kendini ödemek
-
metin altiokun yayimlanmis son yazisi...
***
sonsuza çeşitlenen bir olanaklar yumağı olarak bütün verimini olanca cömertliğiyle sunan yaşam insan için en değerli ödüldür. doğumla başlayan yaşam, doğal bir sonuç olan ölüme kadar; insanı duygusal ve düşünsel planda durmadan devindiren bir dinamo görevi yapar. yaşam kutsaldır. ne var ki bu kutsallık yaşamın insanla bütünleşmesiyle anlam kazanır. insanın dışındaki canlılar yaşamın zenginliğidir ama insan yaşamın anlamı demektir. çünkü insansız bir yaşam ölçütsüz kalır ve hiçleşir. öyleyse insanla yaşam bir bütünün ayrılmaz iki öğesi gibidir. işte bu bütünün içinde geleceğe dönük açılımlı bir edimsellik yürürlüktedir. bu edimselliğin ibresi ise iyiye ve güzele dönüktür. evet herşey insan içindir. insanla değer bulur ve insanla çiçeklenir. kültür tarihi bunun en güzel örneğidir.
herşeyin insan için olması, insanla değerlenmesi; ömür dediğimiz süreçte, kişiye bir "kendini ödeme" yükümlülüğü getirir. yaşamın verimliliğinden yararlanan insan bunun karşılığını vermek zorundadır. gerçi bu zorunluluğun bir yaptırımı yoktur ama bir insanlık gereği olarak çıkar karşımıza. insanın kendini ödeme zorunluluğu, sadece yaşama değil topluma karşı da bir yükümlülüktür. insan tarihsel süreç içinde yaşadığının bedelini öğrendikten sonra gerçek insan olmuştur. bu bedel ise bir insani değer olarn üretim'le ödenir ancak. ister maddi, ister manevi olsun, "kültür" insanın kendini ödemede bulduğu en geçerli yol olmuştur. çünkü kültür bir ürün olarak yaşama eklenmiş insan demektir. kültür insanın yaşamla ödeşmesidir
işte insanın yaşam içindeki bu konumu ve bu konumdaki edimselliği onun öz değerlerinin belkemiğini oluşturur. salt almaya yani tüketmeye koşullanmış insan; kendi varlık nedenine yabancılaşmış, tarihsel sürecinden kopmuş, deyim yerindeyse şarampole yuvarlanmıştır. böyle bir insan yaşam için olduğu kadar, toplum için de marazi bir yaratığa dönüşür. kültür temeli zayıf olan ve kendi varlık nedeninin sorgulamaktan uzak, küçültülmüş ve her bakımdan yoksullaştırılmış olan ülkemiz insanı için böyle bir tehlike gündemdedir. her insanın bu tehlike karşısında kendini dürüst olarak sorgulaması gereği vardır.
bundan önce "insan kirlenmesi" başlıklı yazımda bu konuya toplumsal düzen açısından eğilmiş ve insan için tezgahlanan olmusuzlukları dile getirmiştim. bu yazıda ise söz konusu kirlenmenin insan boyutu üzerinde durmayı amaçlıyorum. çünkü insan kirlenmesi ya da insan aşınması adını ne koyarsanız koyun, bu çift yönlü bir sorundur. bu sorunu doğuran nedenlerin bir bölümü toplumsalsa, diğer bir bölümü bireyseldir. hatta bireysel olanları belki daha da önemlidir. çünkü insan bu nedenleri ortadan kaldırdığı oranda toplumsal olumsuzluklara direnebilir. bu bakımdan insanın kendini diri tutması çok önemlidir. insan kirlenmesinin toplumsal ve bireysel nedenleri sonuç olarak her ne kadar birbirini doğurursa da, bunlara karşı ayrı ayrı savaş vermek daha uygun düşer. bir yerden başlamak bakımından önceliği bireysel nedenlere vermek akılcı olacaktır kanısındayım.
şunu hemen belirteyim ki birey açısından, insanın kendine yabancılaşmasının en etkin panzehiri, elden geldiğince üretken olmanın yanı sıra "okumak"tır. aslına bakarsanız okumak da bir çeşit duygu ve düşünce üretimidir. özellikle edebiyat okumak, insanın duygu ve düşünce yapısını berkiterek her türlü yabacılaşmaya karşı bir kalkan oluşturur. çünkü edebiyat, insanların duygu dünyalarını duygudaşlık yoluyla birleştirerek, evrensel konumda insanı insana bağlayan bir etkinliktir. ayrıca bu etkinlik binlerce yıllık bir yaşam birikimini de kendinde taşır. insanın altmış yıllık ortalama ömrünün, insan insana eklenmedikçe hiçbir anlam ifade etmeyeceği düşünülecek olursa, edebiyatın bütünleştirici etkinliği dahrıdazanır.
öyleyse toplum olarak bir okuma seferberliği başlatmanın tam sırasıdır diyorum.
(aydınlık, 11 temmuz 1993)
*
edit: o referans gosterdigi, "insan kirlenmesi" baslikli, yazisi icin; (bkz: #8534051)
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap