• dün saat 18 sularında kadıköy'de koşarak yetiştiğim 19t'de karşımda oturan mini etekli kız.

    koşarak yetiştim. otobüsü benim için biraz duraklattığı için kaptana teşekkür ettim. o da hafifçe başını önüne eğdi, selamladı. sonra hemen sağ tarafta bulunan ikili koltukların koridora bakanına yerleştim. yanımda nemrut suratlı bir kadın, onun karşısında 150 kiloluk bir üniversite öğrencisi vardı. benim karşımdaysa bu kız.. siyah saçlı, büyükçe ve siyah gözleri olan, güneş gözlüğünü başının üzerine doğru atmış, tırnakları ojeli, üzerindeki giysilerinin marka olduğu pekala belli olan o kız. karşısına otururken, koltuğuma yerleşirken bacak bacak üstüne attığı ince uzun bacaklarını hiç kımıldatmayan, o kız. burnu büyükçe bir fındık büyüklüğünde olmasına karşın, gözlerinin büyükçeliği, güzelliğinden hiçbir şeyi eksiltmeyen o kız. elinde kürşat başar'ın 'başucumda müzik' kitabı, onu okuyan hafif buğday tenli, kara, alınmış kaşları olan, siyah saçlarını arkaya doğru toplamış o kız.

    elinde kitabı vardı. okuyordu. ya da okur gibi yapıyordu. bir taraftan da ayakkabısıyla, benim iki bacağım arasında kalmış ayakkabısıyla benim bir sağ bacağıma, bir sol bacağıma, ince ince, okşar gibi vuruyordu. arada bana bakıp sonra gözlerini kaçırıyor, bu arada hiç durmaksızın yine bacaklarıma vuruyordu. ben de ona bakıyordum, arada gözlerime bakıp tekrar gözlerini kaçırıyordu.. yanımızda ayakta duran kemalist tipli teyze, kızın bacaklarıma vurduğunu anlamadıysa bile, birbirimize baktığımızın ziyadesiyle farkındaydı. hatta öylesine farkındaydı ki, arada bir, hatta kısa aralarda bir, gerçek bir öksürüğü hiç de andırmazcasına, sahte öksürüklerle beni, kızı ve bacaklarımızı uyarırcasına öksürüyordu.

    ama kızın ne kemalist tipli teyzeyi, ne de iett otobüsündeki diğer yolcuları hiç dinleyecek bir hali yok gibiydi. hatta öyle bir an geldi ki, kız bacaklarını, üstü üste koyduğum bacaklarımın arasındaki mesafenin daha da kısaldığı en alttaki bölüme yerleştiriverdi ve öylece kaldı. bir bacağı artık tamamen bacaklarımın arasında duruyordu. ben tabii açıkçası bu durumdan biraz rahatsızlık duysam da yine de kızın otobüste rezil olmaması adına sesimi çıkartmadım. otobüsün sıcağından dolayı çıkardığım paltomun cebinden bertrand russell'ın 'sorgulayan denemeler'ini çıkardım ve sanki ortada hiçbir şey yokmuş, sanki hiçbir fiziksel, ruhsal, manevi temas yaşanmıyormuş gibi ortalarına doğru geldiğim kitabımı okumaya devam ettim.

    yaklaşık bir yarım saat süren bu süreç sonucu benim ineceğim durağa gelmiştik. ayağa kalktım. kalktığımda kızın ayağı yere düştü. 'tak' diye bir ses peydah oldu yerden, bana baktı. uzunca baktı. 'beni bırakma' dercesine baktı. otobüsün orta kapısına doğru ilerlerken yüzünü bana doğru çevirip, arkamdan bana baktı. her zamanki müstehzi gülümsememle, 'hoşçakalın' dedim.

    otobüs durdu. ben de zorlukla, insanlara sürtünerek otobüsten indim. otobüsten indiğimde bir süre gökyüzüne baktım. bir süre de ağaçlara baktım. başımı tam yere indirip hüzünle geleceğimi düşünecektim ki, tam başım aşağı doğru inerken, kızın da otobüsten indiğini, karşımda, benim müstehzi gülümsememe benzer bir gülümsemeyle bana doğru bakıyor olduğunu anladım. ya benim için bu durakta inmişti, ya da zaten benimle aynı durakta inecekti.

    şaşkınlıkla sevinç arası, biraz önceden üzerimde kalan hüzünle mutluluk arası karışık bir duygu alemiyle; bu defa, sanki daha önce hiç olmadığı kadar sevinç dolu bir gülümsemeyle kıza baktım. o an aynada kendimi görebiliyor olsaydım, 'bugünleri de gördün' deyip, kendi kendimi belki de öpebilirdim.
  • metrobüsde sürtse bir nebze affedilebilir ama iett otobusünde sürtmesi hoş olmamış.
  • hangi otobüs hattını kullandıgı merak konusu olan, başucumda müzik kitabından fantaziler üreten kızdır.

    (bkz: sözlük yazarlarının seks hikayeleri)
  • inşallah bu adamın peşini bırakmaz, ona hayatı gösterir de sözlüğü büyük bir dertten kurtarır dedirten kız.
62 entry daha
hesabın var mı? giriş yap