• okuma-yazmasi olmayan kisi.
  • hamidullah isimli bir ilahiyatçıya göre "okuma yazma bilmeyen kişi" anlamında ele alıyorsak hz. muhammed için kullanılması hatalı sözcük.

    hamidullah hz. muhammed'in okuma yazma bildiğini iddia etmektedir. buna dair görüşünü de hudeybiye anlaşması görüşmeleri sırasında gerçekleşen bir olaya dayandırmaktadır. anlaşmanın yazılmasına geçildiğinde katip hz. ali tarafları yazmaya başladığında "allah'ın resulü muhammed" diye yazmıştır. ama mekkelilerin temsilcisi "biz resul (elçi) olduğunu kabul etse idik zaten karşında olmazdık abdullah oğlu muhammed yazılsın" demiştir. hz. muhammed bu isteği kabul etmiş ve değiştirmesini istemiştir hz. ali'den. hz. ali'nin ise "allah'ın resulü" ibaresini silmeye eli varmamıştır. bunun üzerine hz. muhammed bizzat silmiştir. işte bu noktada hamidullah, hz. muhammed'in okuma yazma bildiğine dair kanıt olarak kullanmaktadır bu silme eylemini. okuma yazma bilmeyen bir kişinin adını okuyup da silemeyeceğini söyler.

    hamidullah'ın görüşüne ise hz. muhammed'in ümmi olduğunu iddia edenler tarafından "adı çok kullanıldığı için bilmesi normaldir. okuma yazma bilmese de adını tanıyabilir" tarzı bir açıklama getirilmektedir.
  • (bkz: abecesiz)
  • tanrının bildirdiklerinden başka hiç bir şey bilmeyen peygamber... gerçekte ana anlamına gelen üm sözcüğünden türemiştir ve anasından doğduğu gibi anlamında anasal demektir. konuşma dilinde okuma yazma bilmeme anlamını dilegetiren bu deyim islâmsal dilde bu anlamı vermez, eşdeyişle peygamber okuma yazma bilmektedir ama gene ümmi'dir. bu anlam konuşma dilindeki bilgisiz'i değil, tersine, çok bilgili'yi dile getirir. demiştir orhan hançerlioğlu felsefe ansiklopedisinde.

    hz.muhammed'in ticaret ile uğraşan biri olduğunu da bildiğimize göre kur'an'da hz.muhammed'in ümmi olduğunun yazması onun okuma yazma bilmediğini söylemeye çalışmaz aslında. allah'ın bildirdiklerinden başka hiç bir şey bilmeyen, anadan doğduğu gibi... derken kelimenin geçtiği* yerlerde bilge, günah işlememiş, saf anlamına da gelebilir. arap halkına ithafen yazılmış yerlerde ise bu anlamı taşımaz. kutsal kitapları okumayanlar, bilmeyenler anlamına kayar. halk arasında, konuşma dilinde ise bilgisiz, okuma-yazma bilmeyen anlamı daha doğru olur.
  • okuma yazması olmayan şeklinde kalıp bir anlam kazanan ümmi kelimesinin oluşumu hakkındaki iki yorum şöyledir:
    1- ümmi arap ümmetine mensup olan demektir, çünkü araplar okuma ve yazmadan yoksun kimselerdi. böylece bu kelime de okuma yazma bilmeyenler için istiare yoluyla kullanılmıştır.
    2-araplarda yazı işiyle erkekler uğraşırlardı. kadınların okuma yazması diye birşey mümkün değildi. okuma yazma bilmeyenlerin bu yönleriyle annelerine benzemesi sebebiyle ümmî diye anılırdı. ümmî, anneye ait olan, ona yakışan demektir
  • mahmud erol kılıç'a göre modern zamanlarda çok daha mana kazanmaya başlayan tabir. yaygın bilinen haliyle 'okuma yazması olmayan'lara atfedilen bu özellik tasavvufi düşüncede daha deruni anlamlar içermekte. 'islami konular da dahil olmak üzere her türlü bilginin yüceltildiği modern dünyada ümmi olmak 'eksiklik' olarak algılansa da kavram hakiki manası ile düşünüldüğünde tam da en çok ihtiyacını duyduğumuz şeyin ümmilik olduğunu farkediyoruz.
    ümmi, hakikatte 'ilahi hakikat dışındaki bilgilerden, her türlü dünyevi bilgiden korunmuş' kişi demek. 'kalbiyle akleden kişi' de denilebilir. bu gözle bakıldığında ümmi olmanın ne kadar mühim bir şey olduğu daha iyi anlaşılabilir. mahmud erol kılıç, 'evvele yolculuk' adlı kitapta meşhur bir aydının "ben kimseye bağlanmadım ama birine bağlanacak olursam ümmi bir kişi olması lazım" dediğini aktarır. yine aynı kitapta eski zamanlarda şeyhlerin kendilerine intisap eden birinin ümmi, saf, köylü bir çoban olduğunda ne kadar sevindiklerini anlatır. şeyh, intisap eden kişinin medrese ehli olduğunu öğrenince 'vay başımıza' dermiş. 'yalan yanliş bildiklerinin onun seyr u sülûkuna engel olacağını düşünürlermiş. kılıç, kitapta buna örnek olarak çok hoş bir kıssaya yer verir:

    abdurrahman sami efendi şücaaddin aziz'e ilk intisap ettiği zaman yedi tane bavulla gitmiştir kendisine. her birinde ayrı ayrı cübbeler. çünkü çok temiz giyinen, bir giydiği cübbeyi bir daha giymeyen bir istanbul müderrisi. diğeri ise bir hamal. intisaba giderken yedi tane bavulu ile gitmektedir ve çok ağır çileler çektirtir kendisine. öyle ki bir at arabası tekerleğinin içine veya bir fıçının içine oturtarak, hem de sarığıyla cübbesiyle mahallenin içinde bir fıçının içinde oturtur. gelen geçen çocuklar gülerler, laf atarlar. tuvalet temizlemekten tutun da... der ki, "üstadım ben bir alimim, benim gibi bir alime bunu neden yaptırıyorsunuz? rezil oluyorum" der ki: "dişlerinin arasında en ufak bir mollalık kırıntısı kalmasın diye yaptırıyorum" bunuz üzerine abdurrahman sami efendi gider otuziki dişini birden çektirir, bir mendile koyar, şeyhine teslim eder. şeyhi "oğlum biz sana mecazen söyledik, sen ki tesliöiyetini göstermek için bunu hakikate hamlettin, gittin sağlam dişlerini çektirdin, açılsın önündeki bütün kapılar! demesiyle sami efendi'de hilafet sırrı zuhur eder. hoca sami şeyh sami olur...

    "hz. muhammed ümmidir" kastı tam da burayla irtibatlıdır" ve 'modern' insanın çok da anlayamayacağı bir durumdur maalesef...
  • çok ilginç bir sıfat. şöyle ki tek bir kullanım alanı var, muhammed ismini nitelemek. hani tabu'da muhammed çıkarsa "ümmi" demeniz yeterli.

    böyle ismiyle bütünleşmiş başka bir sıfat bulabilirsem buraya yazarım.

    dinibütün bazı şahısların tekrarlamayı sevdiği, belki arapça için doğruluk payı olabilecek ama osmanlıca için geçerli olmadığını düşündüğüm arap alfabesinin çok da zor öğreniliyor olmaması gibi bir söylem var. bilmem kaç yıl ticaret yapmış, yeni bir din kurmuş, binlerce kişiyi peşinden sürükleyebilecek bir zekaya sahip muhammed'in okuma yazma bilmemesi ne kadar olası?

    "kuran'ı muhammed yazmadı" diyebilmek için böyle zayıf bir argümana ihtiyacınız var mı hakikaten? bir gecede göğün yedi katını gezmişliğine argümansız inanıyorsunuz da bu niye zor geliyor? bir yara bir gocunma var mı yok mu?
  • konumuza dönersek, “ümmî” tâbirinin karşılığı olarak “okuma-yazma bilmeyen” ya da “câhil” ifadelerini kullanmak ziyadesiyle yersizdir. ümmî, “anadan doğma âlim” demektir. bir başka ifade ile, ilim öğrenmek için “okuma-yazma” aletine ihtiyacı olmayan, ilmi okuma ve yazma yöntemlerinden başka araçlar ve yöntemler kullanarak öğrenebilen kişi demektir. vesselâm…
  • cahil ve cehalet ile karistirilmamasi gereken durumdur. ne ummiler vardir anadolu da gorun ki en egitimlisinin cehaletini ortaya cikarir.
  • (bkz: yarım ümmi)
hesabın var mı? giriş yap