• annesini sirtinda hacca goturmus bir eren.
  • (bkz: gavs i azam)
  • (bkz: kadirilik)
  • evliyaların seyyidi
  • "yetiş ya abdülkadir geylani hazretleri imdadıma" deyişiniz işinizin çok yolunda gitmenizi sağlarmış ,en azından babannemim dediğine bakılırsa böyle dendiği vakit abdülkadir geylani bütün yardıma muhtaçların yardımına koşma sözü verdiğinden dolayı sizin yanınıza gelir ve size dua edermiş. bilinmez tabi ne kadarı doğru ne kadarı yanlış , her zaman cebinde ceviz kabuğu taşımanın da işleri yoluna soktuğu söyleniyo ama öyle mi ya..
  • kadirilik'te, abdülkadir geylani'nin "nefislerini olgunlaştırmak isteyenlerin uymaları gereken" 10 kuralı şöyle özetleniyor:

    ister şaka, ister ciddi olarak yalandan sakınmak. zira yalandan sakınmayı dil adet edinince, allahü teala onun ilmini saflaştırır. o kimse sanki yalanı bilmez olur.

    belli ve açık bir özrü olmadığı halde sözünde durmaktan kaçınmak. çünkü sözünde durmamak, yalan sınıfındandır. kul, verdiği sözden dönmekten sakınıp, sözünü tuttuğunda cömertlik kapısı, haya penceresi açılır.

    tüm canlılara eziyet etmekten sakınmak. böyle kimseleri allahu teala, helak olmaktan korur. insanlar tarafından gelecek beladan onu sakınır. onu zatına yakın olmakla şereflendirir.

    kendisine zulmedilse de, insanlardan birine beddua etmekten sakınmak. bu haslet, sahibini yüksek derecelere kavuşturur.

    ehl-i kıbleden bir kimseyi şirk, küfür ve nifak ile asla suçlamamak. çünkü bu hal, rahmete yakındır.

    kalpten veya dıştan bir günah işlememek, haramdan korunmak ve bütün uzuvları günahtan alıkoymak. zira bu hal, dünyada kalp ve azalar için en güzel amellerdendir. allahü teala, gönüllerimizden şehvetlerimizi çıkarsın.

    az ve çok kendine lazım olan yiyeceğini insanlara yüklemekten sakınmak. gerek ona muhtaç olan, gerekse olmayan insanların hepsine yük olmaktan sakınmak. çünkü ibadet edenlerin şeref ve izzetinin tamam olması gerekir.

    başkalarının elinde bulunan şeyin onlarda olmasını istememek. çünkü en büyük izzet ve halis zenginlik, azim mülk ve faydalı tevekkül bu haldedir. bu kapı, allahü teala'ya güvenme kapılarından biridir. ibadet bununla olgun olur.

    tevazu, yani alçak gönül sahibi olanın derecesi yüksek, şerefi sağlam, allahü teala yanında izzet ve yüksekliği tam olur. dünya ve ahiret işlerinden dilediğini yapar. bu haslet, iyiliklerin üstünüdür. tevazu, insanın rastladığı herkesi kendinden üstün görmesi demektir. bir kimse böyle tevazu gösterirse, rahman'ın dostlarından olur.

    ister doğru, ister yalan, ister kasten, ister yanlışlıkla allahü teala'ya and vermemeli, yemin etmemelidir. dilini yemin etmeye alıştırmamalıdır. kul yemin etmemeyi adet edindiğinde, allahü teala ona bir kapı açar.
  • gavs-ı azam abdulkadir geylani (1078 - 1166), büyük islam alimlerinden ve evliyanın meşhurlarındandır. hz. peygamberin vefatından dört buçuk asır kadar sonra, hazar denizinin güneyindeki geylan kasabasında doğmuş, doksan yıllık verimli bir ömrün ardından bağdat'ta bu aleme veda etmiştir. uzun yıllar ilim tahsili ve nasihatle meşgul olduktan sonra, evinden uzaklaşıp çöllerde uzlete çekildi ve kimseyle görüşmedi. bu yıllarını ibadet ve tefekkür ile geçirdi. seneler sonra bağdat'a döndüğünde, henüz genç denilebilecek bir yaşta derslerini vermeye başlamasına rağmen, kendisini dinlemeye gelenlere yeni yerler aranmak zorunda kaldı. bağdat'ın dışına kadar taşan topluluğa her an sayısız aşıklar katılıyordu. tasavvuf bilgilerini herkesin anlayacağı şekilde sundu. hitabet sanatını çok iyi bilmekle beraber, halkın iç dünyasına da vakıftı. bütün hayatını ilme ve çalışmaya adadı, ömrü bunlarla geçti. evliyaların şahı, gavsül azam, zamanının sahibi gibi isimlerle anıldı.
    şöyle dediği rivayet edilir: "hallac-ı mansur yanıldı, ne var ki zamanında elinden tutacak kimse çıkmadı. bana gelince, her yolda kalanı sırtıma alanım. arkadaşlarım, talebelerim, sevenlerim, ne zaman darda kalsalar ellerinden tutacağım. ismimizi anan ve kapımıza gelen herkese yardım elimiz uzanır." bir şairin deyimiyle, aşk ile doğdu, kemal ile vefat etti.

    ve demiştir ki;

    "insan, başına bir iş gelirse, önce kendi kendine kurtulmaya çabalar. muvaffak olamayınca, etraftan yardım istemeye koyulur. padişahlara gider, rütbe sahiplerine yalvarır. zenginlere koşar. hal sahiplerine gider, dua ister, himmet ister. eğer hasta ise doktora gider, şifa arar. bununla da kurtulamayacağını anlayınca, allah'a döner."

    "her muhtaçtır denilene bol keseden verme. haber, görme gibi değildir. gör, tahkik et, ondan sonra ver. her işinde olduğu gibi bu işlerde de manevi yolu elden bırakma."

    kaynak: 7 erenler / murat malay
  • eğer şeyh uçmaz mürit uçurur cinsinden bir abartı yoksa şizofreni ya da benzeri bir yarılma olarak tanımlanabilecek ciddi psikolojik sorunları olan birisi gibi gözüküyor. okurken hafsalanız alıyor mu bunları:

    "on yaşında mektebe giderken etrafında meleklerin kendisi ile beraber yürüdüklerini görür, onlardan; 'yer açın evliyadan bir zat geliyor' dediklerini duyardı. meleklerin söylediklerini duyan birisi: 'bu çocuk kimdir' diye sordu. meleklerden birisi: 'bu asil bir ailenin çocuğudur. ilerde büyük bir zat olacak. arzu edenlere hep verecek ve hiç kimseyi kapısından boş çevirmeyecek. her gün allahü teâlâ'ya yakınlığı artacak ve çok yüksek derecelere ulaşacak' dedi. çocuklarla beraber oynamak istediğinde: 'bana gel ey mübarek, bana gel' diyen bir ses işitir, bu sesten korkup heyecanla annesine koşardı." * * *

    ben önceden tahminimi yapayım: cübbeli ahmet hoca'yı uçuranlar gibi müritler bu adamı bu komik hale sokuyorlar. çok şükür yunus emre gibi bir insan dostu bunların eline düşmemiş.

    edit: imla
  • "..gözlerin bir adım öteyi görmüyorken körleri neyle yola getirme sevdasındasın?.."

    (bkz: http://www.darulkitap.com/…adirgeylani.htm#akidesi)
hesabın var mı? giriş yap