10 entry daha
  • bu ulkede pek cok kisinin bekledigi bir karari on yil sonra alabilen sahane adam. kararin mehmet tarhan icin acilen emsal olmasini diliyoruz...
    asagida osi'nin, avukati hulya av. hülya üçpınar'ın ve cagdas hukukcular derneginin basin aciklamalari var. bir mailden copy paste, tarihe not dusmek icin...

    basına ve kamuoyuna
    izmir, 26.01.2006
    av.hülya üçpınar

    osman murat ülke, 1 eylül 1995 tarihinde başkanı olduğu izmir savaş karşıtları derneğinde gerçekleştirdiği basın toplantısında vicdani retçi olduğunu bu nedenle ölmeyi ve öldürmeyi vaaz eden hiçbir kuruma hizmet etmeyeceğini dolayısı ile de askerlik hizmetini yapmayı reddettiğini belirterek çağrı evraklarını yakmıştır.

    yaklaşık bir yıl kadar sonra tutuklanarak önce mamak askeri ceza evine kapatılmış daha sonra bilecik jandarma komutanlığına bağlı olan 9.alay’a sevk edilmiştir. burada askeri üniforma giymeyi ret eden müvekkilim osman murat ülke fasılalar ile kaldığı cezaevinden 1999 şubatında çıkmıştır. bu süreç içersinde askeri üniforma giymeyi reddetmesinden dolayı 8 defa “emre itaatsizlikte ısrar” gerekçesiyle, yaptığı açıklamadan dolayı bir kez halkı askerlikten soğuttuğu; alayına katılmaması nedeniyle de 2 defa firar gerekçesiyle mahkum edilmiştir. toplam 701 gün hapis yatmıştır.

    osman murat ülke’nin, şiddet karşıtı ve anti militarist bir motivasyonla geliştirdiği vicdani reddi nedeniyle sürekli olarak cezaya çarptırılması ve bu cezalandırma döngüsünün sonlanacağına dair herhangi bir gelişmenin olmaması, cezaevinden çıktıktan sonra dahi bu ceza tehdidinin sürecek ve tüm yaşamını etkileyecek olmasından yola çıkarak avrupa insan hakları mahkemesine bir başvuru yapılmıştır. dilekçe ingiliz meslekdaşlarla birlikte hazırlanmış 22 ocak 1997 tarihinde avrupa insan hakları mahkemesine başvurulmuştur. başvuru, sözleşmenin 3 (işkence ve kötü muamele yasağı), 5 (kişi güvenliği ve özgürlüğü), 8 (bireysel yaşama saygı) ve 9 (düşünce, vidan ve din özgürlüğü) maddelerinin ihlal edildiğine dayandırılmıştır.

    dokuz yıllık bir yargılama sürecinin sonucunda aihm, 5 ocak 2006 tarihinde bir karara varmış ve 24 ocak günü de bu kararı açıklamıştır.

    karar, başvuruda belirtilen temel olguların ihlal edildiği saptamasını yapmaktadır. vicdani reddi neniyle maruz kaldığı cezaların ve ceza tehdidinin osman murat ülke’nin yaşamını bir bütün olarak etkilediği ve adeta “sivil bir ölüme” mahkum ettiği gerekçesiyle mahkeme, sözleşmenin 3.maddesinin ihlal edildiğine hükmetmiştir. başvuruda ileri sürülen tüm olguların bu madde altında incelenmiş olması nedeniyle diğer maddeler çerçevesinde incelenmesine ve bir karara varılmasına gerek görülmemiştir.

    kararda, osman murat ülke’nin kişisel olarak yaşadıkları üzerinden verilen 3.maddeye ilişkin ihlal kararı bu dava için kişisel sonuçlar doğurmakla birlikte, aynı zamanda tüm vicdani redçiler için emsal oluşturabilecek bir karardır. şimdiye değin vicdani redçilerin tümü osman murat ülke gibi aynı türdeki itaatsizlik filleri için tekrar tekrar cezalandırılmışlardır. avrupa insan hakları mahkemesi bir içtihat mahkemesidir ve tüm kararları taraf devletler için bağlayıcılık taşımaktadır. her dava kendi özel koşullarında değerlendirilmekle birlikte, kararlar benzer durumdaki her vaka için uygulanması gereken birer içtihat niteliğindedir.

    mahkeme ayrıca vermiş olduğu kararla ile türk mevzuatında vicdani veya dini sebeplerle askerliği reddedenler açısından herhangi özel bir hükmün bulunmadığı saptamasını yapmaktadır. vicdani redçiler şu ana değin, vicdani redlerinin sonuçları bakımından kovuşturmaya uğramışlardır. bu da çoğunlukla askeri ceza yasasının 87.maddesinde düzenlenen “emre itaatsizlikte ısrar” maddesidir. ancak askeri ceza yasasından ibaret olan mevcut yasal çerçeve bireyin vicdan, kanaat ve inançları nedeniyle askerlik yapmayı reddetmesinden kaynaklanacak durumları karşılamak açısından yeterli değildir. aksine kişinin reddetme direncini ve kararlılığını kırma amacıyla onun entelektüel kişiliğinin ezilmesine, aşağılanmasına, alçaltıcı nitelikte korku ve tedirginlik hislerinin doğmasına yol açmaktadır. mahkeme, bu durumun demokratik bir toplumdaki cezalandırma rejimi ile bağdaşmaz olduğuna karar vermiştir.

    vicdani ret, düşünce ve inanç özgürlüğün bir tezahürü ve temel bir haktır. maalesef aihs’inde yeterine açıklık kazandırılmamış olan vicdani ret konusu devletlerin inisiyatifine bırakılmıştır. hakkın kavramsal içeriğinin somutlaştırılarak kullanımına işlerlik kazandırılması bakımından kararın 9. madde açısından yeniden irdelenmesi gerekmektedir. bu bakımdan, tarafların üç ay içinde başvuru hakkı olan büyük daireye itiraz edilecek ve 9.madde yönünden inceleme yapılması talep edilecektir.

    ancak, büyük dairenin 9.madde bağlamında inceleme yapıp yapmaması vicdani reddin bir insan hakkı olduğunu gerçeğini değiştirmemektedir. bu noktada, silahlı hizmeti veya savaşmayı ve savaş için eğitilmeyi reddetme suç olmaktan çıkarılması vicdani reddin temel bir hak olarak kabul edilmesi, konuyla ilgili yasal düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.

    karar uyarınca şu anda cezaevinde bulunan mehmet tahran ve diğer vicdani redçilerin mağduriyetleri giderilmeli ve yeni kovuşturmalara maruz kalmamalıdırlar.
    --------------------------

    osman murat ülke’nin aihm kararına ilişkin basın açıklaması
    26.01.2006
    iyi günler,

    bugün ulaştığımız nokta çok uzun bir sürecin ürünü. vicdani ret kararımı 1992 yılında verdim ve aynı yılın sonunda savaş karşıtları derneği’nin kuruluş çalışmalarına katıldım. izleyen yıllarda arkadaşlarımla beraber türkiye’deki sosyal ve politik yaşamın demilitarize edilmesi için yoğun ve çok boyutlu bir çabanın içinde oldum. vicdani reddimi açıklama sırası ise 1996’da geldi ve bir sene iki ay sonra hakkımda tutuklama kararı uygulamaya kondu. karakola kendim gittim ve tutuklandım. 1997 ve 1999 yılları arasında iki kez serbest kaldım ve her seferinde kendi ayağımla birliğe değil, ama mahkemeye gittim. bu yolla bir kaçak olmadığımı, meseleden kaçınmadığımı, aksine onunla yüzleşmek niyetinde olduğumu ortaya koydum.

    benim için vicdani ret her zaman kendi kimliğime, karakterime ve kanaatlerime sadık kalmamın olmazsa olmaz koşulu oldu. benim genel çoğunluğa göre marjinal ve hayalci bulunacak olan tespit ve görüşlerime göre, insanın temel aidiyeti insanlığın bütününedir ve buna karşı oluşmuş kurumlara itaat borçlu değildir. hatta emir-itaat ilişkisini başlı başına mücadele edilmesi gereken bir olgu olarak görüyorum. ancak şu anda bunları tartışacak değiliz; ben sadece motivasyonumla ilgili kısa bir not düşmek istedim.

    bugün burada toplanmamıza neden olan avrupa insan hakları mahkemesi’nin kararı, türkiye medyasında şu ana dek uçlaştırılarak ve sansasyon yaratma refleksiyle ele alındı. türkiye şu anda bir yol ayrımında bulunuyor. vicdani ret olgusunu, bu olgunun toplumsal düzen içindeki işlevlerini ve bunlarla birlikte yol ayrımını gündeme getiren aihm kararını soğukkanlı bir biçimde yorumlamak gerekir.

    avrupa insan hakları mahkemesi aihs’nin 3. maddesini önceleyerek ortada genel hukuk prensipleri açısından bir sorun olduğunu ortaya koymuştur. buna göre suç ile ceza orantılı olmak durumundadır ve her fiilin ancak tek bir müeyyidesi olabilir. bu noktaya özellikle dikkat çekmek istiyorum. tartışma henüz vicdani redde gelmeden tosladığımız ilk nokta budur. devlet, mevcut yasal çerçevesiyle zorunlu askerliğe vicdani temellerde karşı çıkan bireyleri yargılayacak araçlara sahip değil. dolayısıyla tartışmayı hemen “zorunlu askerlik kalkıyor mu?”, “aihm’in kararı türkiye’yi kaosa mı sürükleyecek” vb. minvallere çekmek kafa karıştırmaktan başka bir işe yaramıyor. herhalde yetkililer ve hukukçular, suç addettikleri bir fiil için insanları tekrar tekrar yargılamanın ve onları ömür boyu sürecek bir kısırdöngüye sokmanın evrensel kabul gören hukuk nosyonlarına uygun düşmediğini kabul edeceklerdir. aihm’in söylediği de budur. aihm bu noktadan hareketle türkiye’ye yön gösteriyor ve birincisi askeri mevzuat ile sorunun çözülemeyeceğini ve ikincisi, askerliği vicdani temelde reddedenlere yönelik özel düzenlemelerin getirilmesi gerektiğine dikkat çekiyor. bundan ne fazlası, ne de azı.

    aihm, bu karar ile, vicdani reddin yasalarda ne biçimde karşılık bulacağına ilişkin bir yol haritası çizmemiş, ancak yön göstermiştir. ben kuşkusuz mahkemenin vicdan ve din özgürlüğüne ilişkin 9. maddeden bir hükme varmasını tercih ederdim ve avukatlarımla yapacağım değerlendirmeler sonucu itirazda da bulunabilirim. diğer yandan devletin de itirazda bulunacağı mutlak gibi. yani bu süreç burada bitmedi ve tartışmanın farklı düzlemleri zamanla açılacak ve oturacaktır.

    ancak devlete şu an bulunduğumuz nokta ile ilgili söylemek istediğim bir şey var: vicdani retçilere emre itaatsizlik eden askerler muamelesi yapmaktan acilen vazgeçilmelidir. bu tutamayacakları bir mevzidir. “düşman avrupalı”, “vatan haini kansızlar” vb. hamasetler türkiye’nin kendisine ve bu ülkede yaşayan gençlere kendi eliyle verdiği zararı gölgeleyemez. şu an sivas askeri cezaevi’nde çok ağır koşullarda tutulan ve bundan dolayı sağlığı da tehdit altında olan vicdani retçi mehmet tarhan için acilen adım atılmalı. sorunu ertelemek ve mehmet tarhan’a gereksiz yere eziyet etmenin türkiye’ye bir bütün olarak kaybettireceği çok açık. mehmet tarhan şu ana dek yaşadıklarıyla aihm’de açacağı bir davayı kazanmayı garantiledi bile. zararı büyütmemek yetkililerin elinde.

    benzer biçimde kendi özel hayatım açısından da bu kararın sonuçlarını görmeyi talep ediyorum. birçok gazetenin sunduğunun aksine bu geçtiğimiz yıllarda kaçak yaşamadım. kendi hayatımı sürdürdüm, insan hakları alanındaki çalışmalara elimden geldiğince katıldım. beni bulmak isteyecek bir devlet için aslında hep göz önündeydim. diğer yandan resmi kayıtlarda görünmemeyi tercih ettim, çünkü “kazara” veya “tesadüfen” alınmayı da anlamlı bulmadım. ben kendi duruşumu çok kez kendi ayağımla mahkemelere giderek ve bunun için cezaevinin yanı sıra kışlada geçen zamanlarla beraber hayatımdan iki yılı vererek kanıtladım. bazı gazetelerin internet sayfalarında yayınlanan okur mektuplarında vicdani retçiliğin korkaklıkla eş tutulduğunu görüyorum. nasıl bir korkak kendisini, onu koruyacak yasal düzenlemelerin yokluğunda, göz göre göre türkiye’nin en güçlü kurumunun ellerine teslim eder, işkence ve kötü muameleyi göze alır? kısacası, ben üstüme düşeni yaptım ve artık ailem ve kendim için güvenlik ve rahatça düzenleyebileceğim bir hayat talep ediyorum. bilhassa ciddi sağlık sorunları olan babamın daha fazla rahatsız edilmemesini altını kalın kalın çizerek talep ediyorum. babam sürekli olarak taciz edilmeyi kaldırabilecek durumda değil ve kesinlikle hak etmiyor.

    bundan sonraki süreci hep beraber göreceğiz. birçok kez söylendiği gibi yasal süreç de bitmiş değil. geldiğiniz için teşekkür ederim.

    osman murat ülke

    -----------------------------------------------------------------

    çağdaş hukukçular derneği izmir şubesi basın açıklaması

    basina ve kamuoyuna

    geçtiğimiz salı günü (24.01.2006) avrupa insan hakları mahkemesi türkiye ile ilgili önemli bir konuda karar verdi.

    karar kısaca, vicdani ret hakkını kullanan kişilerin iç hukuktaki kısır döngüye dönüşen yargılanmaları, tutuklanmaları, mahkum edilmeleri ve takip edilmelerini sözleşmenin 3. maddesi bağlamında “onur kırıcı muamele” olarak değerlendirmektedir. aynı karar ile, türkiye’de vicdani ret hakkının kullanılmasını düzenleyen bir yasanın olmadığı, buna yönelik düzenleme yapmak gerektiği de belirtilmekte, vicdani ret hakkı karşısında uygulanan yöntemin insan haklarına dayalı hukuk devletinde meşru kabul edilemeyeceğini belirlemektedir.

    bu karardan hemen sonra değerlendirme yapan bürokrasi cephesi, kararın vicdani ret hakkı ile doğrudan bir ilgisi olmadığı ve türkiye’nin özgün koşullarına yönelik manipüle edici değerlendirmeleri ile kamuoyu yaratma sürecine girmişlerdir. olayların çözümüne yönelik akıl yürütmeler ve çabalar, kurumlar ve durumlar kutsanarak engellenmek istenmektedir.

    bir görevin kutsiyetinden bahsedenlerin çoğunlukla bu görevi zorunlu şekilde yerine getiren kişiler değil, profesyoneller olduğu yani iş karşılığı para alanlar olduğu dikkate değerdir.

    avrupa insan hakları mahkemesi bu yönde bir karar vermiş olmasaydı bile, türkiye’nin bu konuda bir düzenleme yapması kaçınılmaz ve zorunluydu.

    karar bağlamında sadece vicdani ret hakkının değil aynı zamanda askeri yargının ve askeri mevzuatın da tartışılması zorunludur. silah, mühimmat, örgütlenme ve stratejik işbirliği bakımından batıdaki ordularla ve askeri kuruluşlarla sıkı işbirliği ve alışveriş içinde olan askeri ve sivil otoritenin, askeri yükümlüğe dair kuralların standartlaştırılması ve bu hizmete tabi tutulan yurttaşların temel haklarının tanınması ve kullandırılması yönündeki talep ve isteklere, türkiye’nin özgün koşullarından bahsederek karşı çıkmaları çelişki yaratmaktadır ve samimi değildir. vicdani ret hakkına karşı çıkılması, askeri gereklerle değil ancak askerileşmiş topluma ihtiyaç duyulması ile açıklanabilir.

    türkiye cumhuriyeti devleti, avrupa insan hakları mahkemesi kararında da değinildiği gibi bir an önce vicdani ret hakkını tanımalı ve bu yönde yasal düzenleme yapmalıdır.

    yine, halihazırda askeri mahkemelerde yargılanmakta olan asker kaçağı, bakaya, firar ve benzeri askeri yükümlülükten kaçınma ile ilgili kişilerin davaları derhal durdurulmalı ve tutuklu ve hükümlü olanlar serbest bırakılmalıdır.

    bu bağlamda, tutuklu olarak yargılanan ve beden bütünlüğü ihlal edilmek istenen vicdani retçi mehmet tarhan bir ilk adım olarak derhal ve koşulsuz serbest bırakılmalıdır.

    her ne kadar mahkeme olarak anılsalar da, gerek hakimlik teminatı, gerekse disiplin ve usul uygulamaları bakımından olağan yargıdan ayrılan ve çoğunlukla askeri disiplinin ve hiyerarşinin uzantısı bir görüntü arzeden askeri mahkemelerin görevi sadece askeri disiplin işleri ile sınırlandırılmalıdır.

    sivil kişilerin ve sivil suçların askeri mahkemelerde yargılanmasına son verilmeli, askeri ceza kanunu değiştirilmeli ve ceza muhakemesi kanunu ile diğer insan haklarına dair usul hükümleri bu mahkemelerde de eksiksiz uygulanmalıdır.

    tutukevi olarak kullanılan ve her tür denetimin dışında tutulan askeri cezaevleri kapatılmalıdır.

    cumhuriyet savcıları, askeri yetkililerin konusu suç olan açıklamaları karşısında gerekli özeni göstererek soruşturma açmalıdır.

    kuşkusuz üç darbe yaşamış olan ve her darbeden sonra biraz daha militarize edilen herkesin bu konuda söyleyecek bir şeyi vardır ve olmalıdır.

    emir komuta zinciri içinde gerçekleştirilen her öldürmenin cinayet olduğunu ve bir halk için “kutsal” olan ordunun diğer bir halkın düşmanı ve canisi olduğunu anımsatmak isteriz. aslında kutsanan birey, insanlık ya da toplum değil; öldüren otoritenin kendisidir.

    saygılarımızla. 26.01.2006

    çağdaş hukukçular derneği

    izmir şubesi
15 entry daha
hesabın var mı? giriş yap