54 entry daha
  • edip cansever şiiri.

    belirsiz olan ne? ölülerden
    boşalan yeri doldurur doğa
    yansır beyaz hayvan kemikleri, taşıllar
    yok oluşun içinde
    iri bir yengecin sırtı arasıra.

    ben ki yengeçleri bilirim daha çok. birini
    yıllar var unutamadım
    dönüp duruyordu bir taşın etrafında
    sanki bir hırçınlıktan damıtılmış ya da bir sıkıntıdan
    ve geçer gibiydi tekrar bir başka sıkıntıya
    gömüldü kumlara iyice, şöyle bakındı
    gördüm kendi büyüsüyle keserken kıskacını
    o gün bugündür anladım ağrıyı, taşıdım da.

    büyüdür ölüm, külrengi harcıdır sonsuzluğun
    bir vahşet gibi yaratılır orda umut
    gerer kayalar kaburgalarını
    katırtırnakları arasında
    arabalar biter, atlar birikir
    bir tanrı gelir belli belirsiz, ne kadarlık bir tanrıysa
    büyüdür çünkü ölüm
    külrengi harcıdır sonsuzluğun.

    gerçi kurnazdır doğa, alımlıdır da
    her gün biraz olsun geri verir aldıklarını
    sızar kentlere, evlere, dölyataklarına
    bir gün ki ölü bulmuştum kendimi, korkmuştum
    öyle bir yok olma saatinde, bir kuytuda
    sanırım boynumdaki bu yara izi ondan

    kaplanır sabahları göğe uzatsam
    geceden kalma bir yıldızla
    buz rengi bir yıldızla. ve uykum
    yeni bitmiştir daha, üstelik
    geri veriliyordur bana
    düşlerimin o karmaşık mimarisi
    dalgalar susmuştur çoktan, denizse gümüş sikkeler gibi harcanıyordur.
    aşağıya yukarıya
    yukardan aşağıya
    nedense her başlangıçta bir acı vardır. sabah
    kuşatır bu acıyı önce
    eskiyip gider sonra da

    ve yengeç batırır göğsünün ortasına kıskacını
    tam göğsünün ortasına. artık
    görüp göreceğiniz ölü bir yengeç kabartısıdır
    her gümüş sikkenin üstündeki
    yalnızca bir kabartma. derken
    kaskatı kesilir gök, fırlatıp atar bir kırlangıcı
    ürperir yosunlar, deniz şakayıkları, batık gemiler
    yaşlı balıkçılar sandallarında
    kayalar, balık sürüleri ve fenerler
    ve hayalet gemiler türer çıkarak kınlarından
    yonulara döner tayfalar, çarşı
    camlara, aynalara yapıştırılmış bitkiler
    yoktur ki görünsün bir intihar anının gölgesi
    ölü bir şeyin gölgesi yoktur ki
    fışkırır kazılarından birbiri ardısıra yengeçler
    sütunlar, kemerler, eski çağ mozaikleri üstünde
    posta kurşunları üstünde, kandiller ve çanaklar
    armalar, tapınaklar, yüzük taşları üstünde
    ve yengeç ki onca dönüşten sonra geriye
    yetişir kendi ölüm törenine yeniden
    ve ölüm, o gözüpek savaşçı
    bir yandan kendi büyüsüyle çizerken yazgısını
    yazar bir kelimelik tarihini de.

    belli ki bir yol bulmuştur yengeç
    kumlardan değil, kendinden gidilen bir yol
    ne var ki, rüzgar ileri olduğu için külden
    ölümden önce geldiği içindir ki sezgi
    duyar insan bu gereksiz yüzgeçleri
    iki gök arasında kımıldayan
    tanımazsa da kendini bir başkasının düşü gibi.

    üç kişiyle başka türlü konuşulur, bir kişiyle
    kendini açıklar insan
    bir vahşet gibi de olsa yaratılır orda umut
    hızlı bir ibreye döner yürekse
    yaşamını içerirken bir yandan
    işler ölümünü de.
59 entry daha
hesabın var mı? giriş yap