140 entry daha
  • aslında söylenecek her şey söylenmiş ama duramıyor insan böyle bir beyanat karşısında, hakim olamıyor kendisine. ülkede gittikçe yükselen, bastırılamaz şekilde pompalanan cahiliyet propagandasıdır bu. her yerde duymaya alıştık artık bu tür beyanları aslında, "kıroyum emme para bende"den hiçbir farkı yok bu beyanatın. "yoksa ben zurna mıyım he" ile aynı anlama gelir.

    sen eksikliğini hissetmeyebilirsin, hissizliğin mutluluğun olmuş olabilir ama be adam/kadın ben iliklerime kadar hissediyorum, hem kendi yetersizliğimi hem de senin cehaletini, zurnanın gürültüsünü, burnumun direği sızlıyor. bunu diyen insan, olsa olsa türkiye'de yaşıyordur, zaten böyle bir beyanatı bu denli pişkince yapabileceğiniz dünya üzerinde epey az yer var. doğrusu ne yalan söyleyelim bu alanlar artma eğiliminde. neden? çünkü kişi çevresiden bağımsız değerlendirilemez, çevreden gelen geribildirim hep para ile orantılı olursa sonuç kitap okumayıp da eksikliğini hissetmeyen, zaten pek fazla bir şey hissedemeyen cahil cühela sürüsünün kendini her bir boka yetkin görmesi olur, her tarafı kuşatması olur. ne de olsa çok okuyan arkadaşlar şimdi sefilleri oynuyor. fakat kuşatma altında kalmış her canlı vahşileşir, hele insan ise bir yerden sonra patlar, güzellikle anlatmaya çalışmak, çabalamak için bir yere kadar sabrı vardır insanın. o sabır anlarımdan birinde değilim.

    bu beyanın sahipleri dünyayı hep reel eksende göreceklerdir, para varsa onların eksikliğini hissettikleri bir halt olmaz, dünyanın götüne koyulması umurlarında olmaz, kendi götlerine koyulması yeterli paranın ceplerine girip girmediğine bağlı olarak değişir. onlar için suyun yüzeyinden yüzülebiliyorsa dalmanın bir anlamı yoktur, karadan gidilebiliyorsa uçmak gereksizdir, derinlikler yükseklikler bir şey ifade etmez, zahiri eksenleri asla bilmezler, insan aklının sınırlarına gitmek akıllarına bile gelmemiştir,estetik duyuları çoktan körelmiştir, kitaplarda yaşanabilecek binlerce hayattan habersizdirler, onların ülkesine düşlerin tek gerçeklik olduğuna dair bilgiler ya hiç ulaşmamıştır ya da unutulmuştur, ignorance is bliss'tir onlara göre ve en kötüsü de onların bu hissizliklerinden beslenen kan emicilerden haberdar olmamasıdır. fakat sol üst köşede imleci yarım saniye tutup, okuyanlar için pek güzel öğütler vardır da görmezler. işte asıl sefiller onlardır.

    edit: ultrags 'in uyarısı üzerine cahiliyet-> cehalet olarak değiştirildi.
  • kitabı putlaştıranları gerebilir. bildiğin her şeyi kitaptan öğrenmişsen/öğreniyorsan daha ciddi bi sıkıntı var bence. "kitap okumak" da acayip bi kavram zaten. nasıl kitap okumak mesela? yemek kitabı okursak da olur mu? ne okumak gerekir "okumuş" sayılmak için? maksat sırf "okumak" ise niye illa kitap? kendi yaşadıklarından başka alternatifleri düşünebilmek için kitap okuması gereken adamın, yani başkasının düşündüğüne ihtiyacı olan adamın da aklı kıttır biraz. internet gibi bir nimet de var. "kitap kokusu..." falan ilkel romantizm artık. sonlandırılmış bir neslin serzenişleri. entelektüelitede yeni açılımlar var. yeniden tanımlanıyor. özgün düşünmek gerekiyor. "öğrenilmişlik" aşağılanıyor. hızlı ve seri üretmek gerekiyor. zamana yayılmış bir entelektüelite makbul. ara sıra giyilen bir ceket değil de her gün yürünen bir yol olması bekleniyor. o yüzdendir ki "kitabı yüceltici" muhabbetler de bu yeni açılımı fark edebilen ve yatay geçiş yapmaya müsait insanlara son derece sıkıcı, gereksiz ve embesil geliyor. oku, kitap hediye et, hatta kitap yaz ama okumayanı eleştirme hakkın yok. sadece kitap okumuyor diye bir insan üzerinden genellemeler yapmak, yargılara varmak çok lüzumsuz ve sevimsiz.
  • "kitap okumadan elde edilemeyecek şeyler" olduğuna inananlar bile demiyorum, olduğunu gören ve bilen hatta yaşayanlar için "ben gerizekalıyım" diye bağırmaktan başka bir şey ifade etmeyen bir beyanat bu. "ama ben başka türlü öğneniyorum" açıklaması buna cevap olmuyor. birincil mesele öğrenmek değil. nasıl kitaplar okuyacağız? soru bu ise ona herhalde kişi kendi karar verir, fakat #17667554 'da bahsettiklerim spesifik bazı türler, bu kitaplar da satır aralarında gizli, okuyanlar zaten anlamışlardır. herşeyi bilgi öğrenmek ve bunu işlevselleştirmek üzerine kuran düzenin kokuşmuşluğundan bahsediyoruz burda aynı zamanda, her bi boku derhal somut bir yarara (ki genelde para, kariyer, karı/koca akla geliyor bununla) dönüştürme fikri asıl bana itici gelen şey. yükselen trend'lerin, "ben kitaplardan değil internetten öğreniyorum anacım"cı makyavelist ve oportunist yeni nesil entelektüelite(!)'nin, açılımların falan ise koy götüne gitsin afedersin.

    edit: haybeye oku oku nereye kadar ama di mi? haybeye okumak dediğin işte haybeye okumak değil aslında, başka bir evrene açılan bir kapıdır bazen, geçmesini bilene.
  • (bkz: düz adam)
  • doğrusu kitap okumuyorum eksikliğini hissediyorum olması gereken söylem. insan kaybetti mi çok pis kaybediyormuş bu alışkanlığı. elime kitap alasım gelmiyor son bir senedir. alışkanlığı yeniden kazanmak için geçenlerde gittigidiyor dan tüm serisini aldığım macera tüneli ile ufak ufak başladım okumaya. ipek kralı kayboldu, zaman tüneli falan derken 8-10 yıla kalmaz düzgün kitap okuyacak hale geleceğiz inşallah.
  • çok doğal karşılanması gerekir. bir şeyin eksikliğini hissetmek için önce sahip olmak gerekir. varlığı bilmeyen yokluğu nasıl bilebilir ? kitap okumanın zevkine hiç varmamış bir insan, nasıl "kitap okumamanın" eksikliğini hissedebilir?
  • tutucu entelektüelleri çileden çıkarır. yobazlık sadece din eksenli bir şey değil işte. bir de böylesi var. kitap okuma eylemine atfedilmiş bu kutsiyetin, yobazlıktan başka açıklaması yok. nedir kitap okumak? amacı nedir? bilgi almak değil mi? peki bilginin elde edilebileceği kanalların bu kadar çok olduğu bir çağda, kitap okumayanı direkt cahil diye yaftalamanın nesi akıllıca?

    önemli olan bilgiyi almak. kaynağı mühim değil arkadaşım. ister kitaptan alırsın; ister internetten, ister televizyondan ya da kahvedeki abinden... üstelik kitap okumak, malesef şu anda fazlasıyla hantal bir teknoloji. üç kuruşluk bilgi için binlerce sayfa okuman gerekiyor. çok fazla zaman kaybediyorsun o zaman da. bu devirde fazlasıyla lüks bir zaman kaybı bu.
  • götüne koy gitsin dediğin şeyin eline verdiğinin farkında olduğun için bu söze sinirleniyorsun. direkt etiketlemeye başlıyorsun şudur budur diye. oysa beni tanımıyorsun. ne yaparım ne kovalarım ne düşünürüm bi fikrin yok ama şusun busun diye yardırırsın. kitap sana bunu öğretmişse yazık. kelime dağarcığın da çok çok gelişmiş maşallah, hayatımda duymadığım kelimeleri sarf edebiliyorsun. "koy götüne gitsin." diyerek ifade ediyorsun kendini falan filan.

    bunlar geride kalmış şeyler. tıpkı parantez içi ünlem yapmak gibi. komik artık. "artık" önemli burada. direnmenin manası yok zaman geçiyor. belki bu sözün söylendiği gündeme düştüğü tarihte bikbik etseydin daha makul olurdu ama yıl 2010. kitap okumak bir milleti aya çıkarmaz. komik fantazyalar bunlar. mesela dostoyevski gibi bir dehayı hatmetmek bana aciz olduğumu hissettirmekten başka bir şey vermedi. onun kadar iyi yazmak tam bir ütopya. ben bana verdiğini söylüyorum; müthiş yeteneği karşısında boynumu eğiyorum. sana ne verdi peki bana bunu söyle? ne kattı sana? kitap okumayanları aşağılama lüksünden başka bir katkısı olduysa bilelim. kaldı ki benim kırsalımdaki insan, mükemmelliği dünyaca kabul edilmiş klasiklerden herhangi birini okusa ne olur okumasa ne olur bilmiyorum? şu gerçek atlanıyor aslında: çok kitap okuyunca ülke kalkınmıyor, kalkınınca kitap okuyor. sırf buraya has bir sıkıntı da değil. japonya'da kişi başına 25 kitap düşerken fransa'da bu sayı sadece 7. fransa'yı da ezelim madem, hem gelişmiş hem batı ülkesi ama japonya'nın üçte biri kadardan daha az kitap düşüyor ancak. bir başka istatistiki bilgi de 1965'e göre yüksek öğrenim görenlerin 14 kat artması. ama kitap okuma oranının 1965'in gerisinde kalması. cehalet ile kırsal kesim ile ilişkilendirirken 2 kere düşün o zaman.

    sana da hak veriyorum. hayatının büyük kısmını hiç sorgulamadan sana yüklenen kitap okuma misyonunu yerine getirerek geçirmişsin. ikea'ya her gidişinde uzun uzun kitaplıklara bakmışsın. "bi evim olsa salonun bi duvarını kitaplık yapçem." demişsin. kitap okuduğun için sana saygı duyan insanlar olduğunu görüp iyi hissetmişsin. kendini çok şey biliyor sanmışsın. sigara içen insan ne kadar ikinci sınıf insansa sen iki gömlek üstün olduğuna inanmışsın. belki de çevrenden ve ekonomik şartlarından bağımsız şekilde sadece kitaplarla yoğrulduğun fikrini benimsemişsin. etini koparıyorlar gibi davranmanı doğal karşılıyorum. değil ama. kitapların sinemaya uyarlanmasına da hiddetle karşı çıkmıştın. artık ancak tanrı kadar varsın ama farkında değilsin.

    yeni entelektüelite algısı bunları inkar ediyor. sana göre lümpenin tekiyim zaten "entelektüel" olarak anılmak da istemem ama bu oturmak üzere olan sizi silecek yeni algıda "entelektüel" şeklinde kategorize edilmekten rahatsızlık duymam. mesela ben diyorum ki, "gönderme yapmak görgüsüzlükten başka bir şey değildir.". 5 yaşında çocukla diyaloğa girmenin küçük iskender şiirleri okumaktan daha doyurucu olduğunu söyleyebiliyorum. üreten bir sanatçının eklektik olmasının acizlikten başka bir şey ifade etmediğini, payesinden utanması gerektiğini düşünebiliyorum. milyarlarca insan milyarlarca hayat ve trilyarlarca kombinasyonun olduğu bir dünyada insanların hala "bir şeyi ilk kez düşünen" olabileceğine inanmasını istiyorum. popüler kültür ürünü diye the dark knight'ın muhteşem bir film olduğunu inkar etmiyorum. sinemanın, görselliğin düz yazıya bastığını inkar etmiyorum. 1 saatte izlenilebilecek bir film 10 günde okunacak bir kitap kadar etkili ve doyurucu olabileceği gerçeğini yadsımadan kabul ediyorum. 1 şarkının 1 kitaptan daha tatmin edici olabileceğine de aşinayım. peki sen nesin?

    salonuna duvardan duvara kitaplık yaptıran adamdan fazla nesin? kaç kelime ile kendini ifade ediyorsun? ezberimi en son ne zaman bozdun? ezberini en son ne zaman bozdun? ay'a gittin mi? batılı mısın? ülkeni kalkındırdın mı? bana "mal" demeden önce iki kere düşün, çünkü matematiğimiz farklı. sen çok kitap okuduğun için bu söze isyan ediyorsun ama benim bunu savunma sebebim kitap okumamak değil. birkaç sene sonra müzede sergilenecek düşüncelerine bu kadar sadık olma. kendini dogmalaştıracak kadar önemseme.
  • doğru bir önermedir, kitap okudukça insan eksikliğini hisseder.
2072 entry daha
hesabın var mı? giriş yap