180 entry daha
  • not: bu yazı seinfeld'e karşı büyük bir sevgi ve saygının ürünüdür.

    george: burs vermek için tüm bu ufak haylazlarla görüşüyorum.. en sonunda steven koran diye bi çocuk içeri girdi; sıradan biri, spordan hoşlanıyor, televizyon izliyor..
    jerry: zeki mi?
    george: okuma yazma biliyor. ve bir kitabı baştan sona okumanın bir şey ifade etmediğini de biliyor. bir de şunu dinle; mimar olmak istiyor.
    jerry: hey! aynı senin de mimar taklidi yaptığın gibi.
    george: evet...... az bir yol göstermeyle, steven koren benim isteyip de yapamadığım her şeyi gerçekleştirecek... bu benim rüyam jerry.
    jerry: ben de dün gece bir rüya gördüm ve rüyamda bir hamburger beni yiyordu!!

    seinfeld'in televizyon tarihinin en zeki dizisi olarak anılmasının pek çok nedeni vardır. karakterler, konular, diyaloglar, karakterlerin ayrı konular içinden çıkıp en sonunda bir şekilde birbirine bağlanan ortak bir sonuca gelmeleri, konu ne olursa olsun saçma, alakasız ve tam anlamıyla “geyik” denebilecek konular hakkında ciddi bir şekilde tartışmaları...

    kanımca tüm bu özellikler arasında başı çeken; karakterlerin benzersizliği ve birbirlerinden çok farklı oluşlarıdır. dört karakter de; herhangi başka bir dizide başrol oynayacak kadar renkli, özellikli ve benzersiz karakterlerdir. dört başrollü bir dizi olarak seinfeld'de; jerry'nin aslında bir aktör olmamasını göz önünde bulundurduğumuzda, kalan üç karakterin gerçekten de olağanüstü düzeyde bir aktörlük ile canlandırılmaları söz konusudur. bir dizideki en önemli unsur olan ve izleyiciyi diziye bağlama konusunda en önemli adım olarak bilinen “karakterlerin ilgi çekici olması” konusunda, daha baştan 4-0 önde başlar seinfeld. george'un da nbc çalışanlarına dediği gibi:

    george: hikaye eğlencenin temelidir. çok iyi bir hikayeniz olmalı. aksi takdirde bu sadece masturbasyon olur.
    nbc başkanı: ve insanlar da karakterlerden hoşlanmalı.
    george: hoşlanmak mı? hoşlanmayı unutun. sevmeli! insanlar karakterleri çok sevmeli. yoksa niye bunu izlesinler ki?
    jerry: izlemezler.
    george: izlerler mi?
    jerry: izlenmez!

    isterseniz önce olayın başına, seinfeld'in doğuşuna gidelim...
    ilk kez 6 mayıs 1981'de tonight show'a çıkarak stand-up yapan jerry seinfeld; o geceki performansıyla büyük dikkat çekmişti ve o dönemin televizyon yöneticileri, günün birinde jerry'nin bir televizyon şovu yapacağı konusunda aralarında iddiaya girmeye başlamışlardı bile. ve çok geçmeden, o günlerde jerry ile yakın arkadaş olan larry david'e –ki kendisi saturday night live'da da bir yıl çalışmıştı- jerry ile bir dizi yapması konusunda teklif gelmişti. bunu kabul eden larry ve jerry; seinfeld'in doğusuşunun “lee's market” adlı koreli bir markette başladığını söylüyorlar.
    markette dolaşan ikili, satılan ürünler hakkında espriler yapmaya başlamışlar ve ardından jerry, yapacakları dizinin de böyle olması gerektiğini larry'ye söylemiş. normal günlük hayatta olan biten ufak detaylar hakkında espriler, başka dizilerde olmayan tarzda, fazlaca günlük diyaloglar. bunu “the pitch” adlı bölümde jerry ve george'un kafede otururken yaptıkları şu sohbette de görebiliyoruz ki, bu diyalog tam anlamıyla bir seinfeld özetidir.

    george: bizim dizi işi ne oldu? bir fikir buldun mu?
    jerry: hayır, hiç bir şey.
    george: ....................masada niye salsa yok?
    jerry: salsayı ne yapacaksın ki?
    george: salsa şu anda amerika'daki bir numaralı sostur.
    jerry: neden biliyor musun? çünkü insanlar "salsa" demeyi seviyor. “pardon salsanız var mı?" "daha çok salsa istiyorum." "salsa nerede? salsa yok mu?"
    george: ispanyol biri için “seltzer” isteyip de “salsa” gelmemesi imkansızdır. "seltzer istiyorum, salsa değil!"
    jerry: "seltzer ile salsanın farkını bilmiyor musunuz? salsanın ardından seltzer alırsınız!"
    george: ..........işte bizim dizi de böyle olmalı. bu tarz bir şey olmalı.
    jerry: ne?
    george: bu işte. sadece sohbet.
    jerry: evet tabi.
    george: çok ciddiyim. bence bu iyi bir fikir.
    jerry: sadece sohbet mi? dizi ne hakkında?
    george: hiçbir şey hakkında.
    jerry: hikaye yok mu?
    george: hayır, hikayeyi boşver.
    jerry: bir hikayenin olması gerek.
    george: kim demiş onu? hani şu çin restoranında masa için beklediğimiz günü hatırlıyor musun? o bir tv şovu olmalı.
    jerry: peki karakterler kimler?
    george: ben bir karakter olabilirim.
    jerry: sen mi?
    george: evet. bir karakteri benim üzerime kurarsın.
    jerry: yani şovda, george costanza adlı bir karakter olacak?
    george: evet. bunda bir sorun mu var ki? ben bir karakterim. insanlar bana "çok ilginç bir karaktersin” diyorlar.
    jerry: başka kimler var?
    george: elaine bir karakter olabilir.. kramer olabilir..
    jerry: bak işte o olabilir.... yani tanıdığım herkes şovda bir karekter olacak.
    george: evet.
    jerry: ve hiçbir şey hakkında?
    george: tamamen hiçbir şey.
    jerry: yani diyorsun ki; nbc'ye gideceğim ve hiçbir şey hakkında bir dizi için fikirlerim olduğunu söyleyeceğim.
    george: biz nbc'ye gideceğiz.
    jerry: "biz"? sen ne zamandan beri yazarsın ki?
    george: yazar mı? bir televizyon dizisinden bahsediyoruz.
    jerry: benimle nbc'ye gelmek mi istiyorsun?
    george: evet. bence bir şeyler bulduk.
    jerry: ne bulduk?
    george: bir fikir.
    jerry: ne fikri?
    george: şov için bir fikir.
    jerry: fikir nedir hala bilmiyorum!!
    george: hiçbir şey hakkında bir dizi.
    jerry: peki.
    george: herkes bişeyler yapıyor, biz hiçbir şey yapmayacağız.
    jerry: yani nbc'ye gidip hiçbir şey hakkında bir dizi için fikirlerimiz olduğunu söyleyeceğiz.
    george: kesinlikle.
    jerry: "şovunuz neyle ilgili?" diyecekler, ben de “hiçbir şeyle." diyeceğim.
    george: al işte. .
    jerry: sanırım bir şeyler yakaladık..

    ilk başlarda seinfeld'in doksan dakikalık haftalık bir program olması planlanmış ancak bunun iyi olmayacağını düşünen jerry, yirmi dakikalık ya da en fazla yarım saatlik bir program düşünmekteymiş. ardından larry ve jerry nbc'ye giderek kafalarındaki projeyi anlatmışlar, nbc patronlarına meydan okuyarak projeyi asla değiştirmeyeceklerini söylemişler. (aslında kimse “değiştirmeliyiz” dememiş olsa da) ve bir şekilde bu ikiliden etkilenen nbc yönetimi, onlarla bir pilot program çekmeye karar vermiş. (ki bu olayın aynısı seinfeld dizisinde de işlenmiştir.)
    jerry dışında kalan karakterlerin bulunması da bir başka olay. o zaman bir komedi dizisi olan “er” (acil sevis) dizisinde rol alan jason alexander seçmelere çağırılmış. larry david o anı şöyle anlatıyor:
    “sete gelmişti. keldi, biraz kiloluydu, gözlüklüydü ve bir tabureye oturmuş repliğini çalışıyordu. ona baktım ve başka hiç bir dizide olamayacak kadar gerçek bir karakter gördüm. “durun!” diye bağırdım ve “tamam.. aradığımız kişiyi bulduk. seçmeler bitti.” dedim.
    kramer'ın olaya girişi ise daha farklıydı. kramer'in adı önceleri kessler olarak düşünülüyordu ancak larry david'in gerçek hayattaki komşusu kenny kramer'dan etkilenerek (ki bu kişi görünüş olarak da kramer'a benzemektedir.) kramer karakterini yaratmıştır. o dönemde jay leno ile şovlarda skeçler yapan michael richards; seinfeld seçmelerin gelmiş ve tüm ekibi büyülemişti. set ekibi ve nbc yönetimi o kadar etkilenmişti ki, michael richards'ın ardından seçmeler sona ermişti, başkası denenmemişti bile.

    5 temmuz 1989'da yayınlanan ilk pilot program hakkindaki nbc raporları pek de iç açıcı değildi. pilot bölüm “zayıf” bulunmuştu. o dönemde gidilen fox kanalı ise –ki dönemin en güçlü kanalıydı- seinfeld'i istememişti. hatta george'u oynayan jason'ın o dönemdeki düşünceleri bile, şovun bir işe yaramayacağı yönündeydi. ancak bazı nbc yöneticileri, pilotu beğenmişti ve devam etmesini istiyorlardı. bunun sonucunda da seinfeld için dört bölüm çekilmesine karar verildi. seinfeld o kadar alışılmadık bir pilotla başlamıştı ki, sadece dört bölümlük bir anlaşma yapılmıştı. bu; dünya televizyon tarihinin en kısa dizi anlaşmasıydı. şova olan güvensizlik bu kadar ortadaydı.
    ardından diziye bir de kadın oyuncunun dahil edilmesi düşünüldü ve pek çok insan denendi. en sonunda larry'nin snl'den tanıdığı julia louis dreyfus'ta karar kılındı ve yine, julia'dan sonra seçmeler bitti. başkası denenmedi. julia ise o sıralarda bu projeden pek de emin değilmiş ve “acaba bu benim için iyi bir proje mi acaba?” diye bile düşünmüş.
    ardından dizinin ilk dört bölümü çekildi, beğenildi ve sonbahar sezonu için on üç yeni bölüm için anlaşıldı. bu sırada larry david diziden ilk istifasını etmişti aslında. bu noktada değinilmesi gereken önemli bir konu var. histerik, güvensiz ve dengesiz george karakteri, aslında larry david'in kendi kişiliğinden yararlanarak yarattığı bir karakterdir. dizide george ve jerry'nin nbc ile görüşmeye gittiği zaman george'un “jerry bunu yapamam, asla bu şovu yazmam, bunu beceremem” demesi aslında gerçektir ve larry david tarafından yapılmıştır.
    yeni anlaşılan on üç bölüm de larry david'in gözünü korkutmuştu. david'in o dönemdeki tepkisi “aman tanrım! bunu asla yapamam! nası olur da on üç bölüm çekmemi beklerler, bu saçmalık! çılgınlık bu! inanamıyorum! bu olay sandığımdan da büyük bir hal alıyor ve bundan ben sorumluyum! aman tanrım bunu asla beceremem! bunu nasıl yapacağım? yapamam! kesinlikle yapamam! bu delilik! kendimi nasıl bir belaya soktum!” şeklindeydi. bu tepkiyi okuduğunuzda aklınıza birisi geliyor mu? adı “g” harfiyle başlayan?

    artık her şey ortadaydı. on üç bölüm yapılacaktı ve dizinin tüm oyuncuları bundan memnundu. jerry seinfeld'in o zamanki düşüncesi: “on üç bölüm için anlaştık ve artık bizi kimse durduramaz.” şeklindeydi. yıl 1991'di. seinfeld'in yeni sezonunun ilk bölümünün gösterileceği çarşamba akşamı, tüm ekip heyecan içinde televizyon başında diziyi beklerken ve tüm amerika'nın bu diziyi izleyeceğini düşünürken, o gece beklenmedik bir şey oldu. amerika bağdat'ı bombaladı.
    dizinin yayınlanması da ertelendi doğal olarak. ancak daha sonraki günlerde dizi yayınlandı ve o on üç bölüm oldukça beğenildi.

    bu on üç bölüm içinde bir tanesinin, seinfeld ve tüm diziler tarihi açısından önemli bir yeri vardır. bu bölümün adı “ the chinese restaurant ”tır. bu bölümde jerry, elaine ve george gittikleri bir çin lokantasında masa beklemektedirler. olan sadece budur. üç kişi, oturup lokantadaki masalardan birinin boşalmasını beklerler ve aralarında sohbet ederler. bu da jerry ve larry'nin birlikte gittikleri bir çin lokantasında ikilinin başlarına gelen gerçek bir olaydır. larry'nin aklına gelen ise, bunu dizi olarak yapmanın ne kadar komik olacağı yönündedir. yirmi üç dakikalık dizi ve tam yirmi üç dakika süren “gerçek zamanlı bir bekleme”. ancak bunu televizyona koymak sanıldığı kadar kolay olmamıştır. dönemin nbc başkanı bu bölüm hakkında: “senaryoyu okudum ve inanamadım. anlayamadım. bu dizide hiçbir şey olmuyor! sadece üç kişi sohbet ederek yirmi üç dakika boyunca bir masanın boşalmasını bekliyor.” diyordu. nbc yönetimi şok içindeydi ve bu bölümün biraz fazla gerçek olduğu konusunda tartışmaya başlamışlardı. bu bölüm televizyon tarihinin en ekstrem dizi bölümü olarak nitelenmişti ve nbc'de ciddi tartışmalara yol açmıştı. nbc başkanı jerry ve larry'ye gidip “tamam bu komik ama bu şovda bir şeyler olması gerekmez mi? burada hiçbir şey olmuyor.” demişti. ancak sonuçta yönetim jerry'ye “bu fikre kesinlikle karşıyız. bu bölümün çekilmesini istemiyoruz ama gerçekten istiyorsanız, yapın.” demişti. işte bu, seinfeld'in gerçekleştirdiği ilk devrimdi. “hiçbir şey hakkındaki bir dizi” olmak, bu bölümle başlamıştı.

    dizinin ikinci büyük devriminin yaşandığı diğer bölüm ise “ the parking garage ” adlı bölümdü. bu bölümde, sette bir kat otoparkı kurulmuştu ve bölümde olan; dördünün yirmi üç dakika boyunca, kat otoparkının neresine park ettiklerini hatırlamadıkları arabalarını aramalarıydı. yirmi üç dakikalık “otoparkta araba arama” bölümü de, televizyon tarihinin en benzersiz ve devrimsel bir kaç bölümünden biriydi.
    bu sezonun ardından dizinin ikinci sezonu da bitti ve yeni bir anlaşma yapıldı. yirmi iki bölümlük yeni bir kontrata imza atan jerry ve larry; ardından gelen yıllar boyu izlenme oranlarını artırarak devam etti ve yıllar sonra 1998'de seinfeld bittiğinde, “the finale” adlı son bölüm; amerikan televizyon tarihinin en büyük reklam geliri ve %50'den büyük bir izlenme oranı ile (amerika'da var olan her iki televizyondan birinin seinfeld'i izlemesi demek ve bu hala kırılamayan bir rekordur. “the finale” adlı seinfeld'in son bölümü; dünya televizyon tarihinin en çok rating alan programıdır.) son buluyordu ve dokuz sezonluk bir devrim, böylece sonlanıyordu.

    - diziyle ilgili küçük bir not: new york'ta geçen dizide, jerry'nin evinin dış çekimi aslında los angeles'ta newhempshire avenue'deki bir binanın dıştan çekimidir ve jerry hayatı boyunca o eve bir kez dahi girmemiştir aslında.

    - diziyle ilgili daha küçük bir not: jerry, george, kramer ve elaine'in sürekli gittiği “monk's coffee shop”'un dış görünüşü olarak gözküken ve tabelasında sadece “restaurant” yazan yer aslında gerçekten new york'ta bulunan “tom's restaurant” adlı bir yerdir ve çekimin yapıldığı yerden tam 3000 mil uzaktadır.

    şimdi de biraz karakterlerden bahsedelim.
    karakterlerin derinliğine indiğimizde, her karakterde pek çok insanın kendinde gördüğü ancak fark etmediği kimi detayları yakalayabiliriz. şimdi de bu benzersiz karakterleri detaylı bir şekilde irdeleyelim.

    jerry seinfeld:
    seinfeld'de kullandığı çoğu espri, seksenlerde yaptığı stand up gösterilerinden alınmadır. örneğin e-mule'da bulunabilen "jerry seinfeld stand up confidential" filminde, 1987 yılındaki bir gösterisinde kullandığı tüm esprilerin, dizinin pek çok bölümünde de var olduğu görülebilir. dizideki jerry seinfeld diğer insanları pek umursamayan, çoğu zaman duyarsız denebilecek (that's a shame..) bir insandır. george gibi o da long island doğumludur. george'la aynı okulda okumuş, hatta onunla; beden dersi sırasında ipe tırmanan george'un kayıp üzerine düşmesi sonucu tanışmıştır.
    jerry'nin en komik yanı da az önce bahsettiğim bu duyarsızlığıdır aslında.
    jerry: “işte noel'in en sevdiğim tarafı bu.. muhtaç insanlara, benim dışımdaki insanlar tarafından yardım ediliyor.”
    dizideki jerry; her ne kadar belli etmese de kramer'i gerçekten çok sever. kramer'ın onun için her şeyi yapabileceğini bildiğinden, o da kramer zor bir duruma düştüğünde asla kayıtsız kalmaz.
    kimileri onu iyi rol yapamadığı için eleştirir. ancak zaten o da iyi bir oyuncu olmadığını belirtmektedir. seinfeld'de, neredeyse her sahnede, her repliğinde gülümsemesi zaten bunun bir kanıtıdır. seinfeld'in kamera arkası ve çekim hataları izlendiğinde de görüleceği üzere, çekimler sırasında deli gibi eğlenmektedir ve dizide izlediğimiz çoğu bölümde, çekim bittiği anda kopmaktadır. buna rağmen amerika'da en sevilen dizi oyuncusu dalında “people's choice” ödüllerini çok kez almışlığı vardır.

    jerry: “tabi muhtemelen kavga sonrasında bayağı iyi bir barışma seksi yapmışsınızdır.”
    george: “seks falan yapmadım.”
    jerry: “barışma seksi yapmadın mı? nasıl olur da barışma seksi yapmazsın? ciddi bir ilişkinin en güzel tarafıdır bu!”
    george: “barışma seksini unuttum.”
    jerry: “senin durumunda, barışma seksinden daha iyi yapabileceğin en iyi seks hapse girmen ve hapis ziyaretinde seks yapmantır”
    george: “evet, hapis ziyareti seksi... var böyle bir şey.”

    elaine benes:
    elaine marie benes... seinfeld'deki rolü ve bu rolün dizideki önemi düşünüldüğünde, elaine'i canlandıran julia louis dreyfus'un omuzlarındaki yük oldukça fazladır. birbirinden çok farklı ve dikkat çekici özelliklere sahip üç adamın arasındaki tek kadın olarak elaine; canlandırması oldukça zor bir karakterdir.

    elaine marie benes; eğitimini tufts'ta tamamlamış, maryland doğumlu, anne babası ayrı, önce pendant yayınevi'nde editör olarak, ardından da j. peterman kataloglarında tekst yazarı olarak çalışmış bir kadındır. iq'su 151 olan bir insandır. babası alton benes ünlü bir yazardır. turuncu renkten nefret eder ve asla turuncu giyecekler giyemez. sigaradan hiç hoşlanmaz. aynı zamanda kürk giyenlere karşı derin bir nefreti vardır. hayatta dayanamadığı en önemli şeylerden biri de çok sevdiği şeftalili şnapstır. aynı zamanda da köpekler tarafından da çok sevildiği söylenemez.

    dizinin geneline baktığımızda, elaine'in görünüş açısından dizinin değişen tek karakteri olduğunu görebiliriz. saçları ve giyim tarzı sürekli değişir.
    dizideki diğer karakterlerle olan ilişkilerine baktığımızda ise, elaine'in diğer üçü ile çok farklı konumlarda olduğunu görürüz.

    jerry düşünüldüğünde, eski sevgililer oldukları için en samimi olanlar bu ikisidir. birbirlerine sürekli laf sokmaya çalışmalarından tutun da, ateşli tartışmaları, kavgaları, hatta neredeyse küsmeleri bu samimiyet sonucu doğan olaylardır. ayrıntının kralına girmek istersek, jerry ve elaine'in sevgiliyken tam otuz yedi kez seviştiklerini bile söyleyebiliriz. ( the deal )
    george costanza ile olan ilişkisi başlarda oldukça mesafeliyken, zamanla bu mesafe kapanır ve onunla da jerry kadar samimi olur. birbirlerine yeri geldikçe laf sokarlar, bağırıp çağırırlar.
    kramer ile ise daha farklı bir ilişkisi vardır. elaine kramer'i çok sever ama çoğu zaman onun bir şapşal olduğunu düşünür.
    elaine'in kendine özgü kimi hareketleri vardır. bunlardan en önemlisi “get out!” bağırışı eşliğinde konuştuğu kişiyi itmesidir. aynı zamanda ilginç bir şey duyduğunda, “hadi canım.” anlamında “shut up!” ya da bir şey ona çok anlamsız geldiğinde “gimme a break” demesi de ona özgü hareketlerdendir.
    kanımca elaine son derece sevimli, çok çekici, zeki ve becerikli bir kızdır.

    son olarak biraz da rol bazında değerlendirmek gerekirse rahatlıkla söyleyebilirim ki elaine karakteri; jason alexander'ın george costanza karakteri ile birlikte, hayatımda gördüğüm en iyi dizi oyunculuğunun sergilendiği karakterdir. julia louis dreyfus gerçekten de kusursuz canlandırır elaine'i. her bakışında, ses tonundaki her değişimde, her mimiğinde bilinçli olarak yapılmış kusursuz bir oyunculuk izlenebilir elaine karakterinde. gözlerin ve surat ifadelerinin bu kadar üstün kullanıldığı bir oyunculuk, filmlerde bile zor görülür. zaten dreyfus'un dizinin en çok ödül alan (neredeyse her yıl “komedi dizilerindeki en iyi kadın oyuncu” ödüllerini o almıştır.) oyuncusu olması da bunun bir göstergesidir.

    sonuç olarak elaine; dünyanın en başarılı komedi dizisinin tek kadın başrol oyuncusu olarak üstlendiği zor görevi başarıyla yapan julia louis dreyfus'un can verdiği, çok başarılı yazılmış, kendine özgü tavırları ve sevimliliği ile tüm seinfeld hayranlarının çok sevdiği bir karakterdir. diziye diğer üç deli kadar renk katan çok önemli biridir.

    elaine: benden neden hoşlandıklarını anlayamıyorum.
    george: çünkü sen yahudi değilsin.
    elaine: bununla ne ilgisi var?
    george: yahudi erkekler kendileri gibi olmayan kadınlardan hoşlanır.
    elaine: çılgınlık bu..
    george: asıl çılgınlık ne ben söyleyeyim. sana satmak istediğim bilgisayarın ucuzuluğu!
    elaine: senden bilgisayar almam.
    george: ama porno izleyebilirsin!
    elaine: ...yine de almam.

    george costanza:
    george luis costanza diziler dünyasının en hasta ruhlu, en paranoyak ve en dengesiz karakteridir. kişisel korkuları ve iç dünyasındaki fırtınaların şekillendirdiği hayatı, her zaman başına gelen talihsizlikler ve onlarla baş etme, yada baş etme gereği duymama tarzı, onu diğer tüm televizyon karakterlerinden ayrı kılan özelliklerindendir. hiç bir şey söylemeden öylece durması bile, o sırada aklından geçen binlerce hastalıklı ve dengesiz fikrin belitisi olabilir. vücudunun bir fonksiyonuymuşçasına rahat ve seri yalan söyleyebilen ve en neşeli olması gereken anlarda bile hayatı kendine zehir edebilmeyi başaran bir karakterdir. eğer olur da costanza'nın derinlerine inmek, onun kurgularla ve yalanlarla bezediği dünyasına girmek isterseniz yapmanız gereken tek şey gözlerinin içine bakmaktır. özellikle güldüğü anlarda, zaten kısık olan ve gülümserken neredeyse tamamen kapanan gözleri ve yuvarlak gözlük camlarının arkasında, aslında newman'a yüklenen şeytani ve sinsi duyguların, george tarafından üretildiğini görebilirsiniz.

    jerry: “bence yanılıyorsun.”
    george: “göreceğiz.”
    jerry: “evet göreceğiz.“
    george: “evet göreceğiz.”
    jerry: “ben de bunu dedim.”
    george: “dediğini biliyorum.”
    jerry: “aferin sana.”
    george: “aferin sana.”
    jerry: “söylediğim her şeyi tekrar mı ediyorsun?”
    george: “söylediğim her şeyi tekrar mı ediyorsun?”
    jerry: “george bir salak.”
    george: “george bir sa- “

    tüm bu özellikleriyle george bırakın seinfeld'i, tüm televizyon dünyasının en kendine özgü ve benzersiz karakteridir. jason alexander tarafından da kusursuz canlandırılan george, yüzlerce kez de seyretseniz, sizi bir şekilde avucunun içine alacaktır. ama tabii ki sonra yine bir şeyler olacak ve sizi elinden kaçıracak, kendi kendine söylenerek oradan uzaklaşacaktır.

    (george, çıktığı kız kendisini çok komik biri sansın diye, kızın yanındayken jerry'den komiklik yapmamasını ve hep ciddi olmasını istemiştir.)
    george: jerry?
    cheryl: ondan çok hoşlanıyorum.
    george: konuştuğun kişinin gerçek jerry olduğunu mu sanıyorsun? gerçek jerry'nin onunla alakası yoktur. jerry çok komik biridir.
    cheryl: hiç komik bir şey söylemedi.
    george: komik olmadan duramaz.
    cheryl: hayır hayır.. o karanlık ve rahatsız biri.
    george: karanlık ve rahatsız mı? onun tüm hayatı süpermen ve mısır gevreğidir. onun benden daha komik olduğunu anlama diye onu öyle davranmaya ben zorladım.
    işte ben bu kadar rahatsızım! rahatsız istiyorsan, işte rahatsız budur. başka bir yerde bu kadar hasta ruhlusunu bulamazsın, böyle ruh hastaları ağaçta mı büyüyor sanıyorsun? kimse benden daha hasta olamaz. hiç kimse! o öyleymiş gibi yapıyor, ben gerçekten öyleyim!
    cheryl: yani jerry'nin tüm yaptıkları rol mü diyorsun?
    george: evet! ve onu buna ben zorladım, çünkü ben hastayım! yardıma ihtiyacı olan benim.
    cheryl: gitmeliyim.
    george: seni daha sonra arayayım mı?
    cheryl: lütfen arama.
    george: ama ben rahatsızım!! depresifim!! yetersizim!! bende hepsi var!!

    george'u yazarak anlatmak, onun tarifsiz dengesizliğinin komikliğini tasfir etmek kanımca yersizdir. onu en iyi diyaloglarından anlayabiliriz. işte birkaç örnek..

    (beth'le çıkmak isteyen jerry, george tarafından engellenmiştir. george beth'in yanındayken jerry arar.)
    jerry: “telefonu ona verir misin, ‘merhaba' demek istiyorum.”
    beth: “tabi... george, arayan jerry.”
    george: “benimle konuşmak mı istiyor?”
    beth: “evet. merhaba diyecekmiş.”
    george: “tatlı çocuk...................... alo?”
    jerry: “george ne yapıyorsun orada? kendi işine bakmanı söylemiştim! ilişkilerimden uzak dur!”
    george: “oh jerry, jerry çok tatlısın ama aslına bakarsan ben çoktan yedim.”
    jerry: “yedin mi? ne? neden bahsediyorsun? şimdi beni iyi dinle, oradan hemen çık git! eğer bunu berbat edersen yemin ederim seni öldürürüm george!“
    george: “çikolatalı nane şekeri mi? ...aslına bakarsan jerry, ben çikolatalı şekeri tercih ederim... çikolata ve naneyi birlikte bu kadar güzel yapan nedir?”
    jerry: “neden bahsediyorsun?”
    george: “oh, tabii ki kullanabilirsin.”
    jerry: “bak george sakın- “
    george: “tamam...”
    jerry: “neden bahsedi- “
    george: “görüşürüz...”
    jerry: “george- yemin ediyorum- “

    bir diğeri

    george:” sana birşey soracağım. kavga etsek kim kazanır?”
    jerry: “nasıl yani?”
    george: “yani eğer ikimiz ciddi bir kavgaya tutuşsak, yumruklar havada uçuşsa... kim kazanır?”
    jerry: “sanırım bu çok açık.”
    george: “ ......evet bence de.”
    jerry: “selam elaine.”
    elaine: “selam.”
    jerry: “benimle iri george arasında bir dövüş olsa kim kazanır?”
    elaine: “gerçek bir kavga mı?”
    jerry: “tam bir kavga. ”
    elaine: “george.”
    george: “aaaaha!”
    jerry: “neden?”
    elaine: “george kirli dövüşür.”
    jerry: “gerçekten mi? ne yapardın?”
    george: “saç çekme, göze parmak sokma, apış arası... ne gerekiyorsa.”

    cosmo kramer:
    çoğu insana göre seinfeld'in en dikkat çeken karakteridir kramer. kapıyı hızla açarak jerry'nin dairesine girmesi (bu hareket, michael'ın bir sahnesine geç kalması ve o nedenle hızla kapıyı açması ile tesadüf eseri ortaya çıkmıştır, bilinçli bir hareket değildir), olmadık anlarda yere düşmesi, söylediği anlamsızca sözler ve sesler onu çoğu insan için son derece komik yapar. ve bunlar gerçekten de komiktir. ancak kanımca onun asıl komikliği fiziksel komedisinden çok tavırlarında ve düşüncelerindedir.

    derinine indiğimizde kramer; aslında oldukça orta halli (belli bir geliri olmayan, vergi ödemeyen, yemeğe para vermeyen), ciddi anlamda deliliğin sınırlarında gezinen bir karakterdir. (on yedi yaşında evden kaçıp buharlı bir gemiyle isveç'e gitmişliği bile vardır.) kramer; kimsenin kötülüğünü düşünmeyen, sinirini kendi içinde çözen (sinirlenince genellikle sadece "oh yeah!!" demekle yetinen) bir insandır. oldukça ürkek bir yapısı vardır. elaine'in satın aldığı dolabı sokakta bekleyerek koruduğu sırada gelen iki gay kabadayıdan korkup dolabı çalmalarına göz yumması, hatta daha sonra onlarla tekrar yüzleşip jerry ile birlikte tekrar kaçması, palyaçolardan korkması, ceketini almak için gelen adamdan korkması, vs... bu özelliğini gösteren örneklerdir.
    özellikle tüm kontrolün kendisinde olduğunu sandığı, karizmatik davranmaya çalıştığı ya da bilir kişi edasında öğütler verdiği anlarda çok komiktir kramer.

    mesela “ the big salad ” bölümünde, golf ile ilgili kurallardan bahsederken jerry ile arasında geçen şu diyaloğu ele alalım:

    kramer: “kural kuraldır! ve kabul edelim. kurallar olmazsa, karmaşa olur.”
    jerry: “ama bu sadece dostça bir oyun... niye her şeye böyle kesin kurallarla yaklaşıyorsun ki?”
    kramer: “çünkü ben böyle yetiştirildim! örneğin dokuz yaşındayken, her gece saat dokuzda mutlaka yatardım. çünkü yatmazsam.... yatmazsam ne olduğunu sana söylemek zorunda değilim.”

    buradaki olay; kramer'in jerry'ye öğüt verme amaçlı başladığı bir cümleyi, birden o anlattığı olaydaki onu ürküten bir detayı hatırlayıp tüm öğretici ve bilge tavrını kaybederek sonuçlandırmasıdır.

    ya da örneğin “ the junk mail ” bölümünde, kendisine gelen gereksiz postalardan bıktığını şu şekilde anlatır:

    kramer: “oh yeter bu kadarı da fazla!!!! üstüme geliyorlar!! geliyorlar!! ve artık yapacak başka çare bırakmadılar!! oraya gidip!! .............onlarla konuşacağım.”

    burada görülen, “...onlarla konuşacağım.” kısmına kadar son derece sinirli ve coşkun gözüken kramer'ın, cümlenin sonunda birden kendine gelip, aslında böyle bir iddialı çıkış yapmasına rağmen, çok da fazla bir şey yapamayacağını anlayıp birden sakinleşmesi ve sesini alçaltıp “...konuşacağım.” demesidir.

    ancak tüm bu durumlarda, kramer masumiyetini asla kaybetmez. o gerçek bir çocuktur. saf ama zekidir. onun bu masumluğunu ve saflığını en iyi olarak gördüğümüz bölümlerden biri “ the massause ” adlı bölümdür.
    burada, elaine ve erkek arkadaşı joel rifkin bir futbol maçı izlemektedirler ve kramer'ın biletini de girişteki bilet gişesine bırakmışlardır. kramer gelecek ve gişeden biletini alacaktır. ancak gişe görevlisi ondan kimlik göstermesini ister. ama o, cüzdanını evde unutmuştur. olaylar şöyle gelişir:

    görevli: “kimlik göstermezseniz biletinizi veremem.”
    kramer: “şaka mı yapıyorsun? tamam bana bak... (yan profilden yüzünü gösteririr) bana bak ve kramer olmadığı söyle.”

    içsel dünyasından biraz sıyrıldığımızda, kramer'in diğer pek çok özelliği de göze çarpmaktadır. mesela kramer son derece iyi giyinir. gömlekleri son derece zevklidir. sürekli giydiği beyaz çorapları göze batsa da, bu onun en önemli ayrıntılarından biridir. meyve konusunda çok hassastır. her meyveyi yemez. aynı zamanda golf konusunda da seçicidir. hem de uğruna çok sevdiği ceketini bile feda edecek kadar.*
    tabii her bölümde aklına gelen yüzlerce uçuk fikir ve öneri de unutulmamalıdır.

    kramer: “bir ev alıp dördümüz hep birlikte yaşamalıyız.”

    kramer için pek çok sıfat sarf edilebilir... işgüzar, meraklı, şapşal, dengesiz, zeki, şaşkın, çocuksu, vs... bunların tümü ve daha fazlası onun için geçerlidir. ama hiç bir sıfat tek başına yeterli kalmaz onu açıklamak için.

    kramer: “hey, elaine sırtımı kaşı.”
    elaine: “hayatta olmaz!”
    kramer: “haydi, bir kerelik.”
    elaine: “hayır.”
    kramer: “duygu dolu bir macera olacak.”

    kramer bilindiği gibi neredeyse tüm ihtiyaçlarını jerry'den karşılar. bu olayın sorumlusu ise aslında jerry'dir denebilir. “ the betrayal ” adlı bölümde, bu olay şu şekilde belirtilmiştir:

    jerry: merhaba ben jerry seinfeld. yeni karşı komşunuzum.
    kramer: selam ben de kramer.
    jerry: pizza sipariş ettim, acıktıysan gelsene..
    kramer: yoo yoo rahatsız etmek istemem.
    jerry: artık komşuyuz. benim olan senindir.
    kramer: ...........................cidden mi?

    michael richards'ın harika oyunculuğuyla ölümsüzleşen kramer; televizyon dizileri tarihinin en kendine özgü birkaç karakterinden biridir. nasıl george costanza kadar içten pazarlıklı, sinsi, nevrotik ama bir o kadar da sevilesi bir karakter az bulunursa, kramer kadar samimi, saf, doğal, arkadaş canlısı ve şapşal ama bir o kadar da sevimli bir karakter de az bulunur.
    zaten sonuçta; muhtemelen herkesin “kramer'ın arkadaşınız olmasını ister miydiniz?” sorusuna “evet.” cevabını verecek olması da, bunun bir kanıtıdır sanırım.

    jerry: “biliyor musun kramer, senle ilk tanışmamızda hep kot pantolon giyerdin.”
    kramer: “evet, o zaman farklı bir adamdım.”
    jerry: “ve de farklı bir vücudun vardı.”
    kramer: “hey, ben eee... ergenlik öncesi isveçli bir çocuğun vücuduna sahibim.”

    jerry: “hey, kramer birini öldürsem beni ispiyonlar mıydın?”
    kramer: “hmm... kesinlikle.”
    jerry: “şaka yapıyorsun”
    kramer: “hayır, hayır, ispiyonlardım.”
    jerry: “ispiyonlardın?”
    kramer: “düşünmezdim bile.”
    jerry: “buna inanmıyorum, bir de arkadaşım olacaksın!”
    kramer: “sen nasıl bir insansın, etraftaki insanları öldürüyorsun?”
    jerry: “eminim iyi bir nedenim vardır.”
    kramer: “bu insanı öldürdün, sıradakinin ben olmadığı kim söyleyecek?”
    jerry: “ama beni tanıyorsun!”
    kramer: “tanıdığımı sanıyordum!”

    dizinin diğer karakterlerine baktığımızda da; çok iyi yazılmış karakter ve diyaloglarla karşılaşmamız mümkün. her an çıldırmış gibi gözüken ve george'un neden böyle olduğunu anlamamızı sağlayan frank ve estelle costanza, klasik yaşlı tiplemesini ve ebeveyn özelliklerini tüm detaylarıyla barındıran morty ve helen seinfeld, son derece gereksiz ve anlamsız diyaloglarıyla jerry'yi çileden çıkaran leo dayı gibi yan roller; çok iyi gözlemlemeler sonucu yazılan şahane diyaloglarla diziye renk katan, diğer başka bir dizide neredeyse başrol oynayabilecek kadar komik ve sağlam karakterler. ancak burada üzerinde durulması gereken en önemli yan karakter tabii ki newman'dır.

    newman:
    jerry'nin azılı düşmanı newman; ses tonu ayarlamalarıyla, mimikleriyle ve özellikle korktuğu yada üzüldüğü anlarda söyledikleriyle, adeta seinfeld'i dört kişi değil de beş kişi olarak düşündürten, çıktığı sahnelerde potansiyel bir hainlik ya da o tür bir gelişme beklenebilecek bir karakterdir. wayne knight tarafından da mükemmel canlandırılan newman'ın özellikle george ile olan ikili sahneleri, iki oyuncunun da üstün performansları gereği daha bir tatlıdır. final bölümünde jerry ve diğerleri bedava uçakla paris'e giderken newman'ın "beni de götürün" isteğine jerry'nin olumsuz yanıt vermesiyle adeta solo atarcasına bir sahnesi vardır ki, seinfeld'deki newman sahnelerinin en unutulmazı odur. o sırada jerry'yle konuşurken sesi olsun, yüz ifadesi olsun, gerçekten de şeytanın ta kendisidir newman.

    komik sahnelerinden bazıları da, dizinin bir bölümü içinde yanlızca bir, iki saniye gözüktüğü anlardır. bazen yirmi dakikalık dizinin bir yerinde jerry'nin evine gelir, tek bir kelimelik -hatta bazen repliği bile yoktur- rolünü yapar ve gider. o bir, iki saniye bile yeterlidir newman'ın komikliğini anlamak için.

    (newman jerry'nin evinden bir yemek kokusu duyarak kapıyı çalar.)
    newman: “biliyor musun eski dostum, bazen şu aramızdaki saçma ayrılığı düşünüyorum ve ‘neden?' diyorum... gerçekten de bu kadar farklı mıyız? çünkü aslında...”
    jerry: “yemek yapan ben değilim, newman!”
    newman: “kahrol seinfeld! seni gereksiz fazlalık!”

    diziyi benzersiz kılan özelliklerden biri de; karakterlerin umarsız tavırları ve en ciddi konuda bile çok sıradan bir olaymış gibi davranabilmeleridir. bu şekilde, son derece duygusal ve önemli bir konu bile, sonundaki tek bir cümle ile birden sıfırlanıp, sıradanlaşabilmektedir. bu da komedi unsurunu yaratmak açısından çok güzel bir yoldur ve belki de dizideki en komik anlar; bu diyaloglar sonrasında oluşanlardır.

    örnek:
    --------
    (george, kendisini deniz biyoloğu sanan kadını etkilemek için kıyıya vurmuş bir balinayı kurtarmıştır. ardından kafede, olanları diğerlerine anlatmaktadır.)

    jerry: oradaki kalabalık çıldırmış olmalı!
    george: oh evet jerry hepsi bana hayran kaldı. “rocky 1” gibiydi... diane geldi, kollarını doladı ve beni öptü. ikimizin de gözlerinden yaşlar süzülüyordu. hayatım boyu daha güzel birini görmemiştim. tam o sırada ona, aslında bir deniz biyoloğu olmadığımı söylemeye karar verdim.
    jerry: vauv! ne dedi?
    george: “cehenneme git.” dedi ve ben de otobüse binip eve geldim.
    jerry: iyi peki hadi gidelim.
    (hepsi birlikte birden kalkıp giderler.)

    burada görülen; george'un duygulara kapılarak anlattığı bir olayın ardından birden “'cehenneme git.' dedi ve ben de otobüse binip eve geldim.” demesi ve hemen ardından da jerry'nin umursamaz bir tavırla “iyi peki hadi gidelim.” deyip dördünün birden kafeden kalkıp gitmeleridir.

    bu örnek; dizinin yapılmış diğer tüm dizilerden farklı olan yanını yansıtır. çoğu dizide genellikle her bölümde bir olaya odaklanılır ve tüm karakterler o konu üzerinde dönerek tek bir konu üzerinde şekillenen olayı sonuçlandırırlar. ancak seinfeld'de durum böyle değildir. onda “en ciddi konu bile önemsiz, en önemsiz konu bile çok ciddi olabilmektedir.”
    dizide geçen sohbetlerin benzersizliğini ne kadar alışık olunmadık tarzda olduğunu şu diyalogtan da görebiliriz...

    kramer los angeles'a gitmiştir ve polis tarafından bir seri katil olarak aranmaktadır. onun peşinden giden jerry ve george, telefonla polisi arayıp katilin kramer olmadığını söyleyeceklerdir.

    jerry: alo 911 mi? nasılsınız? oh pardon refleks olarak ağzımdan çıktı..
    (bu arada bir polis arabası gelerek jerry ve george'u arabaya alır.)
    george: jerry pencereyi açabilir misin lütfen.
    (polis arabalarının arka tarafında pencere açacağı yoktur. jerry açma kolunu arar, bulamaz)
    jerry: git şurdan hahaha..
    george: hahaha kandırdım..
    jerry: polis bey, burda yaramazlık yapıyor.
    polis: uslu durun.
    george: o başlattı.
    jerry: ben başlatmadım! arabanın kırmızı ışıklarını çalıştıracak mısınız?
    polis: hayır.
    jerry: ama isteseniz yapabilirsiniz değil mi?
    polis: tabii ki.. ne istersek yapabiliriz.
    polis 2: ters şeritte bile gidebiliriz.
    polis: evet bunu hep yapıyoruz. sokaktaki insanların surat ifadelerini görmelisiniz.
    george: bugüne kadar kimseyi vurdunuz mu?
    polisler (üzüntüyle birbirlerine bakarlar): hayır vurmadık.
    george: arabanın sirenini çaldırabilir miyim?
    jerry: rahatsız etmesene adamları.
    george: sadece soruyorum, istemezse hayır der biter.
    polis: peki çaldır.
    (george siren düğmesine basar, siren çalar)
    george: vauv! şuna bak!
    jerry: ben de yapabilir miyim?
    polis: peki yap..
    (jerry de sireni çaldırır.)
    jerry: şu sokaktaki adamın ödünü kopardım.
    george: anlamadığım şey ne biliyor musunuz.. siren sesini neden değiştirdiler? ben çocukken hep "vaaaa, vaaaa" ya da "vuu-vuu-vuu-vuu-vuu" şeklindeydi. niye değişti ki? bir araştırma mı yaptılar da “vuu-vuu”nun “vaaaaa vaaaa”dan daha etkili olduğunu anladılar?
    jerry: peki ya ingiliz sirenlerine ne demeli.. .eee-aaa-eee-aaa-eee-aaa...
    jerry ve george (birlikte): eee-aaa-eee-aaa-eee-aaa...
    polis: hey!
    (ikisi de susup sessizce otururlar)

    dizinin “hiçbir şey hakkında bir dizi” sloganının altında yatan da budur zaten. genele bakarsak başka bir dizide; şeker kutusunu açmanın zorluğu, corn flakes'te kullanılan süt oranı, fermuar yerine düğme olan kot pantolonlar, pisuvarlara çiş yapmanın daha eğlenceli olması, tuvalette kitap okumak, otel yataklarında yorganın ayak ucu tarafının yatağın altına sokulması, küvette işemek, iki kişi bir kanepe taşırken yaşanan zorluklar, boxer ve slip don arasındaki farklar, diş macunu tübü gibi tüpte satılan ketçap ve hardallar, umumi tuvalette tuvalet kağıdı olmaması ya da soğuk suda pipinin büzüşmesi gibi tamamen alakasız ve ince detaylar içeren konularla ilgili üç-dört dakikalık diyaloglara ratlanmaz. bu nedenle de seinfeld; gözleme dayalı detaylar konusundaki harika yorumları ile, televizyon tarihinin en zekice yazılmış diyaloglarını barındıran dizidir.
    diğer bir dizide başrol karakteri nişanlanıyorsa tüm bölüm bunun üzerine kurulur, espriler bu konuya yöneliktir. ancak seinfeld'de; jerry nişanlanırken, george ve jerry polis arabasındayken, kramer bir seri katil olarak aranırken, george ciddi şekilde sakatlanmışken, hatta george'un nişanlısı zehirlenip öldüğünde bile; bin bir türlü alakasız konu ve diyalogla karşılaşabiliriz. george sakatlanıp hastanede yatarken diğerlerinin pat diye kahve içmeye gitmeleri, bunun için güzel bir örnektir.

    tüm bu nedenlerden dolayı; kanımca seinfeld televizyon ekranında görülmüş en başarılı dizidir. benim için bir diziden öte, hayatla bire bir ilişki kurduğum bir yanı da vardır. ama genele bakacak olursak; hiçbir bölümünü seyretmeden, diziyle ilgili hiçbir fikriniz yokken, öylesine bir bölümün ortasında televizyonda seinfeld'i görseniz bile; büyük olasılıkla ilginizi çekecek bir olay, size komik gelecek bir sohbet ya da başka bir dizide duymadığınız türden bir diyalogla karşılaşabilirsiniz.

    seinfeld'in ne kadar komik, içten ve samimi olduğunu yazarak anlatmak gerçekten mümkün değildir. gerçek seinfeld tutkunları için; jerry'nin corn flakes yerken george'a şöyle bir bakması, elaine'in bir haksızlık karşısındaki sinirlenip kendi kendine söylenmesi, kramer'ın gelip jerry'nin koltuğuna oturması ve anlamsız bir şey söyleyip uyuyakalması, george'un yalan söyler ya da kafasından birşeyler uydururken gözlerini kısıp sırıtması gibi çok küçük ayrıntılardır aslında diziyi tutku derecesinde sevmelerini, her bölümü pek çok kereler seyretmelerini, pek çok diyaloğu ezbere bilmelerini sağlayan, “the finale” bölümünü izlerken hüzünlendiren.

    onun gibisi olmadı, olmayacak... emeği geçen herkese teşekkürler.

    kramer: ayakkabıların rahat mı?
    george: pek değil.
    kramer: rahat gözüküyorlar.
    george: biliyorum ben de o yüzden aldım ama rahat değillermiş.
2042 entry daha
hesabın var mı? giriş yap