• keşke hep blog yazarı olarak kalsalarmış dedirtecek kitap(!) zaten şu dizüstü edebiyatı anlamak gerçekten zor. twitterda ya da bloggerda popüler olan herkese kitap yazdırmayı borç bilmişler sanırım. anlatım dili zaten yerlerde ama o hikaye nedir allahaşkına öyle?
    muhtemelen hayallerinde olmak istedikleri iki karakterin (derin ve pera -ki isimler bile özenti) bir düğünde tanışıp 2 günde can ciğer kuzu sarması olmaları ve yaşadıkları 2654265147162 tane ilişkiyi birbirlerine anlatmaları konu edinilmiş bu kitapta(!)
    betimlemeler oldukça acemi ve sıfır devamlılık söz konusu. örneğin; derin isimli karakter sarı saçlı ve teni doğal esmermiş, kalçaları biraz fazla belirginmiş, gözleri aşağıya doğru düşükmüş.. normal şartlarda çingeneye benzemesi gereken bu hatun her seferinde bir prensese dönüşüyor allahın hikmetiyle. o yüzden bu kitabın(!) türünü fantastik olarak değerlendirmemiz yanlış olmaz kanımca.
  • yazarlarının mahlas kullanıp da, ekranlara çıkmaları bambaşkaymış gerçekten. yıllardır bloggerları takip ederim, bu arkadaşlardan çok daha yetenekli kadınlar yazıyor yahu.

    dizüstü edebiyat seçim kriterlerini bilmem ama yanlışlardasın.
  • sözkonusu kitabın yazarlarıyla yapılmış bir röportaj okudum. linki de paylaşacağım birazdan.

    fakat okudukça "birşeyler"in çok basite inmiş hale geldiğini farkettim. mesela kitap yazmanın.
    dizüstü, mizüstü,.. edebiyat bu kadar ciksleşmemeli, bu derece ayağa düşmemeli.
    insan türlerine ve ilişkilerine dair bir kitap okuma açığınız mı var? öyleyse necati cumalı'dan ay büyürken uyuyamam'ı okuyun bence. tarık dursun k okuyun. o zaman adına masaüstü edebiyat mı dersiniz bilmem ama "kitap" okumuş olursunuz.

    burada şikayetçi olduğum şey dizüstü edebiyat kavramı değil. gerçekten de blog yazarları arasında, roman yazacak ya da belli bir kurgu içinde insan tahlilleri yapacak denli birikimli, gözlemci ve dedikodu yapmaktan çok okumayı seven insanlar var. bu kişiler için gayet güzel bir fırsat bu dizüstü. ama seçkileri de biraz kalburüstü olsun derim.
    bana tüm bunları düşündüren röportaja gelince; neden böyle düşündüğüm belki daha iyi anlaşılır; bir kitap röportajı yapıyorsunuz ve konuşulanlara da bakınız.

    http://www.radikal.com.tr/…03.08.2011&categoryid=82

    kitabında yer alan kahramanlardan biri için" at çöpe gitsin" diyen 2 yazarın kitabı; erkek dedikodusu. allahtan çuvaldızı kızlara batırmışlar.

    imza: çöpten adam
  • içinde şöyle bir cümle geçen kitap:

    "10 dakika gecikicem,bir banka oturup beni beklemeye ne dersin"?

    şimdik hangi insanoğlu normal günlük hayatında yukarıdaki gibi bir cümleyi arkadaşına kurar?hem de sms ile.

    kitap maalesef 12 yaş gençliğine hitaben yazılmış "ayşecik kamp ateşinde","şebnem ile makyajı öğreniyoruz","kaya ve ege tatilde"ve türevleri gibi yazılmış hissini veriyor.yazarlar da heralde 16-18 yaş arası.
  • insanı zamanda geri götürmeyi başaran kitap. okurken adeta ortaokul yıllarıma döndüm, ipek ongun zamanlarını hatırladım. o zaman bile böyle kitaplardan ve "ali ata baktı", "ayşe eve gitti" tarzındaki anlatımlardan hoşlanmayan biri olarak bu kitap beni boğdu. elimin altındaki okunmayı bekleyen onca güzel kitaba rağmen üşenmeyip gidip bu kitabı alan kafama! çerezlik olsun, orda burda rahat okunsun dedim de okurken kendimi aptal gibi hissetmek istememiştim.
  • okurken; allah sizi nasıl biliyorsa öyle yapsın demekten dilimde tüy bitirmiş kitaptır. o beyaz atlı prensleri de atıyla birlikte kaşağılayın emi?
  • earl grey çayın early grey olarak geçtiği kitap.
  • ipek ongun kitaplarından hallice. zaman kaybı.
  • kitabı tek bir cümleyle anlatmak gerekirse, iki gerzek kadının beyin sulandırıcı aşk maceraları.
  • zaman öldürmek için bile okumaya tahammül edilemeyen kitap(!?). zira okumaya başladığınız an zaman zaten 'öldür beni!' diye yalvaracaktır size. günah.
hesabın var mı? giriş yap