• ilk bakista insana seksist olarak gelen ama sag gosterip sol vuran bir film.
  • chantal goya'nın ilk oyunculuk deneyimi. godard ile buluşacakları cafede aralarında şöyle bir dialog geçer:

    godard: yarım saattir seni izliyordum. tam da aradığım tipsin.
    goya: ama benim oyunculuk deneyimim ve eğitimim yok!
    godard: işte bu yüzden 3 gün sonra çekimlere başlıyoruz.

    ve filmin en güzel dialogu:

    - "masculin" kelimesinin içinde "mask" var farkettin mi? ve bir de "ass"*.
    - peki "feminin"de ne var?
    - hiçbirşey!

    ayrıca jean-pierre léaud'nun gözüme son derece yakışıklı göründüğü filmdir.
  • herkesin istisnasız gitanes içtiği bir godard filmi.
  • "kill a man and you're a murderer (tek bir adam öldür, katil ol)
    kill thousands and you're a conqueror (binlercesini öldür fatih ol)
    kill them all and you're a god" (hepsini öldür,tanrı ol)

    replikleri ile beni benden alan bir godard güzellemesi...
  • godard ın kadın-erkek ilişkilerini sorguladığı film. ayrıca " alt yazılar zavallılar içindir" diyerek ne kadar zavallı olduğumuzu da bize hissettirmiştir.
  • godard'la yapılan bir roportajda siyah gözlüklerin efendisi söyle buyurmustur bu film üzerine:

    - masculin feminin için genclik hakkında bir filmdir denilebilir mi?

    godard - hayır, öyle oldugunu düşünmüyorum. daha çok gencligin fikri üzerine bir film. felsefi bir fikir ama pratik bir fikir değil. bir nevi geri tepkime gibi. daha genc bir bakış diyelim. eger insanlar 40 yasındayken bir tepkiye aynı yoldan tepki vermiyorlarsa, bu cok basit, cünkü henüz 19'undadırlar, 40 yasında değildirler. demek istedigim, bu genclik üzerine cekilmiş bir deneme ya da analiz değildir, hatta film bir cok acıdan romandan ziyade sosyolojiye daha yakındır. gencligin konusması olarak adlandıralım ama biraz müzikle alakalı, "genclige konçerto" gibi. bütün müzik notaları, romanlara girdikten sonra bir digerinden nasıl ayırtedilebilir, nasıl farklılaştırılabilinir, kelimeler genc, fakat anlamları işaretlerimden geliyor. gençligin henüz deforme olmamış izlerini aldım, -ki zaten o zaman bu izlerim henuz defalarca kez kullanılmamıstı, masculin feminin'de ilk kez kullanıldılar. şimdi üzerinden zaman gectikten sonra artık üzerine konusabilirim cünkü bu filmi yaptıgımda ne yapmak istedigim üzerine en ufak bir fikrim yoktu.

    - hikayenizin gidişatı bir maupassant hikayesi üzerinden mi yola cıkmıştı?

    godard: teorik olarak öyle evet, aslında başladıgım şey maupassant'ın "paul mistress" hikayesiydi, bu hikayde bir erkek bir kıza asık oluyor fakat işler o kadar da iyi gitmiyor cünkü kız başka bir kıza aşık. ve sonunda ben ne zaman kendimi yükseltmek için bir "duvar" kullansam, işler yoluna giriyordu, sonra baska bir şey kesfettim, kullandıgım duvarı unutmustum. genc insanlar tuttum, onlar da benimle ilgilendiler, cok profesyonel bir seyle ugrasıp ugrasmamam onları ilgilendirmiyordu pek. onları konusturdum, bu film için aslında bir tür yoklama denilebilir ama bu denilecekse eger, geniş çaplı bir yoklama denilmeli. herşeyin oldugu, nerde ve nasıl davranılacagının anlasılması gereken bir yoklama. gencler birbirleriyle konustukları her an birbirlerinin yoklamaya calısıyorlardı, erkek kızla konustugunda, kızı idrak etmeye calısıyor, ve kız erkege bir şey soylediginde onu anlamaya calısıyordu. ben de hepsinin bir tür haritasını aldım, onlarsa her biri, birbirinde bir iz bıraktı. "sürekli bir iz sürme, yoklama" denilebilir.
  • ayrıca filmde pierrot le fou ya da gönderme vardır, izleyicinin yüzünde gülümsemeye yol açan;

    --- spoiler ---

    araba çalma muhabbetinde geçer.

    --- spoiler ---
  • 1966 fıransız-isveç ortak yapımı "kadınsı, erkeksi"nin bir yerinde amarıkalılarla ilgili şöyle bir söz edilir:

    "hiç durmadan koşuyor, son derece önemli şeyler yapıyorlarmış gibi görünüyorlar."
  • godard aslında şakacı bir adam. ama iş politikaya geldiğinde şakacılığından eser kalmaz; bunu saklamaz, bilakis incelikten yoksun bir şekilde direkt konuşur; diyaloglar aforizmalara dönüşebilir, hatta gerektiğinde metin devreye girer, kitaplardan alıntılar yapılır vs. dönemi için oldukça cesur, yıkıcı görülebilecekse de godard filmlerini bugün izlediğimizde politik içerikleri (ya da geniş yelpazedeki enteleküel referansları) çok etkileyici gelmeyebiliyor. ama bu filmleri hala unutulmaz kılan bir şeyi varsa o da godard'ın oyunbaz sinema dilidir.

    masculin feminin bu anlamda en keyifli godard filmlerinden biri olabilir. uzun planlar, dolap kapağından görünmeyen yüzler, duyulmayan diyaloglar; homofobik paul'ün, lezbiyen ilişkisini fark edemediği sevgilisi, farklı kadrajlar ve muhteşem sonunu geçtim (sonda bence paul kendi kendine düşmüyor, diğer ikili tarafından işlenmiş bir cinayete kurban gidiyor; bunun üzerine sondaki feminin-fin kelime oyununu düşünün) filmin bir sorgulama filmi olarak tasarlanması bile oldukça heyecan verici. bu en net sorgulanan ve meta olarak tanıtılan güzel bir kadın sahnesinde görülürken onun haricinde neredeyse tüm ikili diyaloglarda godard'ın görsel tercihleriyle vurgulanıyor; bu diyaloglarda kamera her zaman soru sorulanı gösteriyor. bir nevi godard'ın ileriki yıllarda daha açık yaptığı olay, burada en incelikli haliyle karşımıza çıkıyor. bu tercihlerle yakaladığı dökümanter, hem de cinema verite olayına fazlaca girmeden yakaladığı, stil, sonrasındaki dziga vertov grubu'nu da düşünürsek godard'ın kariyerinin ileriki dönemi için bir ipucu oluyor, ayrıca masculin feminin'i de (cinsel özgürlük, coca cola) döneminin en iyi filmlerinden biri yapıyor.
  • paul'un her seferinde sigaraya takla attırıp, sigarayı ağzıyla yakalamasına hayran olduğum filmdir. çok tatlı eşşoğlueşşek.
hesabın var mı? giriş yap