• ozellikle reklam ve klip basta olmak uzere yonetmenlerimizin, eski-yeni italyan ve fransiz filmlerinden fazlasiyla esinlenip bazi kli$eleri de caldiktan sonra dayandiklari bahane. bu akdeniz kan bagi sayesinde 1950 lerin fransiz kenar mahalle hayati dizilerimizde, filmlerimizde yerlerini almis, neseli italyan koylulerine benzeyen koylulerimiz de reklamlarda cirit atmaktadir.
  • kitalar arasi cografi azizligin musebbibi bir guzellik. asyali, afrikalisi ve avrupalisini bir potaya koyuveren olimpiyatruhu. endulus, turk, italyan, kuzey afrikali, ibrani ve arabi insan-kultur fuzyonu.
  • uygun hava koşulları, güzel deniz ve verimli topraklara sahip akdeniz coğrafyasında tembelliği seven, kavgacı-aceleci olan, aşkın ve sevginin ateşlisini yaşayan, bir şişe rakı-uzo-şarap ile keyfini yerine getirmesini bilen insanların oluşturduğu kültürdür. akdenizli insan tabi ki daha soğuk denize ve bol yağmurlu günlere sahip karadenizlilerden, baltık denizi kenarında yaşayanlardan, denizi olmayan memleketlerde yaşayanlardan farklı insandır. değişime daha açıktır akdenizli. hayat onun için doğmak, büyümek ve evlenip çocuk büyütmekten ibaret değilidir. zevk almasını bilir hayattan. denizi sever, güneşi sever.
    (bkz: cok gezen mi bilir cok okuyan mi)
  • farklı uluslara mensup olup da kendi aralarında en iyi anlaşabilen insanlardır. tabii kardeşler bazen sevişir bazen dövüşür o ayrı.
    (bkz: türk yunan dostluğu)
  • pek cok ust, orta sinif "modern" turkun orta dogulu, musluman ya da asyali degil batili ve avrupali olduklarini ispatlamak icin yucelttikleri ve sigindiklari bir kulturel kimlik.

    agizlara pelesenk olmus "muzigimiz ayni, yemegimiz ayni" argumanlari, memlektimizde kisi basina yilda sadece 1 litre zeytinyagi tuketildigi ve son 30 yilin turk muzigine arabeskin damgasini vurmus oldugu gercekleri karsisinda birer sabun kopugunden ibaret hale gelmektedir. isin daha carpici kismi ozenilen ve arzulaninlan akdenizlilik taniminin sadece ispanyol, italyan ve yunan halklari ile benzerlik uzerine kurulurken dogu akdeniz kulturunun mirascisi olan, suriye, lubnan, urdun, misir ya da sadece musluman ve/ya da az gelismis olduklari icin listeye giremeyen tunus, cezayir, libya, fas gibi ulkelerin halklarinin bu tanimda kendilerine yer bulamamalaridir.

    yuzlerce yil ayni cografyayi paylasmis kulturlerin birbirlerini etkilemesinden daha dogal bir sey olamaz elbette ancak van'da, kars'ta, urfa'da, corum'da ya da diyarbakir'da hayal edilen bir akdenizliligi aramak abesle istigal etmektir. yunanistan'la ya da italya ile kulturlerimizin yakinligini vurgularken yuzyillardir en yakin komsumuz olan iran'i, cok degil yuz yil oncesinde istanbul'un en onemli ticari ve kulturel baglantilarini kurdugu sehirler olan kahire, bagdat ve halep'i goz ardi etmek "modern" bati kulturu ve hegemonyasi karsisindaki bir acizlige isaret eder yalnizca.

    yolu bir sekilde yurt disina dusen pek cok turk gencinin araplar ya da farsiler ile karistirilmaktan nefret ederken "ayyy italyanlar ayni bizim gibi hep kufrediyorlar, hep bagiriyorlar" diyerek mutlu olmasini anlamak mumkun degildir. akdenizli oldugumuz kadar orta dogulu, orta asyali ve bir o kadar da nev-i sahmiza munhasir oldugumuzu hatirlamak, icinde yasadigimiz topraklar ve kulturler ile daha barisik ve saglikli bir iliski kurmanin onemli adimlarindan biridir kanimca.
  • mısırlıların suriyelilerin çokça sahip çıktığı (bkz: genelleme), italyanların pek de umursamadığı, umursasa bile sadece kendilerini (bkz: mare nostrum) ve yunanlıları kast ederek umursadığı kavramdır.
  • küfür ve zeytinyağı ile harikalar yaratma sanatı...
  • hızlı ve heyecanlı konuşmak demektir.
  • [ama odanın esas havasını veren iki tane tabloydu: her ikisi de nü idi, gün ışığı vuran mekanlarda kızlar, pembeler, kırmızılar, yeşiller, balsarıları, kehribar renkleriyle ışıl ışıl, sıcacık tablolardı ve kızlardan alev alev hayat, insancıllık, evcimenlik, cinsellik ve akdenizlilik fışkırıyordu. (...) "bonnard*. her ikisini de ölmeden beş altı sene önce yapmış.."] john fowles - the magus
hesabın var mı? giriş yap