusu başyapıt nazarımda. karşımızda masal tadında bir film var. başlarda güldüren bitince ağızda buruk bir tat bırakan bir film. dostluk, fedakarlık, dayanışma gibi içi boşaltılmış kavramları yine o "asyalı" samimiyetiyle hatırlatan, "hollywood" klişelerinden uzak bir film. görselliği için denecek bir şey gerçekten yok. izlenmeden tadına varılamaz. şirinler tadındaki dongmakgol köyü, patlamış mısır sahnesi, ağzım açık izlediğim domuz kovalama sahnesi mutlaka herkesin kendi gözleriyle görmesi gereken şeyler. joe hisaishi imzalı olunca müzikler yine tadından yenmiyor tabi ki. "her dinlenişinde gözleri dolduracaklar listeme" giriş yaptı soundtrack'i. şu an tek pişmanlığım bu kadar geç keşfetmiş olmam. bir de yönetmenin başka bir filminin olmaması çok yazık. uzak doğu sever biri olarak bir çok film izledim, beğendim. işte o kabarık listenin başlarında bir yer edinmeyi başarmıştır. chan wook park olmasa ilk sırayı bile alabilir, o derece sevdim.

    son olarak, a must watch der ecnebiler, bu onlardan.
  • --- spoiler ---

    özellikle filmin başında bulunan, iki taraf arasında kalan masum köylüler mizanseni çok güzeldir.

    --- spoiler ---
  • savaşın kişilere indirgendiğinde ne kadar anlamsız olduğunu, insanların masumiyetini ve önyargıların nasıl değişebileceğini gayet güzel bir şekilde anlatan, karakterleri, konusu ve görüntüleri ile mutlaka izlenmesi gereken bir film..
    keşke amerikalı yüzbaşı biraz daha filme yedirilebilseydi, ama yine de her zaman listemizin üst sıralarında yer alacak film.
hesabın var mı? giriş yap