• katliamların sıkça gündeme geldiği bugünlerde göz ardı edilmemesi gereken bir başka insan kıyımı;

    kuteybe, buna karşılık belh şehrinde hazırlık yaparak, baharda büyük bir ordu ile talkan şehrine doğru yürür.. o ana kadar bir direniş hazırlığı yapamayan talkan şehri meliki sehrek, kuteybe’nin gelişinden önce şehri terkeder.. şehre hiç savaşmadan giren kuteybe’nin adamları şehirde eli kılıç tutabilen ne kadar erkek varsa hepsini kılıçtan geçirirler.. bu katliam o zamana kadar yapılanların en büyüğüdür.. kuteybe bu katliamı diğer beyliklere ibret olması için yapar.. kuteybe’nin askerleri öldürebildikleri kadar öldürürler, geri kalanları da, talkan yolu üzerindeki ağaçlara asarlar.. bu yolun 4 fersah ( 24 km.) mesafelik bölümü türklerin ağaçlara asılan cesetleri ile doludur.. talkan katliamı tarihe, arapların o güne kadar yaptıkları katliamların en büyüğü olarak geçmiştir.. halk, müslüman araplarla savaşmadığı halde, kuteybe ve askerleri sırf diğerlerine örnek olsun diye 40.000 kadar kişiyi kılıçtan geçirmiş, ağaçlara asmıştır

    kaynak: zekeriya kitapçı

    daha fazla ayrıntı için (bkz: türklerin işkenceyle müslümanlaştırılması)
  • araplarla karşı karşıya gelen ve göktürklerin batı kanadını oluşturan boyların maruz kaldığı katliam ötesi bir olay. göktürklerin askeri gücünün zayıfladığı döneme denk gelmektedir. tarih kitaplarımızda pek yer almaz. geçiştirilir.
  • kuteybe'nin böyle bir katliama imza attığı doğrudur (belki rakam şaibeli olabilir, ama o dönemde bile mevzubahis bölge oldukça yoğun bir nüfusa sahipti) fakat bunu "türkler kılıç zoruyla müslüman oldular"ı kanıtlamak maksatlı bir argüman olarak kullanmak cehalettendir.

    kuteybe'nin bu hayvanlığa imza attığı dönemde bölgede yerleşik bir türk unsur bulunmuyordu, nüfusun hemen tamamı soğd'du. türkler'den öldürülen olduysa bu ancak şehirde bulunma ihtimali olan bir miktar asker (ki türkler'in kaleleri/şehirleri askerle tahkim etmek gibi bir huyları yoktu bu dönemde bildiğimiz kadarıyla -çin'e direnen hun çi-çi haricinde-), belki bazı tüccarlar ve olsa olsa bazı yöneticiler olabilir (türkler'in kurduğu/hakim olduğu göçebe konfederasyonlarında, iran'ın işgaline kadar soğdlar'ın bürokrat kadrolarını doldurduğunu düşünürsek, bu da pek mümkün değil). kısacası, kuteybe'nin katlettiği insanlar arasında türk yoktu, varsa da çok ama çok azdı. olayın "kuteybe 40.000 türk'ü katletti" diye yansıtılmasının;

    1. cehaletten kaynaklanan sebebi: bölge türk hakimiyetinde bulunduğundan ötürü halkının da türk olduğunu zannetmek.

    2. garezden kaynaklanan sebebi: öldürülenlerin türk olmadığı bilindiği hâlde kuteybe'nin yediği bok yüzünden türkler'in kılıç zoruyla islamlaştığını iddia etmek ve türk-islam bağını zayıflatmaya gayret etmekten ibarettir.

    kitlesel olarak müslüman olan ilk türkler bilinenin aksine karluklar değil, volga bulgarları'dır ve bu adamlar bizzat hicaz'a elçi göndererek "yeni din hakkında bilgiler ve yeni dini öğretecek kimseler" istemişlerdi. araplar'la doğrudan haşır neşir olmakta olan türklerse bilinenin aksine kılıç zoruyla değil, şehirleşmeyle ve bazı ticari vergilerden muaf olmak adına (araplar ellerinde çok kıymeti ticaret bölgeleri tutuyorlardı) ya da siyasî nüfûz elde etmek uğruna (selçuklular'da olduğu gibi) pragmatik bir anlayışla müslümanlaşmışlardır ve çok uzunca bir süre boyunca bu "görüntüde" kalmıştır. türk şamanizmi diye bilinen akçağan dininden kalma pek çok pratiğin türkler'in islam anlayışı içinde yer etmesinin müsebbibi de budur.

    bunu herhangi bir milliyetçi duyguya bağlı olarak söylemiyorum, türk öyle herhangi bir kılıç zorundan ötürü "kitleler hâlinde" din değiştirecek bir adam değildir. böyle bir durumda karşı karşıya kaldığında yüz kerenin doksanında "sikerler!" deyip, başka yöne gider.
  • türklerin islamı benimsemesinde her daim şöyle bir bağ kurulmuştur, türklerin gök tanrı inancı ile islam'ın allah'ı benzerlik taşıyor diye.
    tek tanrı inancı yani.
    bu katliam ile görüyoruz ki mümkünatı yok, o dönem türklerinin tanrı'sı, bu gaddar tanrı, yani allah olsun.
    islam öncesi türk hakanları, her yıl düzenli olarak kurultaylara çıkar, "kendilerine dava açılmasını beklerlerdi." töreye ya da herhangi bir kişiye karşı yanlış yapmışlar mı diye.
    islam sonrasına bakıyoruz, o hakanlarımız gitmiş, yerlerine "sorgulanamaz hükümdarlar" gelmiş.
    yok mu bu işte bir yanlış?
  • hahahah yine aynı tip ergen siniriyle cevvâlce meydana atlayıp sayıp sövmeye başlamış. ben sana "bir 10-15 kere oku, sonra da üzerinde birkaç gün düşün" demedim mi cücük? ne diye koptun geldin yine, okuduğunu anlamaktan bu kadar mı acizsin?

    herneyse bu tiple muhattap oldukça kendimi çevrimiçi oyunlarda her laf yediğinde "anan baban..." diye başlayan 12-18 yaş aralığı çoluk çocukla yüz göz oluyormuş gibi hissediyorum, bu açıdan gönlünce havlamaya devam edebilirsin cücük. (bu arada bu satırları yazdıktan sonra meraktan duramayıp kendisinin mahlası için açılmış başlığa bir göz attım, 2 sayfa boyunca herkes kendisinin cehâletinden ve herşeye "anan baban zaa" diye atlayışından şikâyet ediyor, kendisi de yine aynı kişilere aynı başlık altında aynı şekilde küfretmeye devam ediyor. epey eğlenceliydi)

    bunun dışında rumuzunun yazılacak herhangi bir giride geçirilmemesini isteyen bir yazar -ki kendisine üslûbundan ve argümanını sunuş biçiminden ötürü teşekkür ederim. burada çoluk çocukla yüz göz olurken ilaç gibi geldi gerçekten- konuya yanlış bir yerden yaklaştığımı söyleyip islâm hukukundan örnekler vermiş:

    [alıntı]

    islam yayılma anlayışına göre dar'ül islam ve dar'ül harb'e bölünmüştür dünya.

    dar'ül harble devamlı savaşıp pnu dar'ül islam yapma görevinde tüm müslüman erkekler.

    savaş sonunda müslümanlar kazanmışsa karşı taraf ikiye ayrılır. ehli kitab ve kitapsız yani hıristiyan ya da yhaudi olmayan başka dine inanan ama uhrevi kitabı olmayanlar yani türkler gibi şamanlar.

    kitabi dinlere inananlara anlaşma önerilir ve kabul ederlerse zımmi statüsüne geçerler ve belirli vergileri verme koşulu ile müslüman ülkede 2. sınıf vatandaş olarak yaşarlar.

    ama savaşı kaybedenler kafir ise yani kitapsızsa türkler gibi ya müslüman olacaklar ya da öldürüleceklerdir. dinlerini koruma hakları hiçbir zaman verilmez.

    bu açıdan bakılınca türkler eğer araplara karşı yenılmişlerse kılıç zoru ile müslüman olmak zorundalar islami itikada göre. bunun tersi mümkün değil.

    ben şahsen çoğunun isteyerek olduğuna inanmıyorum. atalarımız affetsin.

    [/alıntı]

    kendisi islâmî itikat konusunda sonuna kadar haklı. her ne kadar kur'an'da savaş hukukuyla ilgili yazılanları net hatırlamasam da islâm'ın yayılma ve halifeliğin genişleme tarihine acizane bir miktar hakim olduğumu düşünerek, pratikte yazılanın doğru olduğunu kabûl etmeliyim. hattâ sadece araplar değil (bunu türkiye'deki bir takım ulusalcı kesimin "kaka araplar"ına parmak basmak üzere söylüyorum), türkler de bu sebeple sayısız katliama imza atmışlardır (bunların en başarılı tasvirlerini gazi zahireddin muhammed babur, meşhur vakayi'sinde verir. kafir afganlar'ın katledilişleri ve kellelerinden kule yapılması çok kereler normal bir prosedür olarak anılır).

    kısacası evet, islâmî hüküm (kur'an'da böyle değilse bile) pratikte böyle olagelmiştir. fakat bu durumu türkler'in müslüman oluşuna bağlamak tarihî açıdan biraz yanlış oluyor. şöyle ki bu başlığa yazdığımız ilk giride de bahsetmiştik, halifeliğin istilâ ve işgâl ettiği bölgelerde yerleşik bir türk unsur bulunmuyordu, varsa da bunların sayısı çok azdı. dolayısıyla, kılıç zoruyla müslüman edilebilecek tayfa burada ikâmet etmiyordu, burada yaşayanlar türkler'in hakimiyetindeki başka etnisitelerdi (çoğunlukla farsî ve iranî, soğdlar gibi). bunların da bir kısmı zaten müslümandı (türk tüccarlar islâmı ilk kabul edenlerdendir, zira müslüman olmak arap topraklarında ticareti fena hâlde kolaylaştırıyordu ve arap toprakları da baharat yolu gibi korkunç ticaret yollarına sahipti). müslüman olmayanların da önemli bir kısmı katledilmekle beraber, hepsi katledilmedi (bu pratik de böyledir, çok ekstrem örnekler dışında (nişapur'un moğollar tarafından haritadan silinmesi gibi) bir şehrin halkı topyekun katledilemez.

    her neyse konumuz soğdlar olmaktan çıkıp türkler'in kılıç zoruyla müslüman olup olmadıklarına geldiği için bu mevzuyu biraz yarım bırakıyorum, ilgi/soru olursa o konuda daha sonra konuşabiliriz.

    türkler'in kılıç zoruyla müslüman olmasına pek imkân yoktu zira:

    1. araplar hiçbir zaman türkler'in direkt ikâmet ettiği topraklara giremediler.

    2. dönemin klâsik türk hayat tarzı (uygurlar gibileri müstesna) bu insanlara sonsuz bir hareket serbestisi tanıyordu. bu açıdan bu insanlar eğer kılıç zoruyla karşılaşsalardı bile basıp gidebilirlerdi.

    3. müslüman olan türkler'le diğerleri yer yer karşı karşıya gelmişlerdi fakat bunların "dini yaymak adına" olduğu biraz şüphelidir, keza müslüman olan türkler'in diğerlerine ya da diğerlerinin müslüman olan türkler'e karşı giriştikleri bir katliam herhangi bir kayıtta yer almıyor. zaten bunu yapmak reelpolitik açıdan saçma olurdu.

    "türkler nasıl müslüman oldu?" sorusuna gelecek olursak, yine ilk iletide kısaca geçmiştim, ilk müslüman olan türkler itil bulgarları'ydı ve bu adamlar çok güçlü olan hazarlar'a karşı kendilerine güçlü bir müttefik arayışı içerisindeydiler. sonuç olarak tamamen pragmatik bir şekilde kendileri elçi göndererek islâm'a geçtiler (ha bu, bu adamlar samimi müslümanlar değildiler demek değil. hattâ ibn fadlan'ın seyahatnâmesini okuyacak olursanız, itil hükümdarının kale yaptırmak için halife'den para istemekteki asıl maksadıyla ilgili kısmı gördüğünüzde epey şaşıracaksınız). onlar dışında tüccarlar'ın ne maksatla islâm'a geçtiğinden daha evvel bahsetmiştik. uzun lafın kısası, türkler'in islâm'a geçişinde iki temel motiv vardı:

    1. siyasî/askerî kazanım (çok güçlü bir devleti müttefik olarak yanınıza çekiyorsunuz, gayet net). itil bulgarları, selçuklular bu şekilde müslüman olmuşlardır.

    2. ekonomik kazanım (araplar çok zengin ticaret yollarını ellerinde tutuyorlardı ve arap tüccarlar dünyanın hemen her yerine gidiyorlardı afrika'daki komor adalarından tutun hindistan ve endonezya'ya (buralarda islâm bu yolla yayılmıştır), hattâ güney amerika'ya kadar (tabii bunu yapanlar endülüs-mağrib müslümanlarıydı ve ana otoriteden epey kopuklardı ama nihayetinde halifelikle yüz göz olur vaziyetteydiler). dolayısıyla araplar'la ve arap topraklarında ticaret yapmak büyük bir ayrıcalıktı ve müslüman olmanız hâlinde vermekten kurtulacağınız "haraç" sizin kârınızın katlanması anlamına geliyordu). tüccarlar ve genel manada vergilerden kurtulmak isteyen yerleşik şehir halkı bu şekilde müslüman olmuştur.

    yani bu şartların herhangi biri ya da ikisi birden sağlandığı durumlarda, türkler islâm'a geçmişlerdir parça parça.

    (kusura bakmayın hastalığımdan ötürü epey karman çorman bir cevap vermiş olabilirim, tekrar okumadan gönder'e basıyorum. eğer karşı çıkacağınız/ekleyeceğiniz/soracağınız bir nokta olursa tekrar özel ileti yoluyla yâhut buradan ulaşabilirsiniz. saygıyla.)
  • birbuçuk milyon ermeni öldürüldü iddiasını kurgulayanların altından çıkacağını umduğum her zamanki gibi uçuk rakamlara kurban gitmiş olaydır.türkler sayıca az oldukları için baskın yeme ihtimaline hazırlıklı göçebe bir toplumdu, ve o zamanlarad bacak kadar diye tabir edebileceğiniz bir türk çocuğunun bile ok kullabilir, kılıç kuşanabilir , hatta ata bile binebildiği bilinen gerçeklerdir.yüzbin kişilik göçebe toplum olmaz hadi oldu, öldürünce ortada adam kalmaz.
  • türk-islam sentezini en güzel hali ile tesis eden, "islam hoşgörüsü"nü gö.ümüze sokan event.
  • o dönemlerde orta asya steplerinden dalgalar halinde yerleşik toplumların yaşadığı ortadoğuya akan ve geçtikleri yerlerdeki bütün medeniyet unsurlarını dümdüz edip atlarına otlak yapan göçebeleri maveraünnehir bölgesinde tutmak için bu bölgenin batı sınırlarında pasif savunma hatları kuran, fakat saldırgan göçebeleri bu şekilde durduramayıp, kuzey ırak taraflarına kadar uzanan akınlardan illallah diyen arapların bir süre sonra mecburen aktif savunmaya geçip amu derya ötesine önleyici saldırılar düzenlediğinden bihaber olan kahvehane entellerinin hakkında atıp tuttuğu insan kırımıdr.
hesabın var mı? giriş yap