53 entry daha
  • 1960 yılının sıradan bir gününde o zamanlar henüz sivilceli bir yeni yetme olan mick jagger koltuğunun altında birkaç blues albümüyle ingiltere’de dartford tren istasyonuna doğru yöneldiğinde yeryüzünün gelmiş geçmiş en büyük rock gruplarından birinin temellerini attığının farkında değildi kuşkusuz.

    o gün çocukluğundan beri tanıdığı keith richards’ın evine gitti. 40 yılı aşkın bir süre devam edecek olan yakın arkadaşlıkları o gün yeniden alevlenmişti. çoğu kişi için “ bütün zamanların en büyük rock’n roll grubu” olan rolling stones yalnızca birkaç yıl içinde bu ikili tarafından kurulacaktır.

    alexis korner, blues incoprorated grubuna çalarken yetenekli blues gitaristi brian jones ile tanıştılar. jagger ve richards çok kısa bir süre içinde blues incoprorated grubuna adapte olmayı başardı ve orada bir süre sonra charlie watts adında bir davulcuyla tanıştılar. bu arada jagger grubun başrolünü kapmış solist olmuştu. blues müziğine duydukları büyük aşk jagger, richards ve jones’un daha çok birlikte olmalarına yol açtı ve üçlü amatör olarak birlikte çalmaya başladı. ardından chelsea’de küçük köhne bir eve taşınarak dostluklarını ev arkadaşlığına dönüştürdüler. kendi gruplarını kurmaya da bu evde karar verdiler ve dick taylor, davulcu tony chapman ve boogie-woogie piyanisti lan stewart’ı gruba çağırdılar.

    brian jones grubun o zamanki idolü muddy waters’ın “rollin stone blues” ezgisinden esinlenerek gruba rolling stones ismini önerdi. daha iyi bir önerisi olmayan diğerleri kabul etti. aslında o dönemde bu isim o kadar popülerdi ki, grup daha kurulmadan önce bu isimle çalışan en az iki grup daha olduğu biliniyor. böylece yarım asır rock dünyanın altını üstüne getirecek olan efsanevi grubun orijinal çatısını altmış bulunuyorlardı:

    mick jagger (vokal), brian jones (gitar), keith richards (gitar), lan stewart (piyano), charlie watts (davul) ve mick taylor (bas).

    taylor kısa süre sonra kendi grubu prety things’i kurmak üzere gruptan ayrılacak ve yerini bill wyman’a bırakacaktır. öte yandan ilk albümleri piyasaya çıktığında bile lan stewart’ın onlarla birlikte kayıtlara ve konserlere katılmasına rağmen grubun resmi üyesi olmadığını belirtmek gerekir.

    rolling stones’un 1964 yılında çıkardığı albüm de yine klasik blues şarkılarının yorumundan oluşuyordu: ilk kez nat king cole’un kaydettiği “route 66”, bob diddley’in “mona”sı ve chuck berry’nin şarkısı “carol”. ancak britanyalı beyaz genç jenerasyona ritm&blues müziğini asıl sevdiren ve müzik dünyasına uzunca bir süre damgasını vuran “britanya istilası”nı ateşleyen grubun sahne performansıydı. üstelik belki bundan da önemlisi the beatles’ın hala takım elbiseler ve düzgün saç traşlarıyla “temiz aile çocukları”nı oynadığı bir ortanmda rolling stones bunun tam karşıtı bir imajı benimsemişti:

    saçlar kararlı bir şekilde dağınık, basına verilen fotograflarda çete üyeleri gibi sert, somurtuk pozlar…

    ancak bunu izleyen albüm “the rolling stones #2” yine ağırlıklı olarak başkalarına ait şarkıların yorumundan oluşuyorsa da, bu kez grup kendi tarihi açısından çok önemli bir yenilik içeriyordu: jagger&richards ikilisinin on yıllar sürecek ortaklıkları ilk acemi ürünlerini bu albümde vermiştir.

    menajerlerinin onları bu ilk bestelerini yaptırabilmek için, albüme konabilecek kalitede bir şeyler üretmeden çıkarmamak üzere bir odaya kilitlediği rivayet edilir. grup bundan sonra yaklaşık bir yıl sürecek bir turne kapsamında avrupa ve abd’nin kendi müzik serüvenleri açısından da çok önemli kentlerini gezdi.

    1973 sonbaharından düzenlenen avrupa turnesi, rolling stones’un hala formda olduğunu dosta düşmana da gösteren son derece başarılı bir organizasyon oldu. özellikle “midnight rambler” ve "you can’t always get what you want” şarkıları sırasında mick taylor’ın uzun soloları ve richards’ın ritm gitarla eşlik etmesiyle ortaya çıkan sound avrupa’nın her yerindeki konser izleyicilerini büyülemişti. bu konserler esnasında yapılan canlı kayıtlar da yine bir çok stones hayranı için grubun başyapıtlarından kabul edilir.

    1974’de münih’te kaydedilen "it’s only rock n roll” albümü ise bir süredir derinlerde yaşanan sorunları su yüzüne çıkarmaktan başka bir işe yaramadı. yapımcı jimmy miller uyuşturucu alışkanlığı nedeniyle artık grubun işlerini yürütebilecek biri olmaktan çıkmıştı. albüm eleştirmenler tarafından grubu içine düştüğü durgunluktan kurtarmaya yetmeyecek kadar zayıf bulunmakla birlikte çok sattı. ancak grup içi gerilim büyümeye devam ediyordu.

    mick taylor’ın karmakarışık bulunan gitar stili ve utangaç kişiliği, richards’ın açık sözlülüğü ve chuck berry’den esinlenen gitar stiliyle taban tabana zıttı. kayıt sırasında richards tarafından herkesin önünde ve her fırsatta azarlanan taylor’ın bu nedenle albüme katkısı da sınırlı olmuştu. bu davranışlardan bıkan taylor, bir sonraki albüm hazırlıkları başladığı sırada gruptan ayrıldığını açıkladı.

    80’li yıllarla birlikte pop müzik dünyasına egemen olan punk rock rüzgarı, grubun “bu değişime ayak uyduramayan çöküş halindeki yaşlı milyonerleri” olarak eleştirilmesine neden oldu. clash grubunun vokalisti joe strummer, “1977’ye kadar ne elvis kalır, ne beatles ne de rolling stones” demeye kadar vardıracaktı işi.

    rolling stones’un bu eleştirilere yanıtı 1978 tarihli “some girls” oldu. üzerinde iyi çalışılmış olduğu her halinden belli olan bu albüm, çıkış parçasının kadın düşmanı tonlarına rağmen başarılı oldu. jagger-richards ikilisi onca badireyi atlatıp yine eski yaratıcı günlerine dönmüş gibi görünüyordu. disko müzik yönelimli “miss you” dışında albümün bütün parçaları gitarın sürüklediği rock’n roll parçalarından oluşuyordu ve eleştirmenlerin sesi kesecek kadar da kaliteliydiler.

    1980’de gelen “emotional rescue” ve 1981’de piyasaya çıkan “tattoo you” albümleri ise daha önceki kayıtlarda kullanılmayan parçalardan oluşan aynı çizgideki çalışmalardır. özellikle “start me up” single’ı richards’ın tıpkı on yıl önceki kadar kaliteli gitar partisyonları yazabilecek formda olduğunu göstermesi açısından da son derece önemli bulunmuştur. hem bu albümün hem de bunu izleyen turnenin ticari açıdan da son derece başarılı olduğunu belirtmek gerekir.

    80’li yılların başında jagger&richards ortaklığı yeni bir duraklama dönemine girdi ve bu durum üretilen şarkılarda net bir şekilde kendini gösterdi. 1983’deki “undercover” albümü, müzik çevrelerinde, jagger’ın soundunu dönemin geçerli müzik trendleriyle rekabet edebilecek hale getirme girişimi olarak değerlendirildi. ancak şarkıların gerek politik ve gerekse de cinsel açıdan içerdiği şiddet, hem eleştirmenler hem de stones hayranları tarafından yadırgandı.

    1991’de bu kez wyman gruptan ayrıldı ve “açık sözlü ve dürüst bir otobiyografi” olarak değerlendirilen “stone alone” kitabını yayımladı. wyman’ın yerini, miles davis’le de birlikte çalışmış saygın müzisyenlerden darly jones aldı ve grup bu yeni kadrosuyla 1994’de “woodoo lounge” ve “bridges to babylon” albümlerini çıkardı. ardından da destek turneleri başladı.

    rolling stones, 1986’da grammy ömür boyu başarı ödülüne layık görüldü. 1989’da “rock and roll hall of fame”e geçtiler. “start me up” isimli şarkıları microsoft tarafından windows 95 işletim sisteminin tanıtımında kullanıldı. 2002’de “q” dergisinin “ölmeden önce mutlaka görülmesi gereken 50 grup” listesine alındılar. 30 temmuz 2003’de toronto’ya giderek ülkenin aynı yıl yaşadığı “sars” felaketinin yaralarının sarılmasına katkı konseri verdiler. 450 bin kişinin katıldığı bu konser “kanada tarihinin en kalabalık konseri” olarak tarihe geçti.

    9 kasım 2003’de grup honk kong’daki ilk konserine çıktı. yine kasım 2003’de grup, 4 dvd’den oluşan “best buy” setinin satış haklarını alınca dünyanın en büyük müzik şirketleri de raflarındaki rolling stones cd’lerini kaldırdı ve yerine bu durumu anlatan notlar bıraktı.
163 entry daha
hesabın var mı? giriş yap