• umberto eco bu sefer konstantinopolis'in 1204 yılında haçlılar tarafından işgalini ve yakılıp yıkılışını anlatır. romanın ana kahramanı baudolino bir gezgindir ve kitap onun ağzından gezip gördüklerini ve başından geçenleri anlatır.
  • 21 şubat'ta okuruyla buluşacak olan heyecan verici kitap.
  • can yayınları'ndan çıkacak diye beklerken terse yattığımızı gördük ki, doğan can'ı tufaya getirmiş ve basmış kitabı. umberto eco'nun o tarihi duruşu ve çok eski zamanlardan bakan bakışı beni çileden çıkarsa da bu kitabın arka kapak yazısını okudum ve sahiden sevindim yani. çıktı kitap.
    hadi hayırlısı... önce eco'ya sonra da doğan'a, başta aydın doğan olmak üzre başarılar diler, kazalarının mübarek olmasını yüce allahtan niyaz ederim.
  • her 2 satirda bir bugune* yapilan referansları çok muzip ce yapilmis, her birkaç sayfada bir soluklanma gereği hissettiğim, iyi çevrilmemis kitap.
  • bir oturusta bitirdigim 525 sayfalik saheser. ozellikle resmi tarihin disina cikan konusu, icinde yasadigimiz bu topraklarin 800 yil onceki halini anlatan yapisi, her eco hayranini tatmin edecek nitelikte. haa, "bir gulun adi tadi yakalaniyor mu?" diyecek olursaniz hayir derim.
    (bkz: o ayri)
  • yalnizca icindeki 'bosluk var mi, yok mu?' tartismasi ve sonundaki akhunlara karsi savas hikayesinde tutturulmus 'star wars' tadi icin bile okunmaya deger.

    eco cok konusuyor. bir yazar icin berbat bir huy. sov yapmaktan da hoslaniyor ustelik. yazarsan eger, ölümcül günahlardan biri bu. ama onu affetmeye her zaman hazirim, cunku beni cok eglendiriyor.
  • ----spoiler------------------
    orta çağ tarihi içinde en garibime giden olaylardan biri friedrich barbarossa'nın kilikia'da 10 haziran 1190 günü göksu ırmağı'nı sığ yerinden atla geçerken atından düşerek boğulması rivayeti idi. öyle ya koca iimparator nasıl oluyor da çayda boğuluyordu. kitap henüz 30'ncu sayfada barbarossa'nın ölümünün bir kaza değil cinayet olduğunu açıklıyor. umberto amca'nın bir bildiği var. okuyalım görelim.
    ----spoiler------------------
  • gerek olay örgüsü, gerek (genel olarak pek beğenmediğim, özen eksikliği barındıran çevirisine rağmen) eco'ya has zengin tasvirleriyle bitmesin istenen, buna rağmen hemen biten romanlardan biri. gecikerek yaptığım geçen senenin en iyileri sıralamasını bitirmek üzereyken okumuş olduğum ve book of illusionsa verdiğim payeyi geri almaya kıyamadığımdan milat almaya karar verdiğim bir roman ayrıca da. st. peter * ya da ermitaj gezilerinde hissedilen türde bir zenginlik sarhoşluğu yaşatıyor, malumatfuruş okurun kibrini okşuyor, keyif veriyor. başkalarının bildiklerini kıskanan benim gibilerin iç geçirmelerine de sebep oluyor.
    özensiz çevirisine, kitapta geçtiği gibi yazarsak dizgi yalnışlarına rağmen, güzel, okunması için başka şeylerden feragat edildiğinde hiç de pişman etmeyecek bir kitap. keşke okuduğumu unutup yeniden okuyabilsem dediğim az sayıda kitap arasında yer alıyor şimdiden. kapakları genelde çok umursamam ama bu zırhlı şövalyeli kapak hiç gitmemiş.
    kitapta en sevdiğim kısmı seçmek zor. son cümlenin de çok hoş olduğunu belirterek, baudolino'nun uzak diyarlarda aşık olduğu o güzel yaratığın ilk halvetlerinin ardından baudolino'ya "başka kadınların bacaklarına bakmanı istemiyorum" demesini en çok sevdiğimi söyleyebilirim. bu arada o yaratığa (ismini hatırlayamadım şimdi) ben de aşık olmak isterdim ve sanırım bu aşk hikayesi eco'nun yazdıkları içinde en güzeli.
hesabın var mı? giriş yap