• (bkz: gerçek)
  • türkiye'nin pek çok yöresinde sonuna soru işareti konularak "gerçekten mi?" yerine kullanılan bir laf. vurguda önemli olan "e" hecesinin "sas" hecesinden daha tiz (vurgulu) söylenmesidir:

    - ana kıı, bizim öküz tavukları skiyo!
    - esas?
  • tam adi "esas swiss" olan erkek hazir giyim firmasi
  • nisantasi, abdi ipekci caddesinde ilk turkiye magazasini acmak uzere olan firma
  • internet adresi su sekilde olan (bkz: http://www.esas.com/) erkek hazir giyim markasi
  • latin harfleri ile çıkan ilk türkçe gazetenin adı.

    içimizde hemen, cumhuriyet devrimlerini mazisi olmayan, kendinden menkul şeyler gibi görüp de harf inkılabı sonrası, yani 1928 sonrası yayınlandığını düşünecek aymazlar olabilir. halbuki işin aslı oyle değildir.

    latin harfleri ile yayinlanan ilk türkçe gazete 1911 senesinde, manastır’da yayınlanan esas isimli gazetedir. künyesini verecek olursak

    müdir-i mesulu: zekeriya sami (umur-ı tahririye ve idare için muma ileyhe müracaat olunur)
    mahall-i idaresi: manastır’da saat altındadır.
    nüshası 10 paradır.

    “menafi’-i vatan ve umuma hadim olarak şimdilik cumartesi günleri neşr olunur.”

    buraya kadar yazdıklarımı esas’ın osmanlıca nüshasından hareketle kendim latinize ettim. bakalim esas kendi kendini ne şekilde latinize etmiş:

    mudir-i me çouli zékirya sami (oumour tahririye ve idaré itchoun moumaileihe mouradjaat olounour)
    mehal idaréçi: manastirda saat altenda
    noushaçi 10 para der.

    “ménafi-i vatan vé oumouma hadimé olarak chimdilik djouma értéçi guni néchre olounour.”

    bu ornege bakarak harf inkilabi ile bir cok seyi rahatlikla soylemek mumkundur. fakat bu bende, yorumsuzlugu sececektir. zira inkilap tarihi laf ve kitaplarindan ziyadesiyle urker ve ihtiraz eder.

    vesselam.
  • tdk bu sözcüğün 3 anlamına yer vermiş:

    "1 . bir şeyin özünü oluşturan ana öge, temel.
    2 . bir iş veya sözde doğru biçim:
    "bu işin esası böyle değil."- .
    3 . sıfat ana, temel olarak alınan, başlıca, asal, esasi:
    "esas düşünce. esas görev."- . "
  • asıl, dip ve dibece ile de içiçe, birlikte anlam bütünlükleri ve yakınlıkları var.

    (bkz: künh)
    (bkz: asli)
  • esas olan senin sendeki güzelliğin.
    güzelleri dışarıda başka aynalarda görüpte, o suretlere ruh üflemeye kalkışma. güzellerle buluşup izlediğin şey yine kendinsin.

    esas olan senin zenginliğin.
    elimde avucumda yok diye üzülme. ne varsa elinde onunla yetin. dışarıdaki zenginlik senin zenginliğinin yanında çer çöpten ibaret. zengin olma isteği, o isteğin ürettiği duyguyu sen gönül kumbarasına at biriktir. ileride onu sana kaybetmeyeceğin şekilde açacaklar.

    esas olan yine sensin. başkaları, diğerleri değil. ama sen kendi nefsinin sahibi olduğuna iman edip gerçeği ıskalıyor, kaçırıyor oyun oynuyorsun. kendinle eşleşmişsin. kendine kendinin sahibi, eşi, benzeri, ortağı diyorsun. allah sende bir ben yaratmış "beni bu yarattığın benlikte bil" diye sen o benliğe ben diyorsun. doğduğundan beri ben dediğin, denildiğin için ona kör ve sağır kalmış, "benden başkasını" görmüyorsun. kendine ona ait olan "o'ndan" demeyi öğren. böylece rabbini başka bir gözle tanırsın, sürekli onu duyarsın, onun gürültüsünü bastıran tüm seslerden, yanılsamalardan kurtulursun. perdeler yırtılır, duvarlar yıkılır. izafi sınırlar kalkar. içindeki bozguna uğramış kavimler yurtlarından hicret ederler. sürekli baskısı altında oldukları firavunların zulümlerinden kurtulmak için hicret yoluna düşerler. bağlı oldukları duygulardan bağlarını koparırlar. ortalık toz duman olur. acı tatlı ile zehir bal ile karışır. artık o yer yüzünün sahibi, hükümdarı eşi, ortağı olmayan allah'tır. sen peygamberlerin şahı sultanı hz. muhammed gibi tüm küffar karşısında üstün olursun. hepsi kendiliğinden çözülür. hezimete uğrar, ansızın bela başlarını tutar, iki yakalarından yakalanırlar. kendilerini yanmakta olan ateşin içine bile bile atarlar. ateşe düşerken senide çekerler. ama o ateş seni yakmaz. ateşin içinden geçer gidersin. eski hücrelerin ölür gider. yerinde yepyeni süper halkaları olanlar gelir. sen hakk'ı apaçık zikretmeyi öğrendikçe varlık alemindeki düzensizlikler, batıllar çatırdar. ayakta duracak eski güçlerini bulamazlar. kalkmaya çalıştıkça sendeleyip düşerler. "kim o hakk'ı yerli yerince zikreden " diye şeytanlar, ifritler sana bilenirler. senin iman edip tutunduğun ağacın köküne pislemeye yani allah'a, peygambere onlara bağlı olanlara sövmeye başlarlar. bunu bütün inançları aynı çuvala koyarak yaparlar. kendilerini değerli,suçsuz, kusursuz, inanları ise sevimsiz, düzen bozucu, aşağılık ilan ederler. oysa hepsi sadece kupkuru olarak ayaktadırlar. onların azgınlığı sırtlarına, boyunlarına yüklenmekte. kuru olan yaş olan ayrışmakta. ve ateş o kuru olanı yakacak. kalplerinde ne bir huzur, ne bir tat bırakacak. allah'ı zikreden ise ne halde olursa olsun kendi bahçesinin, gülistanının içerisinde daim olarak hoşnut kalacaklar.
hesabın var mı? giriş yap