1 entry daha
  • bir edip cansever şiiri.
    "adam yayınları" - "şairin seyir defteri 1" - "sonrası kalır"

    sulanmış caddelere bakıyoruz: bugünün ikindisi
    buğular içinde yüzüyor ağaçlar
    sarı bir kedi yalanıyor uzun uzun
    ayaklarını gererek
    pespembe ayaklarının dibi
    ve güneş ufak ufak damlıyor üstümüze
    güneş ufak ufak damladıkça da
    yeni yıkanmış bir taşlık görünüyor aralık bir kapıdan
    boynunu uzatarak
    yeni yıkanmış her taşlığın sonu: göze bakmak
    biz güzü istemiyoruz, ama yaz dursun
    bir gündüzü eğirelim, diyoruz, eğrilmiş bir gündüzün sonu
    değil mi hayatın iplikleri, dokusu
    ama yaz dursun, öyle bir dursun ki yaz
    çiçekler ağaçlarda kalsın, uçurtmalar göklerde
    haziran temmuz ağustos
    birbirine sokulsun
    ne olur bu böyle olsun
    geçmesin, geçmesin onlarsız bir yaz
    açsın sıcak kollarını özlemlerine
    beklesin dursun.

    özlem ki bir başkasının özlemine tutkunluksa
    bir yerde hep aynı şeyi özlüyoruz
    ayaklarımız karıncalanıyor büsbütün
    büyük ayaklarımız, küçük ayaklarımız, ayaklığını yitirmiş ayaklarımız
    kanıyla ölçüüyor besbelli, kendi kanıyla
    kör karanlıkta, bir ayak büyüklüğünde kan
    iki ayak büyüklüğünde, üç ayak büyüklüğünde, ayak dizileri halinde
    ıslak betonların üstünden denize dökülüyor
    bir çavlan, bir şelale gibi coşarak değil
    usulca sessiz
    kıpkırmızı ve iniltiyle
    demek oluyor ki sarışın bir çocuğun ayaklarıdır deniz
    terlemiş yüzü, ıslanmış saçlarıdır
    ve demek oluyor ki; suçtur bir çocuğun olmak
    suçtur daha başka şeyler gibi
    ve düşün bir de, ya bütün o çocuklar seninse
    ister doğu beyazıtta karlar içinde büyüsün
    ister bir düzlükte tatvandan vana doğru
    ve isterse izmirin tenha bir semtinde
    kim ne derse desin, suçtur çocuğun olmak
    akarsuyunu kendi, denizini kendi yaratan bir çocuğun
    gittikçe kararan o kırmızılıktan
    ki biraz sonra paçaları kıvrık adamların
    çeşme suyuyla yıkayacakları
    su
    sağıtılmış gibi düşecektir gündüzün saydamlığından
    su
    utanmış gibi kayıp gidecektir
    geceyle gündüzün olmadığı bir zamandan.

    sulanmış ağaçlara bakıyoruz, bugünün ikindisi
    buğular içinde yüzüyor ağaçlar
    saat on haberlerini dinliyoruz
    alıştık, bütün haberleri dinliyoruz zaten
    önümüzdeki bir bardak su bile öyle derin ki
    dalıp dalıp gidiyoruz suya
    bakıyoruz da kocaman bir yıkıntı duvardaki çivi deliği
    ve ellerimiz masa örtüsünün püsküllerinde
    kapı tokmağı, çaydanlık
    divan örtüsündeki leke
    yerlerde kitaplar, gazeteler
    pencere camındaki çatlak
    pencere camından ufak ufak damlayan güneş
    ve en önemlisi konuştuklarımız
    değişen çizgiler yüzümüzdeki
    fincanı tutarken titremesi ellerimizin
    yani hayatın dokusunda ne varsa
    yeniden yaşıyor, yeniden kullanıyoruz sanki.

    özlem ki tutkunluktur bir başkasının özlemine
    dalgalı camın ardında büyüyerekten
    bir çocuk hızla geçiyor bisikletiyle.
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap