• rücu'* kökünden gelen ve asıl anlamı da "dönecek/dönülecek yer", "dönüşler" gibi bir şey olan (öyle tahmin ediyorum), ülkemizde başvuru anlamında kullanılan kelime.

    muhtemelen sonuçta "bize döndüğü" için başvurumuza cevap verecek yer müracaat ismini almış ama başvurunun kendisine müracaat denmesi biraz garip kaçıyor.

    - ne oldu senin adsl işi ?
    - daha ses çıkmadı.
    - müracaat etmiş miydin ?
    - ben başvuruyu yaptım ama müracaat'tan bir müraci çıkıp da henüz rücu etmedi bana.
    - ha ? ne diyon olm ?
    - bana "dönücez" dediler daha müracaat olmadı.
  • (bkz: başvuru)
  • esas kökeni : vaja - ön taraf, kişiye bakan yüz manasında arapça kelimeden gelmektedir

    muvajaat - (ön tarafta) bulunan, karşılayan manasında olup, türkçwye geçerken hafif değişikliğe uğramıştır
  • ibâdetin özü duadır ve de dualarımız en büyük müracaatlarımızdır. peki nedir müracaat?
    müracaat; 1. geri dönmeler. 2. başvurmalar, danışmalar; yardım istemeler anlamlarına gelmektedir. biz bugün burada, yardım istemek, dua etmek anlamlarına bakacağız.

    cenâb-ı hak buyuruyor:
    bismillahirrahmanirrahim

    “kullarım sana, beni sorduğunda (söyle onlara): ben çok yakınım. bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm. o halde (kullarım da) benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulurlar.” (bakara, 186)

    rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:

    “duâ, ibâdettir. ibâdetin iliği ve özüdür. allâh katında o’na duâ etmekten daha kıymetli bir şey olamaz…” (rûdânî, cemu’l-fevâid, 9219-20-21-22-25)allahû teâlâ'nın güzel isimlerinden biri de "el-mûcib"dir. o, kendisine yönelip yalvaranların isteklerini verendir. ne kadar ve neler bağışlarsa bağışlasın hiçbir şeyi eksilmeyen, sonsuz zenginlik sahibidir. allah kuluna kulundan daha yakındır. allah'ın her zerreye her noktaya yakınlığı birdir. onun için ne kadar içten olursa olsun kendisine yalvaranları bilir ve yalvarmalarını işitir.

    "sözünüzü ister içinizde tutun, ister açıklayın, hepsi birdir. kalplerdekini o bilir. hiç bilmez mi onu yaratan? o latif olarak haberdardır herşeyden." (mülk, 13-14)

    allah isteyeni, istediği şeyi bilir, dilerse lâhza içinde verir, dilerse bir zaman sonra verir, dilerse hiç vermez. bazen ihtiyaçlarının giderilmesi için şuna buna müracaat etmek niyetinde bulunan bir kulunun ihtiyaçlarını, onun müracaat etmek istediği yerlerin dışından gönderir. bu sûretle o kulunu isteme zilletinden saklar. bazen de bir insanın dostları, akrabaları, sevdikleri birleşir, onun pürüzlü işlerini düzeltmek yoluna koymak için elbirliğiyle çalışırlar da hiçbir şeye muvaffak olamazlar. sonra allah o işleri başka yollarla halleder, kulunu minnet yükü altında kalmaktan kurtarır. velhasıl allah'ın her kuluna ayrı bir muamelesi vardır. bize yaraşan istemektir. ondan sonra da hakkımızda hak'dan ne muamele zuhûr ederse ona memnunlukla râzı ve teslim olmaktır. (dr. sema yüksekdağ, altınoluk dergisi ekim-2000)

    allâh, kulunda ortaya çıkartacağı pek çok özelliği duâ şartına bağlamış; takdir ettiği pek çok şeye duâ'yı vesile kılmıştır. bu yüzdendir ki " duâ, mü'minin silâhı" olmuştur. duâ, takdirin tüm güzeliklerinin bize ulaşmasına vesile olan en değerli nimettir. onu elden geldiğince çok ve güçlü olarak kullanan en büyük nimetlere kavuşacak olandır.
hesabın var mı? giriş yap