• 16 subat 2011

    sevgili dostlar,

    hayatin bir mucadele oldugunu biliyordum da, dogrusu boylesine yogun bir mucadeleden habersizdim.

    sel, deprem, bora, tufan ve her turlu afet, hepsi viz gelir, ama aptallik karsisinda acz icinde kaliyorum, ne yapacagimi, ne soyleyecegimi, nasil davranacagimi bilemiyorum. bu yuzden sizleri bilgilendirmekte geciktim. son ana kadar, “olmaz, bu kadari da olmaz” dedim.

    yanilmisim. olabilirmis. bugun yarin nesin vakfi’nin sirince’deki iki evinden birini yikacaklar. aldigimiz duyumlara gore yarin (yani persembe gunu) sabahin korunde yikima geleceklermis.

    bu evler nesin vakfi’na ayda 1500 lira kira getiriyordu. o parayla cocuklarimizi besliyor, isitiyor, giydiriyor, okutuyorduk.

    ev deyip gecmeyin. bunlar bildiginiz evlerden degil. nakis gibi islenmis olaganustu guzellikte iki rum evi. sadece gelir degil, ayni zamanda gurur kaynagimizdi bu evler. ve sadece turkiye’ye degil, dunyaya kazandirdigimiz zenginliklerdi.

    turistlerin “tipik rum evleri” diye fotograflarini cektikleri uc bes sirince evinden ikisiydi, sirince’nin alametifarikalariydi.

    cocuklar kazaniyor, sirince kazaniyor, turk turizmi kazaniyor, insanlik kazaniyor, ustune ustluk kimse kaybetmiyor... daha ne!

    kazin ayagi oyle degil iste...

    anlatmaya ta en bastan baslayayim:

    1998’de sirince’ye sevan nisanyan dostumu ziyarete gittim. eski bir rum evini restore etmis. mutevazi kalmaya calisarak bana gosterdi. gordugumu soyle anlatmayi deneyeyim: muhtesem bir ev, ne evi, olaganustu bir basyapit, bas dondurucu bir guzellik, kelimelerle ifade edilemeyecek bir sey. siz hic oksama ve ibadet karisimi bir istek veren bir ev gordunuz mu bugune kadar? ben gordum! bundan ben de isterim diye tutturdum. nesin vakfi icin eski bir harabe satin aldik. iskeletin yarisindan cogu gitmisti, sadece bayira dayali kismi kalmisti, ikinci katin yerinde de yeller esiyordu.

    her uygar insan gibi once izin almaya calistik. turkiye’ye yeni gelmistim, saf ve temizdim o zamanlar! meger izin almak mumkun degilmis.

    soyle bir sahne canlandirin gozunuzde: bir sabah uyandiginizda, dogup buyudugunuz dededen kalma evinizin tarihi eser olduguna karar verildigi, dolayisiyla bir sonraki emre kadar civi cakamayacaginiz soyleniyor. sen kimsin, ne hakla, ne tarihi gibi sorular soramiyorsunuz.

    sonuc mu? sonuc su: daminiz akiyor, aktaramiyorsunuz. ahiriniz yikiliyor, onaramiyorsunuz. evladiniz evleniyor, oda ekleyemiyorsunuz. sicak basiyor, cardak dikemiyorsunuz. keciler bahcenize giriyor, bahce duvari yapamiyorsunuz... sirince yasanmaz bir yer oluyor.

    ve kac yil boyunca? siki durun: tam 27 yil boyunca! yani bir kusak boyunca! el insaf! buna zulum denir. devletin vatandasina yaptigi zulumdur bu. baska da adi yoktur. buyuk z ile zulum.

    guzelim rum evleri teker teker yok oluyor, sirince bosaliyor, bir tarih yok oluyor ve acisini koylu cekiyor. ama devlet erkaninin umurunda degil. neden olsun ki, onlarin dami akmiyor ki!

    bu arada cesur bir adam cikiyor ve bu yok olusa izin vermiyor. seversiniz sevmezsiniz, sevan nisanyan bir fenomendir. sanki elinde sihirli degnek, neye el atsa ortaya guzellikler sacilir. tartisin, kavga edin, ama bu yetenegini de lutfen teslim edin.

    sevan da (ve ayiptir soylemesi) ben de iyiyi, dogruyu, guzeli gorduk mu dayanamayiz. sonunda olum olsa o yolda gideriz. dostlugumuzu da biraz yarim aklimiza ama daha cok bu inadimiza borcluyuz. oyle yaptik. aptallik yerine iyiyi, dogruyu, guzeli tercih ettik. aynen matematik koyu’nde yaptigimiz gibi.

    arsa dahil toplam 70.000 dolara iki goz kamastirici yapit daha ortaya cikti. bu iki evden biri yarin yikilacak.

    bugun birini, yarin digerini, bir sonraki gun de matematik koyu’nu yikarlar.

    sadece nesin vakfi’nin degil, nisanyan evlerinin ikisi de dahil olmak uzere toplam 22 koy evi yikilacak.

    koyluler infial halindeler. devletle halk karsi karsiya.

    dokuz nufuslu yoksul bir ailenin iki goz evi yikilacak ornegin. hem de bu kis kiyamette.

    insanlarin kimseye zarar vermeden, kiyida kosede biriktirebildikleri uc bes kurusla, alinteriyle, emekle yaptiklari evler yikilacak.

    aptalligi yeterince yazdim sanirim, yazmaktan ben sikildim. isin ozune geleyim: gelin sirince’de konugumuz olun. yarattigimiz guzellikleri son bir defa gorun. vahsete ve tarihe tanik olun. baska imkani olmayanlar icin yarin aksam saat 9’da taksim’den, akm’nin onunden sirince’ye otobus kalkacak.

    isin ozunun ozu: bir iki gun icinde gerceklesecek bu vahsetin sorumlularini herhalde merak ediyorsunuzdur. soyleyecegim. ama icim kan aglaya aglaya soyleyecegim: izmir il ozel idaresi ve cumhuriyet halk partisi’nin egemenligi altindaki izmir il genel meclisi.

    chp artik kime sikayet edilir bilmiyorum; son merci oleli 70 kusur yil olmus.

    sayin kilicdaroglu: ne yap ne et, bu halki bu halk partisinden kurtar! sirince gibi on koy, nesin vakfi gibi on vakif feda olsun, yeter ki bizi bu halk partisinden kurtar.

    muhtac oldugun kudret halk partisinde degil, bu halkin kendisinde mevcuttur!

    sevgi ve saygilarimla,

    ali nesin (www.nesinvakfi.org) 0533 711 85 61
  • yetkililere ulaşmasını dilediğimiz güzel mektup:

    (bkz: http://www.nesinvakfi.org/yikim_mektubu.pdf)
  • yıkımları önlemek için imza desteği vermek isterseniz:
    http://sirinceyokolmasin.blogspot.com/
  • canına tak dediğinin resmidir. çocuk işin içinde olunca akan sular durur. çocuklara kıymayın efendiler. bunu da biz bir yerlere not ettik, biline! bütün çocuklara kötü masal kahramanları olarak anlatacağım sizi.
  • sanki kalbinin üstüne bir fil oturmuşcasına nefes almayı imkansızlaştıran haberlerden biri daha. ancak biz artık alıştık sanırım bu saçmalıklarla ve nefes almadan yaşamaya. en azından imza kampanyasına destek olarak belki bir nebze olsun tepki gösterilebilir.
  • "neden bugün gönderdiniz bu mektubu?" diye sayın ali nesin' e sormak isterim. madem bu konuda desteğimizi istiyorsunuz, neden bugün? bir günde kaç kişi bu konuda haberdar olabilecek?
    sirinceyokolmasin.blogspot.com dan cumhurbaşkanlığına, başbakanlığa, kültür ve turizm bakanlığına mesaj attım, chp ye internet siteleri üzerinden mesaj gönderdim. şirince' ye gidebilme fırsatım ne yazık ki yok, ama daha fazla kişiye ulaşabilirdim, ulaşabilirdik.
  • yıkımların durdurulduğuna dair duyuru yüreklere su serpmiştir...

    ------------------------------------------------------------------------------------
    sevgili dostlar,
    felaketin esiginden donuldu.
    elektrikleri kesmisler, evleri bosaltma emri vermislerdi.
    12 saat sonra yikima geleceklerdi.
    cogunda panik, korku, gozyasi...
    kiminde de saf adrenalin...
    son anda sagduyu kazandi ve yikimlar durduruldu.
    koydeki sevinci, rahatlamayi gormeliydiniz.
    bes gundur kimsenin gozune uyku girmiyormus.
    herkes icin bir felaket olacakti yikim, ama en buyuk felaket sanirim devlet ve erkani icin olacakti.
    bir koyun 22 evini yikmak ne demek? sorumlu bir kurul nasil boyle bir karar alabilir?
    her neyse. yanlislik sonuna kadar goturulmedi.
    yogun desteginiz icin nesin vakfi cocuklari ve sirinceliler adina cok tesekkur ederiz.
    sagolun, varolun.
    ali nesin
  • (bkz: #22160889)
  • bu da nişanyan'ın yıkımların durdurulmasından sonraki mektubudur:

    mücadele güzel şey. barış daha karmaşık. hikâyesini anlatmak kolay
    değil. üç günden beri bir türlü toparlayamadım.

    öncelikle kaymakam ve vali beylerle barışmamızı tavsiye ettiler. cuma
    günü ali nesin’le kaymakamı, dün valiyi makamlarında ziyaret ettik.
    herkes çok olgun davrandı. gözle görülür bir rahatlama oldu. hatta
    kaymakam beyle o kadar kaynaştık ki dün valilikte tekrar karşılaşınca
    eski bir dostu görmüş gibi sevindik.

    kuvvetle ihsas ettiler ki biz bir şeyleri yıkmadan çözüm zordur.
    anlaşılan hodri meydan kulesi fena kızdırmış; onun kavgası kolay
    bitmeyecek. “hodri meydan kulesi 12 yıllık mücadelemizin simgesi ve
    zafer tacıdır,” dedim. “ayrıca şirince'nin en güzel yapısıdır.
    dokunulması sözkonusu olamaz. ancak onun doğurduğu duyarlıkları bir
    biçimde yumuşatmak veya telafi etmek mümkünse elimden geleni yaparım.”
    kültür bakanlığına mı hibe etsek? adını mı değiştirsek? bilmiyorum.

    endişe etmeyin. şirince’yi savunmak için canla başla seferber olan
    insanlara karşı minnet borcum, yıkımı kerhen önledik şimdi taviz ver
    diyenlere olan borcumdan büyüktür. onları hayal kırıklığına uğratmayacağım.

    mevzuat çerçevesinde olabilecek makul çözüm belli. zaten ölü doğmuş olan
    imar planı düzeltilecek, köyde varolan tüm yapılar plana işlenecek.
    hepsi ruhsatlandırılacak. isterlerse onbeş günde olur biter. hatta
    onlarca yıllık hapis cezasının bir kısmı da düşer. bu kadar basit aslında.

    ama sonrası kolay değil. 27 yıldır köyü ölüme mahkûm eden bürokratik
    kafanın değişeceğine dair en ufak bir umudum yok. imar yetkisinin
    tamamını olmasa bile bir bölümünü köy konseyine aktarın, siz de rahat
    edin biz de edelim dedik. anında mevzuat duvarı örüldü önümüze. henüz
    orada bir çıkış yolu görünmüyor.

    oysa şu kavgadan bir güzellik çıkarmanın tek yolu bu. bürokratik tıkanma
    yerine, yerel inisiyatif öneriyoruz. katılımcı ve demokratik bir yerel
    yapı kurulsa, bütün memleket için bir umut ışığı olmaz mı?
    diyarbakır’dan edirne’ye kadar hepimizin temel mücadelesi bu değil mi?

    başarabilirsek belki “şirince yıkılmasın” yerine “şirinceler çoğalsın”
    diyeceğiz yarın öbür gün.

    biraz da şahsiyat

    bu vesileyle kendi kafamda bazı konuları netleştirme fırsatı buldum.

    bir kere anlaşıldı ki mal mülk bana iyi gelmiyor. orta yaştan sonra
    kavuştum, daha da alışamadım. bu yüzden köyde sahip olduğum her şeyi
    nesin vakfı’na bağışlamaya karar verdim. bugün yarın tapu işlemi biter.

    daha bir müddet buradaki beyliğim devam eder elbette. ama beni cezbeden
    şey otel işletmek değil ki. ev yapmak, köy kurmak, kule dikmek, taş
    oymak, tapınak tasarlamak, öyle şeyler. onları yapabilmek için de para,
    güç ve personel lazım, mecburen bir hengâmenin içine düşüyorsun. ama
    onları yapamayacaksam, “sevan efendi seni affettik ama bundan böyle
    memur zümresinin sözünden dışarı çıkmayacaksın, uslanacaksın, onların
    istediği gibi yapacaksın” diyeceklerse parayla pulla işim ne? oturur
    kitap yazarım, yahut piyano çalmayı öğrenirim. nerede olsa olur. selçuk
    cezaevinin nesi eksik?

    bir yandan çocuklarımın sağlığını da düşünüyorum. servet kazanmak zevkli
    iş ama servetin kendisi güzel değil, insanın ruhunu tembelleştirir. hele
    kendi alın terinle kazanmadığın servetin üzerine oturmak hiç iyi değil.
    çocuklarım iyi bir eğitim görsünler yeter. ondan sonra kendi
    beyliklerini mi kurarlar, berduş mu olurlar, kendi bilecekleri iş.

    teşekkür borcu nasil ödenir?

    şu krizde insanların gösterdiği özveri, itiraf edeyim, beni şaşırttı. on
    dakika içinde işi gücü bırakıp, memleketin öbür ucundan yola çıkanlar
    oldu. ak parti gençlik kollarından arayıp, gerekirse partiden istifa
    edip orada seninle mücadele edeceğiz diyenler oldu. abi sen hiç merak
    etme, benzin bidonu hazır, kendimizi yakarız diye desteklerini gösteren
    mardinli dostlarımız oldu. böyle şeylere ben alışık değilim, biraz ezildim.

    nereden, nasıl teşekkür etmeye başlayacağımı bilmiyorum. çam sakızı
    çoban armağanı şimdilik ufak bir şey olsun, daha anlamlı adımlara da
    sıra gelir elbet diye düşündüm. şuna karar verdim: bu olayda bize destek
    olan, moral veren herkese nişanyan evleri bundan böyle yarı yarıya
    indirimli olacak.

    facebook grubuna üye olanlara, mail ve telefonla bize şevk verenlere,
    basında ve internette yazı yazanlara, genç sivillere, mazlum-der
    üyelerine, ak parti gençlik kolları üyelerine, edp, dsip ve bdp
    üyelerine, taraf okurlarına (ama yöneticilerine değil), agos
    mensuplarına ve okurlarına, özgür üniversite mensuplarına ve şu anda
    aklıma gelmeyen tüm emsallerine bu otel ben yaşadığım müddetçe yüzde
    elli iskonto uygulayacak. “o günlerde ben senin yanında durmuştum”
    demeniz yeter. anlarız.

    direnmek için bilfiil kalkıp gelenlerin yeri ayrı. burası artık onların
    evidir. ne zaman gelseler soframız da, kapımız da onların emrindedir.

    sevan nişanyan
hesabın var mı? giriş yap