1174 entry daha
  • her toplumun bir geleneği vardır, her toplumun bireyleri benzer davranışlara sahiptir. sahip oldukları özellikler birbirlerine benzer, olaylar karşısında verdikleri tepkiler, konuştukları dil, mensubu oldukları din, yaşam biçimleri benzerdir. toplumun sahip olduğu bu benzer özellikler, insandıkları benzer kriterler onları bir arada tutar.

    bir arada tutunmak zorundalar mıdır?

    toplum bir arada olduğu sürece toplumun sosyal gelişimi, ekonomik gelişimi süreklilik gösterir. bir toplumu bir arada tutmak için ekonomik istikrara, refaha, düzenli sosyal hayata ve genele yayılmış bir takım özelliklere ve inançlara ihtiyaç vardır. toplumun bireyleri sahip oldukları benzer özelliklerin birbirlerinde olduğunu bildiği sürece kendini vatanında hisseder, ait olduğu bir soy olduğunu bilir ve sürekliliği ister.

    ön şevişmeyi kısa tutmak için ekonomik yapıdan ve sosyal hayattan çok kısa örneklerle bahsedip doğrudan ilgili konuya geçerek boşalıp sırtımı dönmek istiyorum.

    ekonomik yapının sağlıklı ilerlemesinin mantığını daha mikro bir örnekle değerli gerzek katılımcılara anlatmak gerekirse, örnek olarak çeşitli illerin mehşur ürünlerinden bahsedilebilir. örneğin, trabzon vakfıkebir ekmeği, samsun pidesi, izmit'in pişmaniyersi, rize'nin çayı, afyon'un kaymağı, kayseri pastırması, sucuğu, mantısı vs.

    şimdi soruyorum, be amına koduğumun, trabzonun ekmeği bizim mahallenin hemen aşağısında da yapılıyor, istanbul'un göbeğinde hem de! pişmaniye izmit'ten başka bir yerde yapılamıyor mu? afyon'da yapılan kaymak kayseri'de yapılamaz mı? kayseri'de yapılan sucuk van'da yapılamaz mı?

    bütün bunlar ve bunlar gibi ürünler, o yörenin toplumunun bir ürünüdür, o toplumun bireylerinin sahip olduğu bir gelenektir. eşek etinden bile olsa o kayseri'ye giden her insan o sucuğu almayı düşünür, kayseri'nin o mikro ekonomisinde hatırı sayılır bir yere sahiptir. topluma ekonomik anlamda katkı sağlarken, gelir elde etmelerini sağlarken bireylerin de yaşamlarını o topraklar üzerinde sürdürmelerini sağlamaktadır. bunu makro anlamda düşünürsek, geçimini sürdürebilen bireyler göç etmekten uzaktır, memleketinde yaşamayı tercih eden insanlar, sosyal hayatlarında da birbirlerine yakın olurlar, eş dost akraba çevresinde yaşamlarını sürdürür ve geleneklerini devam ettirirler. böylece her anlamda gelişime elverişli bir ortam oluşturulur. bireyler de bunun bilincinde olduğu sürece devamlılığı sağlanır.

    çok uzatmadan; bu bir anlamda pazarlama taktiğidir. ülkenin, toplumun, bireylerin lehine çalışan bir sistemdir.

    bu çerçevede milli değerler de bu sistem içinde yerlerini almalıdırlar, nasıl ki biri çıkıp da kayseri'nin sucuğu hakkında "yalan amına koyim her yerde sucuk yapılıyor, çok abartıyorlar" demiyorsa bir takım milli değerlerin de aynı şekilde kabul edilmesi, hatta fazlasıyla önemsenmesi gerekir.

    içine kapanan, sosyal çevreden uzaklaşan, toplumundan uzaklaşan insanlar hem ekonomik yapıya hem de sosyal yapıya zarar verirler. sahip olunan değerleri inkar eden, yok etme amacında olan bireyler ancak ve ancak bütün olarak ayakta kalacaklarını öngöremeyenlerdir. dilini, dinini, ırkını, milletini, geleneklerini, yapını inkar etmeyeceksin. (inkar etmemek adına faşitlik yapacaksın demiyorum gerizekalı!)

    arasıra okuyorum, atatürk aslında başkasına aşıkmış, annesinin adı başkaymış, babası diye gösterilen fotoğraf başka biriymiş, bir çok şeyi kendi yaptırmış gibi şeyler değil tarihi gerçekler ancak paparazzi programlarına malzeme olacak konulardır. bu şekilde lanse edilen bir liderin -hele ki kendi milletinin bir bireyi tarafından lanse ediliyorsa- önerliğinde dünyaya varlığını kabul ettirmiş olan o toplumun vay haline. o toplumun vatanının sınırları da zamanla kaybolur, ekonomik yapısı da bozulur.

    atatürk ne olursa olsun bu milletin lideridir, berbat bir adam bile olsa lider olarak kalmalıdır ki bu milletin bireylerinin tutunacak bir dalı daha olsun. atatürk ve diğer bütün milli değerler, sosyal değerler ve ekonomik değerler öyle ya da böyle el üstünde tutulmalıdır. bütünlüğün ve birlikteliğin temelleri bunlardır, bunlar üzerine bir millet kurulur ve sınırları belli bir vatan üzerinde yaşar.

    toparlayayım; ben bu tarz eleştirileri daha aklı ermemişlerin yaptığına inanıyorum. çocuk akıllıların ilk defa nasıl dünyaya geldiklerini duyduklarında "benim annem öyle şey yapmaz" mantığıyla eleştiriyorlar atatürkü ve diğer değerleri. ulan be yavşak baban ananı sikti de sen doğdun, annen bacaklarını açarken orospu, baba çatır çatır pompalarken namussuz muydu? niye kabullendin yaptıkları davranışları? eleştirsene ananı da, dogy yaptı, orgy yaptı aslında, duvardan duvara sikişti desene! niye demiyorsun? anan diye mi? eleştirmiyorsun? baba korkusundan mı susuyorsun? bu mantıkla bakarsan ne aile kalır ortada ne de toplum. baban anneni sikti diye küsersen ailene aç kalırsın!

    liderini kabul edeceksin, sahip olduğun değerleri de tabi ki liderin toplumdaki bütün siyasetçilerden, bilim adamlarından, sanatçılardan farklı bir yerde duracak (yukarda ya da aşağıda değil farklı bir yerde), onlardan iyi olup olmadığını tartışmayacaksın onun yeri ayrı olacak, benliğini nesillerine aktarmak için, nesillerinin ait oldukları yeri bilmeleri için hissettireceksin değerlerin varlığını. bunu istiklal marşıyla yapacaksın, andımızla yapacaksın, dilini kullanarak yapacaksın, bayramlarını kutlayarak yapacaksın, yavrularının karşılarında atatürk'ün çerçevesi olacak, istiklal marşını bilecekler, bilecekler ki yaşadıkları topraklarda var olan toplumun bir parçası olarak görecekler kendilerini, bütün olarak devam ettirecekler varlıklarını ki gelişecekler, ilerleyecekler, ekomonik, sosyal, kültürel yapıları bozulmayacak. bunu sen millet olarak vatandaş olarak yapmayı bilmezsen liderin bu bilincin oluşması için sokaklara da kendi adını koyar, her yere heykelini de diker! adam popstar değil ki plakları fazla satsın, reklamı olsun, egosu coşsun diye yapsın bunları biraz düşün gözünü seviyim, götünü sikiyim.

    öyle gedik buldum diye sevinmeyeceksin ne atatürk'te ne de sahip olduğun değerlere, unutmayacaksın baban da ananı çatır çatır sikti!
  • kimi bunyelere sadece kuyruk acisi olarak tesir etmistir.
  • bir takım insanların "isveç ve finlandiya atatürk olmadan nasıl muasır medeniyet seviyesini yakaladı" diyerek zerre tarih bilgisi ve mantıktan eseri olmadığını göstermiştir.
    hı hı evet aynı dediğin gibi zaten o yıllarda isveç de aynı osmanlı imparatorluğu gibi harap bitap, kendisinden hasta adam diye sözedilen, düşmüş bir krallıktı. ayrıca irtica tehlikesi vardı, komşu arap ülkelerinden aldığı bir takım saçma ötesi geleneklerle, karıların öcü gibi dolaştığı bir dinin etkisi altındaydı. ve helal olsun isveç halkına kralı devirdiler, çağdaş uygarlık düzeyine çıktılar!!

    o tarihte osmanlı imparatorluğu hem kötü yönetim hem de savaşın etkisiyle gerek devletsel, gerek sosyal olarak çökmüş durumdaydı. bu haldeyken, neredeyse 0'dan bağımsız olmaya çalışan, halkın haberi bile olmadığı ancak batılı devletlerin yavaş yavaş geçmekte olduğu cumhuriyet rejimiyle yönetilen, özgür bir ülke yaratmaktı atatürk'ün hedefi.

    türkiye en baştan kurulurken isveç zaten uygarlık konusunda çok yol almıştı.

    illa türkiyeyle bir ülke karşılaştırılacaksa kendi ayarında bir ülke karşılaştırılmalı. örneğin türkiye gibi osmanlı parçalandıktan sonra ortaya çıkan bir ülke: ırak. hem osmanlı toprağı, hem işgal altında, hem müslüman. bugün ve geçmişte ne durumda olduğu belli.

    isterse kuvvetler ayrılığı atatürkün icadı olmasın. bunu türkiyeye getiren odur. diyorlar ki öyle bir ülke kurmuş ki ne hale geldiği bugün ortada bik bik bik... cumhuriyeti kuran o'dur, geliştirecek olan üzerine ekleyecek olan arkadan gelen nesil olacaktı, olmadı... bu kadar büyük devrimler yapmış bir insanın kendi heykelini diktirmesini çok görüyorsunuz. egoysa ego, bencillikse bencillik, kolaysa siz baştan bir ülke inşa edin, onun yaptıklarının binde birini yapabilecek kapasite yok sizde.

    kim ne derse desin ne kadar eleştirirse eleştirsin, atatürk olmasaydı bu ülke bugünü mumla arardı.
  • o güne kadar saltanatla ve dolayısıyla da nispeten keyfiyetle yönetilmiş ve nihayetinde parçalanarak yok edilmiş bir ülkeyi bağımsızlığa kavuşturduktan sonra tüm dünyayı yerinden sarsacak, devlet yönetimine bakış açısını kökten değiştirecek bir sistem icat edemediği ve halihazırda bir çok yabancı ülkede işe yaradığı ispatlanmış sistemleri getirdiği için eleştirilmektedir.

    koskoca bir milleti peşine takıp sürükleyebilmiş, bugün pek muhterem devlet büyüklerimizin bi taraflarını yaladığı milletleri hem savaş alanında hem de masa başında dize getirmiş, savaşarın kazanılıp bağımsızlığın sağlanmasından sonra milleti yüzyıllardır bağlı bulunduğu bazı alışkanlıklarından kendi rızalarıyla vazgeçmeye ikna edebilmiş bu kişi bugün söylemleriyle, davranışlarıyla, karizmalarıyla ve bilgileriyle kendi saflarına 5 kişi bile toplayamayacak kişiler tarafından eleştirilmektedir.

    neredeyse 100 yaşındaki bir ülkenin şartlarıyla 5 sene önce sıfırdan kurulmuş bir ülkenin şartlarını aynı zanneden kişiler için yeterince demokratik değildir evet ama kendisini eleştiren bu kişilerin "diktatörlük" olarak adlandırdıkları şeyler sayesinde bu kadar köklü değişimleri bu kadar büyük bir hızla yapabilmiştir. bugün camiden bir şey çalınsa uğruna cinayet işleyebilecek kişiler varken o gün bütün bir devlet din eğitimi veren okulların kapatılmasına -nispeten- tepki göstermemiştir çünkü o günün insanına göre atatürk vatanın namusunu kurtarandır ve halk bu kurtarıcıya güvenerek onun söylediklerini -kendisine yanlış gelse bile- kendisine güvenerek uygulamış; sanayisi, ticareti, parası, adam gibi ordusu olmayan bir "hiçlikten" türkiye cumhuriyeti'ni hepberaber yaratmıştır.

    elbette bu süre zarfında hataları da olmuştur ancak doğru yaptıklarının yanında bu hataları hiçbir şeydir.
  • yaşadığı dönemde bilgisayar ve internet olmadığından sözlük karşısında "amaan ne var yani bi bok yapmamış, onun yaptıklarını herkes yapar" gibi cümlelerle egosunu tatmin etmeye zaman bulamadığından o da ne yapsın, cephede milletinin bağımsızlığı için çarpışmıştır.
  • 600 yıl boyunca dünyaya hükmetmiş bir imparatorluğun (hoş gerçi bu 600 yıllık varlığının kaç yüzyılında "dünyaya hükmettiği" başka bir konudur, 1299'da kurulan bir devlet 1300 yılında dünyaya mı hükmediyordu, neyse, o başka bi konu) bütün ticaretinin yahudilerin, bütün basınının yunanlıların, bütün sanayii... ha pardon adam gibi sanayi yoktu di mi, herneyse işte, uzun soluklu bir ülkeyi ayakta tutan her şeyinin yabancıların elinde olduğunu bilmeyen kişilerin kendilerini dev aynasında görmesi nedeniyle eleştirdiği kişidir.

    o kişiler bilmezler ki osmanlı hazinesi temel olarak savaş ganimetlerine dayalıdır ve afrika'da ve arabistan'da çöle, anadolu'da akdeniz'e, avrupa'da tuna nehri'ne ve bunun gibi doğal sınırlara dayanıp yeni fetih yapılamaması, buna rağmen saltanattan bir damla bile feragat edilmemesi, kaplumbağa kabuklarına mum yapıştırıp ambianslı saray geceleri düzenlenmesi osmanlı imparatorluğu'nun sonunu getirmiştir.

    bilmeyenler için kısaca bahsedelim, osmanlı imparatorluğu'nda padişahların eşlerinin seçildiği hareme alınan kızlar kimsesiz ecnebi ailelerindendir tahta ikinci bir aile varis çıkmasın diye. meşhur hürrem sultan'ın asıl adı aleksandra lisowska'dır mesela. basit bir wikipedia sorgusuyla görülebilir. saray eğitimi halkın aldığı eğitimden çok farklıdır, pek tabi ki devleti yöneten padişahın donanımıyla %90'dan fazlasının okuma yazma bilmediği halkın donanımı arasında büyük fark vardır. saray eğitiminin bu derece iyi olması da fethedilen yerlerden getirtilen veya avrupa'dan getirtilen eğitmenlerle sağlanmıştır.

    büyük "türk" imparatorluğu yalanlarına kanmış kişiler için açıkça söyleyelim bi daha, belki anlamamışlardır, avrupalıların "süleyman the magnificent" dedikleri kanuni sultan süleyman da, fatih sultan mehmet de yarı türk yarı yabancıdır ve osmanlı imparatorluğu bu padişahların (tabi ki yavuz sultan selim, vs. de dahil olmak üzere) zamanında kazanılmış zaferlerle hepimizin iftihar ettiği boyutlara ulaşmıştır.

    zeki, çalışkan, az laf çok iş bilincine sahip olduğu iddia edilen millet ise kanuni döneminde gerçekten de dünyaya hükmeden bir devleti 350 yılda yerle bir etmiştir. bunu yaparken kafasının basmadığı şeyleri günah diyerek yasaklamış, kendisini eleştirenlerin başını kesmiş, arada gerçekten bir şeyler yapmaya çalışan padişahları da zorla tahttan indirmiş / öldürmüştür.

    aynı millet atatürk'ten sonra da boş durmamış, doğru ya da yanlış bir şeyler yapmaya çalışanları, örneğin adnan menderes'i, örneğin deniz gezmiş'leri asmış, atatürk kendilerinden 65 sene önce avrupa'dan sanatçıları, bilim adamlarını ülkeye davet ediyorken onlar kendi iradeleriyle veya kandırılarak 1990'larda 37 sanatçıyı bir binanın içine hapsedip yakmakta sakınca görmemiştir.

    bu bağlamda atatürk'ün en büyük hatası "türk milletinin karakteri yüksektir. türk milleti çalışkandır. türk milleti zekidir. ... türk milletinin tarihi bir niteliği de güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir." demek olmuştur. ama pek tabi ki o dönemin şartları milleti gaza getirmeyi ve gerçekleri saklamayı gerektirmektedir, orası ayrı...
  • bugün de diğer ekşi sözlük günleri gibi fikir ishali yaşayan bazı şeref yoksunu kafalarının içi zifir karanlık bazı sözlük yazarlarının üstü kapalı/üstü yarı kapalı saldırdıkları atam, liderim, önderimdir...
    o kadar çok çamur atılmaktadır ki, öyle ahlaksızca öyle iğrenç bir şekilde güneş balçıkla sıvanmaya çalışılmaktadır ki, insanların nasıl fikirleri uğruna katil olabildiklerini anlamaya başlamama sebep olmuştur bu durum...
  • cumhuriyeti kurmuş, padişahı yıkıp halifeyi kovmuştur. padişahın aksine ömrü boyunca tahtı bıracağı bir erkek evlat yapma peşinde koşmamış, hatta kurduğu tek evliliği de çeşitli sebeplerden ötürü sürdürememiş, ölümünden sonra "taht"ı oğluna bırakmamıştır. o bıraktığı tahttan bir çok etnik köken ve düşünce yapısına sahip bir çok cumhurbaşkanı geçmiştir ve geçecektir. kendisinin dönemini padişahlıkla karşılaştıranlara ilanen duyrulur.
  • lideri olduğu millet son 200 yılını entrikalar, adam kayırmalar, isyanlar ve savaşlarla geçirerek sıfırı tüketmiş bir millet idi. bu açıdan farklı toplumlarla, hele hele en büyük özellikleri çalışkanlık olan japon milletiyle karşılaştırma yapmak abestir. zira atom bombasını yemeden önce japonya dünyanın en büyük ekonomilerinden birine sahip güçlü bir devletti. bu yüzden ikinci dünya savaşı sonrası aldığı büyük amerikan yardımları ile zaten varolan tecrübe, nitelikli iş gücü ve çalışkanlık özelliklerini birleştirdiğinizde bu kadar kısa zamanda tekrar böyle bir seviyeye gelmeleri gayet normaldir.
  • tanım: bu ülkenin kurucusu, bu ülkedeki ve sözlükteki beyni örümcek ağı bağlamış bir güruhu saymazsak bütün dünyanın takdir ettiği büyük asker, devlet adamı... atam...

    tuhaf bir durum, ama, bir ülkenin basılan kağıt ve/veya madeni paralarında dünya genelinde dikkat ettiyseniz hep o ülkenin kurucularının resmi konur... daha da garip olanı ise, o ülke halkının kurucularına olan minnetini göstermek amacı ile adını caddelere, sokaklara, meydanlara vermeleridir.

    gelelim buradaki hastalıklı zihinlere :

    * bu hastalıklı kişilere göre bu ülke insanı ülkeyi kurtaran atalarından korktukları için ismini meydanlara caddelere vermişlerdir...
    * yine aynı hastalıklı düşünceye göre halk bu ülkeyi kuran düşmanları kovalayan adamdan o kadar korkmuştur ki isimleri caddelere meydanlara vermek onların korkusunu geçirmemiş, "aman bize bir şey yapmasın, kafamızı kestirmesin" diye paraların üzerinde onun resmini görmeye de razı olmuşlardır...
    * zaten bu adam ülkeyi kurtardıktan ve bir sürü devrimler yapıp ülkenin kalkınması geri kalmışlıktan kurtulabilmesi için uğraşırken bir yandan da feci bir megalomanlığa saplanıp "her tarafta" kendi adını, resimlerini, heykellerini ve vecizelerini görmek (!!!) istenmiştir... (bak şimdi aklıma geldi, o zaman neden bu adam türkiye imparatorluğu kurmaya kalkmadı elinde güç varken? )
    * zaten bu adam alkol kulanıp sigara içip mübarek kur'an harflerini bir kenara bırakmış, yeni alfabeye geçmiş, hilafeti kaldırıp laikliği de ilan etmiştir ki, bu da dinsiz olduğu anlamına gelir bu hastalıklı zihinlerde...
    (bu arada hilafet deyince, son halife arap ülkelerine cihad çağrısı yaptığında, çağrısı sonucu tüm arap ülkeleri ingilizlerin yanında osmanlı'ya karşı savaşa girmemiş miydi?)

    yani benim anladığım, bu hastalıklı zihinler bütün itikatlarını korku üzerine kurdukları için onlara göre en büyük yaptırım gücü korkudur...
    bütün bunlar korkunun sebebidir... asla sevgi yüzünden olamaz... yani bir halk ülkeyi düşman işgalinden kurtaran ve baştan , en baştan oluşturan birisinden sadece korkabilir, ona sevgi duyamaz...
    bu insanlar akşamları evlerine gittiklerinde çocukları onları sevgi ile kucaklayamazlar.. sevgi onlara göre zayıflıktır ve tek yaptırım korkudur...

    bu yüzden bu insanlar hastalıklı zihinlere sahiptir diyorum... iyi ve güzel olan her şeye saldıracaklardır...
    bir gün birileri bu adamların hastalıklı seslerini kesene kadar....
28162 entry daha
hesabın var mı? giriş yap