16 entry daha
  • sözlüğe ilk girdiğimden bu yana bu kelimeyi tanımlayasım var. zira herkesden çok anlamlandıran iki kişiden biriyim. diğerine * bıraksak tanımlamayı, duygusuzdur biraz (babam ve oğlum'da bile ağlamadı daha ne olsun) beceremez. bana da bir türlü denk gelmedi. şimdi madem keke'm lulla sözlüğe gelmiş, ben de bu gece ilk kez keke türküsünün kürtçesini ele geçirmişim, dinliyorum inceden, neden yazmayayım dedim.

    efenim keke biliyorsunuz servet kocakaya'nın en ünlü türküsü. süper bir türkü olmasa da hayatımın en anlamlı türkülerinden birisi.

    efenim yeni yazdığım bir entryde de belirtmiş olduğum gibi (bkz: #11975302) üniversite yıllarında biz üç kişiydik. lulla, ben ve ayfer. üçlünün ayrıntılarına girmeyeceğim. şu anın özneleri ben ve lulla. diğer entryde dediğim gibi ayfer dışarıda kalamıyordu. ben acayip rahattım. lulla ise yurtta kalıyordu. yani lulla ile ben hep beraber olabiliyorduk. okulda zaten beraberdik. akşamları ise, kimi zaman bizde, kimi zaman onun yurdunda kimi zaman ise arkadaşlarda ama hep beraberdik. neredeyse 7/24.

    biz hayatın her anını paylaşan dostlardandık bir de (hala öyleyiz yüce mevlama çok şükür) parayı, sevgiyi, arkadaşlıkları, dedikoduyu, kavgayı, eylemi, korteji, dostu, düşmanı. geçen gün desperate housewives'da şöyle bir cümle kullandı gaby; "biz dostuz, dostlar herşeyi paylaşır düşmanları bile. ben küsüyorsam siz de küseceksiniz." ne mutlu bize ki, bunu söylemeye bile gerek kalmadan böyle hissedip, böyle yaşıyorduk.

    ayfer'lerde düzenlediğimiz şarap gecelerinin birinde, bir kaset çıkardı ayfer. servet kocakaya keke albümü. kaset bozuktu. ama ne talih ki, öyle bir bozukluk ki bu, servet kocakaya'nın sesi suavi gibi çıkıyor!!! dünyada bir tek bize nasip olmak üzere, suavi'nin sesinden servet kocakaya şarkıları, türküleri dinliyoruz. yabanım, zor günler, olmamalı, ölürüm... ama en çok keke. duyduk ki birinden, keke; dost, arkadaş, kanka anlamına geliyormuş . hangimiz ilk söyledi hatırlamıyorum, muhtemelen benimdir böyle cinslikleri ben düşünürüm genelde, "keke olalım" dedi birimiz bir gün. ötekimiz de atladı tabii. o günden beridir birbirimize keke diye hitap ettik daha çok. telefonlarımızda "keke" diye kayıtlıyız. kekelik diye bir müessese yaratıp içini doldurduk güzelce. dosttan, yoldaştan, kankadan, kardeşden öte şahane bir müessese. suavi'nin sesinden marşımız bilem vardı!!! ta ki ben o kasedi kaybedene kadar. tarih sayfalarında suçum büyük. suavi sesinden servet kocakaya şarkılarının tek örneğini kaybettim. [gerçi hafızamın zayıflığını kullanıp sen kaybettin de diyor olabilirler, emin değilim hala benim kaybettiğimden :) ]

    sonra yıllar geçti gel keke git keke. bir gün duyduk ki, keke aslında daha çok "kirve" manasında kullanılırmış doğuda!!!! öyle bir yıkıldık ki sormayın. yıllarca birbirimize kirve mi demiştik???? yıkıntıları toplamamız 10 saniye sürdü. "aman be" dedik, arkadaş, dost olarak bildik biz, öyle doldurduk altını. hem o anlama da geliyormuş, kirve de olsa ne çıkar" dedik. tamam bir üç saniye falan birbirimize baktık inceden, "demesek mi artık lan" diye. ama dile bile getirmedik, topladık kendimizi hemen.

    özel insanlar, özel şeyleri hakederler. dünyada kimsenin sahip olmadığı, özel yaratılmış sıfatına sahip kekem, lulla, gerekirse oğlun olduğunda kirvesi olup kekeliği katmerleriz bile be, ha ne dersin???

    keke heval, keke bawemın...
25 entry daha
hesabın var mı? giriş yap