198 entry daha
  • "ayda yılda bir gece dışarı çıkıp eğlendiysek, ertesi gün benim için tam bir işkence. bir kere üç beş kadeh içki içtiğim için sütleri sağıp sağıp dökmem gerekiyor. ellerim titreye titreye, pişman ola ola... ertesi gün uykusuzluk ve alkol bünyeyi esir aldığı için yataktan başımı kaldıramıyorum. evde sabah yedide gün başlıyor. rüzgar uyanıyor, kahvaltısını ediyor, sonra tekrar uyuyor, meyvesini yiyor, dedesi gelip parka götürüyor, geri geliyorlar, sebze püresini yiyor. hepsini duyuyorum ama kalkamıyorum. bazen de kalkıyorum. iki saat uyku bana yeter oğlumla oynamalıyım diyorum. bir saat olmadan pilim yine bitiyor. tekrar yatağa dönüyorum. dönüyorum ama uyumak ne mümkün. ister adrenalin deyin, ister heyecan gözüme uyku girmiyor. yetersizlik duygusu yine gelip yakama yapışıyor.
    tüm bunları arka arkaya sıralayınca ruh hastası bir profil çıktığının farkındayım. ama bence annelik yarı delilik gibi bir şey. bazen rüzgar uyurken bile yanında olmam, yatağının başında oturmam gerektiğini hissediyorum. kendimi hala hamile mi sanıyorum dersiniz? "

    yazarak olayı kendi yazısıyla özetlemiş şahıs. ve dadıyı yanlış çorba yapmakla suçluyor.
    http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/…2&tarih=2010-06-05
  • çok iyi niyetli olalım, yazısının ana fikrinin "tatilde de olsak dadımın daha profesyonel, daha dikkatli, daha özenli hareket etmesini istiyorum" olduğunu, aradaki çirkin cümlelerin dikkatsizlik ve özensizlikten kaynaklandığını varsayalım. hatta "bize ne senin dadınla problemlerinden" de demeyelim, sibel arna mühim bir insanmış, yazdığı konu mühim bir konuymuş gibi düşünelim. öncelikle "tatilde de olsanız lütfen yazılarınızda daha profesyonel, daha dikkatli ve özenli olmanızı bekliyoruz sibel hanım" demeye hakkımız olsa gerek.

    ikincisi, dadısından daha profesyonel bir performans bekleyen sibel hanım acaba kendisi hanife hanım'a profesyonelce davranıyor mudur? acaba ssk primlerini yatırıyor mu, çalışma saatleri sekiz saatle sınırlanmadığına göre fazla mesai ücretlerini ödüyor mu, birkaç yıl içinde bebek büyüdüğünde, kreşe, bilemedin ilkokula başladığında dadıya ihtiyaç kalmayacak, acaba işten çıkartırken kıdem tazminatı ödeyecek mi?

    başka bir konu, benim bildiğim bir insan ne olursa olsun bir başkasının arkasından atıp tutarken dediklerim kulağına gider mi, giderse çok mahçup olur muyum, yüzüne bakabilir miyim diye düşünür. kendi adıma bebeğimi emanet ettiğim bir kişi hakkında böyle bir yazı yazabilmem, hele de ulusal bir gazetede yazabilmem için söylemek istemediğim* çeşitli değişik kişilik özelliklerine sahip olmanın yanısıra onun yazdığımı okumayacağından emin olmam gerekir. merak ediyorum, acaba sibel arna dadının bu yazısını okuması ihtimali hakkında ne düşünüyor?

    a) "umurumda değil, ne düşünürse düşünsün" diyor olabilir. peki, çalışanının yüzüne karşı saygısızlık yapan ve düşüncelerine değer vermeyen birisinin profesyonel performans beklemeye hakkı olabilir mi?

    b) daha büyük ihtimal, "okuma ihtimali yok veya çok düşük" diyor olabilir. neden, sibel arna evine hürriyet almıyor mu? veya hanife hanım'ın okuma yazması mı yok? veya gazete okuma alışkanlığı mı yok?

    şuraya gelmeye çalışıyorum, çalışanından 24/365 üst düzey profesyonellik bekleyen sibel arna, maddi bir sıkıntısı da yok gibi görünüyor, neden ilgili bir bölüm mezunu, eğitimli, profesyonel bir dadı tutmamış? yoksa, yoksa hanife hanım daha *ucuza mı* mal oluyor? [yazar burada sibel arna'nın evreninde "ucuz"un nahoş çağrışımları olan bir sözcük olduğunu varsayıyor]

    gerçekten, madem sibel arna tatildeyken bile bebeğinin bakımını üstelenebilecek durumda değil, madem bebeğin bir öğünde tarhana yerine yayla çorbası içmesi bile canını sıkmaya yetebiliyor, o kadar da hassas, neden bebeğine şöyle 25-30 yaşlarında, uzman, tecrübeli, akıllı, yabancı dil bilen bir okul öncesi öğretmeni bulmuyor? kocasına mı güvenmiyor, dadının yanında komplekse girmekten mi korkuyor, parası mı yetmiyor?

    ne dersiniz, sizce sibel arna'nın gerçekten istediği profesyonel bir dadı mıdır, yoksa karşısında kendini üstün hissedeceği, incitmekten korkmayacağı, gerektiğinde hakkını aramayacak kusursuz bir köle midir?
  • yünden az daha akıllıca bir kısım fikir yumağını gazete sütununa şarrrlayarak pazar günü sıkıntısına karın ağrısı eklemiş tatil kuşu, tekne yazlıkçısı. çocuğunu afili bir oyuncaktan, evinde çalışan insanı da alışveriş torbasından ayırt edemediği anlaşılan annecan. görgüsüzlüğün kıraat önderi. yazısındaki pek çok soruyu kendisi için sormasını tavsiye, en son cümlesini ise - "büyük konuşmayayım" şerhini kaldırarak - kendisi için tüplerce kere tekrar ettiğim insan: "büyük konuşmayayım ama ben o kadının kafasını dalış tüpü olmadan suya gömerim!"
    "her seferinde 'şimdi yarım saat güneşleneceğim, beni hiçbir güç yerimden kaldıramaz' buyurmuş kendisi. keşke kaldırmasaymış.
  • ikitelli'de çalıştığımız bir firma var. çeşitli ürünlerimizi alıyorlar. iki ay önce yeni bir satın alma müdürü işe almışlar. saf bir eleman, zaten anlaşılmış fiyat üzerine iki saat pazarlık yaparak iyi satın almacı olunacağını sanıyor.
    buraya kadar normal, zaten artık iyi fiyatla ürün satamaz olduk.
    neyse, bizim ikitelli'deki satış elemanı geçen gün oraya gitmiş, bu elemanla sohbet ediyorlar. eleman anlatıyor:
    "abi geçen gün benim kız (üç-dört yaşlarında bir kızı var) annesiyle beraber sokakta yürürken, yol kenarında çiçek düzenlemeleri filan yapan bir kadın var, onun önünde ayağı takılıyor, toprak filan etrafa saçılıyor. kadın, kıza "kızım dikkat etsene" gibi bir şey söylüyor. bizim kız da ne derse beğenirsin, "sen kimle konuştuğunu sanıyorsun, benim babam çok büyük firmada müdür, benimle böyle konuşamazsın" diyor."

    buraya kadar da olabilir, kız evde duyduğu konuşmaları büyütmüştür, çocuktur, ne bilecek bunun terbiyesizlik olduğunu, sen onu uyarırsın, bir daha yapmaz.

    eleman devam ediyor: "ya işte gördün mü, benim burada ne kadar önemli görevde olduğumu küçücük kız bile anladı, kerata zaten çok zeki duyduğu her şeyi hemen öğreniyor, filan falan, bik bik bik.
    yani bu gerizekalı kızın kulağını çekip, "sakın bir daha böyle bir şey yapma, o kadıncağızdan özür dilemen gerekiyordu" demiyor, bu hareketi gülerek karşılıyor. hadi kendisi amsalağın teki ama ne yazık ki yetiştirdiği yeni neslin de ağzına sıçıyor.
    yazarak derdimi anlatmak zor oldu ama umarım hissettiklerimi aktarabilmişimdir. konudan biraz uzaklaştım galiba, ama sibel arna'nın yazısı bunları aklıma getirdi.
  • adını bilmediğim halde kaan sezyum'un twitiyle hem adını hem de malum yazısında olduğu gibi müthiş bir saçmalama yeteneği olduğunu öğrendiğim garip insan.

    malum yazısıyla ilgili birşeyler yazmak üzere (ve yazılmış birşeyler var mıdır diye bakmak üzere) eksi'ye baktığımda da malum yazısı hakkında yüzlerce entry girildiğini görmemle "iyi ki varsın sözlük" moduna girmeme vesile olmuş kişidir aynı zamanda.

    ve eksisozluk'u eleştirme yarışına kendini kaptırmış onlarca köşe yazarını, aralarında yaşattıkları bu tür toplum zararlılarına hakettiği tepkiyi gösteren sozluk kullanıcıları hakkında bir daha düşünmeye davet etmeme de vesile olmuştur.
  • kendisi dizi gibi kadindir. bundan sonra butun yazilarini takip edecegim. para var, dadi var, 16 metrelik 8 kameralik tekne var. ask-i memnu sikmaya baslamisti zaten. umarim 1945 sibel arna nin her yazisindan sonra yaziyi enine boyuna elestirirde ayni zevkten mahrum kalmayiz.
  • moda yazıları yazarken firmalardan hediye isteyen "gazeteci" anne-bebek yazısı yaz dendiğinde dadı aşağılar. işte bu kadar basit. geldiği yeri unutmak diye buna deniyor işte. hanife hanım bile tekneye adapte olmuş, keyfini çıkarmak istemiş...ama sibel arna hala olamamış. koca parasıyla bu kadar oluyor demek
  • hurriyetteki son yazısıyla antihümanizmin en son örneğini acımasızca ve acıtarak gözler önüne sermiştir. istifa eder mi dersiniz önce kocasının eşlikten istifa etmesi gerek ki hurriyet gazeteside böyle bir yazar ünvanına sahip sendromlu kişilikten kurtulabilsin.
  • beslediği köle zihniyetine karşı içimde tek duygu var.

    (bkz: spartacus blood and sand)
    (bkz: sezon finali)
  • ayşe aral'dan bile ayar yemiş kişidir.
194 entry daha
hesabın var mı? giriş yap