• ingiltere’deki göçmen isçilerin çalışma ve yaşama koşullarını işçilerin degil, işverenlerin gözünden anlatan, dolayısıyla sömüren ve sömürülen tarafa objektif bir şekilde yaklaşarak bu iki tarafı yaratan sistemin ve sürecin geldigi son durumu anlatmaya çalışan ingiliz yönetmen ken loach’un son filmi.
  • çekimleri sırasında adı these times olarak tanıtılmış lakin sonrasında değiştirilmiş ken loach filmi.

    (bkz: #10232729)
  • ... sömürüye baktığı yer açısından o kadar müstesna ki bu film. bizden habersiz başlamış ve aynen öyle yaşanıp bitecek olan hayatları ters taraftan izlemeye başlıyoruz. ya da ortasından, "özgür bir dünya"da göçmenlere göçmenliklerinden kendilerinin suçlu olduğunu (tıpkı fırsat eşitliği ve seçme özgürlüğüne rağmen -!- yoksul kalabilenler gibi) kısa ve kesin cümlelerle buyuran, her şeyin ikamesinin mümkün olduğu bu sistemde insana(/ı) her zaman dilsizliği(/e), evsizliği(/e), yoksulluğu(/a) yakış(/yaklaş)tıran bir düzenin aracılarının gözünden, kesinlikle alışık olmadığımız muğlak bir noktadan.
    işinde terfi alıp istediği hayatı yaşama umuduyla harıl harıl çalışan bir kadın bir gece eğlencesinde patronu tarafından tacize uğruyor. tacize tepki verip (susup, olmamış gibi yapmak, unutmak varken hemde..) patronunu küçük düşürme gafletinde bulunuyor. ve haftabaşında derhal işten çıkarılıyor. iki kere mağdur ve hırs küpüne dönmüş şekilde.. hem o iş yerinde kadın olduğu için zaten daha fazla yükselemeyeceğini, hem de rahatlıkla taciz edilemeyecek yahut basit bir bedensel tacizi kaldıramayacak bir kadının ipinin nasıl çekiliverdiğini görüyoruz. ama asıl konu bu değil. asıl konu, filmin devamında bizi bekleyen ve tatmin edici bir kategorizasyon yapmamızı neredeyse imkansız kılan, ana karakerin halihazırda deneyimlemiş olduklarına rağmen seçtiği mücadele biçimi, cevap arayışlarımızı mecburen baltalayan vicdan, mazlum ve zalim üstüne sorular... ken loach bunu ustalıkla sunuyor ve biz gene bütün hassasiyetleriyle bir dehşet filmi, bütün denge-sizlik-leriyle bir güç mücadelesine tanık oluyoruz.
    ana karakter mağdur ve bir o kadar zalim (zaten, belirtmiş olduğum gibi bu kategoriler yetersiz ve yersiz kalıyor). zalimliğiyle kendi mağduriyetini alt edememekle birlikte, bu mağduriyeti besleyen koşulları iyice semirtiyor, bizzat kendi elleriyle ve bizzat kendisiyle. kendisini her şeyden ama her şeyden soyutlayıp sadece kendisi ve (belki) oğlu için düşler büyütüyor. ancak, başka insanlar ve o insanların başka çocukları pahasına!.. üstelik motivasyon kaynağı olan düşünün içine giremeyecek denli değişiyor şekli. çok iyi işlenmiş binbir ayrıntı ile dolu bir film, ve yüzyılın sorusu: insan nedir ki??
  • diğer filmlerinden farklı olarak, sömürüyü işverenlerin bakış açısından gösteren, paul laverty senaryolu bir ken loach filmi.
    işçi sınıfından gelme angie'nin, sömürülenden - sömürgeciye geçisini saydam bir biçimde izlettiren, izlettirirken yine iç acıtan, son sahnesiyle de ümitsizliği tavan yapan film.
  • 27. uluslararası istanbul film festivali'bünyesinde gösterime girmiştir. paul laverty'nin hikayesiyle günümüz londra'sına dönen yönetmen yerinden kalkıp masanın öte tarafına geçmeye niyetlenmiş. iyi de etmiş.

    filmin castı oluşturulurken colin caughlin* ve maggie russell* hariç deneyimli hatta ödüllü oyuncular seçilmiştir. venedik film festivali'nden üç ödül alan filmin oyuncuları: kierston wareing, juliet ellis, leslaw zurek, colin caughlin, maggie russell, david doyle ve raymond mearns.
  • iş bulma bürolarından bıkmış olan angie kendisinin ve oğlunun geleceği için kendi ofisini açarak göçmen işçilere iş bulur ancak işler bazen kontrolü dışına çıkar ve tam bir göçmenlik, parasızlık sorunu izlerken buluruz kendimizi. yine güzel bir ken loach filmi.
  • istanbul'da afrikali bir işportacının dükkanını kapatır gibi mahzun bir şekilde tezgahını toplamasına tanık olmamdan sadece birkaç saat sonra izlemiş olmamdan dolayı ayrı bir dokunmuş, ayrı bir acıtmış ken loach filmi. birçok yönetmende olduğu gibi loach da kendi coğrafyasından hikayeleri daha bir ustalıkla anlatıyor.
  • günlük hayatın içindeki hikayeleri makyajlamadan, abartmadan, dramatize etmeden günlük hayattaki rahatlığı içinde gösteren kamerası ve de tüm detayları içeren senaryosu ile ken loach un; bir çırpıda izlenecek ama kolay kolay geçilemeyecek son filmi.

    http://www.resetmagazine.net/…0/sinema/sinema4.html
  • film kendi içinde işçi-işveren tezatının yanısıra angie'nin kadın olmasıyla beraber kadın-erkek tezatı ile ilgili de çok şey anlatıyor.

    --- spoiler ---

    bir kadının (yanındaki mansiyon ev arkadaşını saymazsak) işçi sınıfında varolabilmek için, kendisine saygı duymalarını sağlamak için yaptıklarına bakarsak...örneğin deri pantalon, motor, küfürler, azdığı zaman yakışıklı işçileri eve çağırması...ama bir yandan da bu kadın her şeyi oğlu için yapıyor, babasından azar işitiyor, kendini ailesine kabul ettirmeye çok önem veriyor.

    bu filmle ilgili yorum yapanların aksine filmin sonu beni pek etkilemedi, angie ne yapması gerekiyorsa onu yaptı, çünkü artık değişmişti, geri dönüşü yoktu, şimdiye kadar hep bu son diye kendini kandırmıştı, eminim ki borcunu ödedikten sonra da devam edecek çünkü her zaman onu bu yola iten bir şey çıkacak.

    beni asıl etkileyen işçi kampı boşaltılsın diye ordaki kaçak işçileri ihbar ettiğinde, daha önce ilgilendiği iranlı ailenin çocuklarını görünce onları uyarmaya çalışması oldu, aynı durumdaki kişinin adı angie değil de david olsaydı farklı olurdu.

    --- spoiler ---
  • yönetmeninin ken loach olduğunu öğrendiğimde filmi izlemek için bu başlı başına bir sebepti benim için. önemli olanın para kazanmak ve hayat standardını yükseltmek olduğunu, dünyadaki sistemin her alanda temelde sömürüye dayandığını ve zamanla sadece rol alan bireylerin değiştiği, yasaların ve devletlerin ise bu düzenin önünde sadece bir engel olduğu imajı yaratan film. hatta bundan da öte, dünyada salt ayakta kalmak için bile yasa dışı işler yapmak gerektiği de son derece gerçekçi biçimde işlenmiş.
hesabın var mı? giriş yap