• bir cemal süreya şiiridir..

    bugün ne ?

    saat gecenin bir buçuğu (bugün günlerden ne?)
    gözlerinden uyku akan bir taksinin içindeyim
    geçip gidiyorum bütün hayatımı da seni de
    başkent en pahalı örümceğini biriktiriyor
    unutkanlık, acı, acılar, acılarımız
    biliyorum sen kaldın bir de hayatım kaldı geride
    eğlencenin (bayağı bir şölendi) ilerlediğini
    bir karnaval tadıyla ilerlediğini
    bir adamın bir öykü anlattığını, bir türkü söylediğini
    bir kadının saat onda masadan kalkıp gittiğini
    merkez kaymakamını, rejisör yardımcısını, medet'i
    ve sonunda içinde yirmi çocuk taşıyan bir minibüs gibi
    çarpıştığımızı. senin başın dönüyor, benim bir ayağım basmıyor

    nasıl oluyor bütün bunlar nasıl oluyor?
    biliyorum tek bir güvercin onaylamayacak bunu
    tek bir sokak tek bir tezgah tek bir saniye
    eksikliğe mi alışmışım ne? mutsuzluğa mı yoksa?
    her şeyin ilk kez tam olmasını istiyorum da o mu olmuyor?
    neden kişi bir çiçek koparır gibi kaldırıyor da kadehini
    sonra kırgınlıkla vuruyor masaya elindeki sübyeyi?
    tek bir köpek onaylamayacak bunu tek bir mayıs
    ne mi bugün? perşembe. sabah erken kalkmıştım
    hazinenin serin ve ışıksız koridorlarından, gelirler'den;
    kağıt hışırtısıyla dolu bütçe'nin içinden
    bakanlık berberine selam vererek
    gelmiştim girmiştim odama (seviyorum da bu odayı)
    evet girmiştim, şimdiyse seni ve hayatımı
    ne olduğu iyice kestirilemeyen bir parıltı gibi
    geride bırakarak gidiyorum. nereye?
    yarın bütün bu ağaçları sulayacaklar
    ağaçların afroditini anımsadım şimdi
    o ağacın yanından geçerken gökyüzü ne derindi
    ama bugünkü gökyüzü onun ayrılıkça'ya berbat bir çevirisi
    sen metinde her nasılsa üç satır atlamıştın
    ben de geçmişe çevirdim bütün gelecek zaman kiplerini
    böyle yetişmişim ben, içim götürmez kenarından azıcık kesilmiş ekmeği
    hiç anımsamıyorum tam dolu olmayan bir bardaktan su içtiğimi
    karnaval. soytarılar. maskelilerle birleştiriyoruz masamızı
    bizim payımıza düştü şölenin kaçınılmaz trafiği
    gülüşlerimiz nasıl söndü galadan sonra sokağa atılan çiçekler gibi
    ve şimdi: iki kere iki
    kırdım, evet, seni. ama kırmıştın beni
    hadi sadece kırıldım diyerek önleyeyim herhangi bir eleştiriyi
    kalbim, kalbim! söyle şimdi ne yapacağım ben bu kalbi?
    ne yaparım söyle daha da derine düşerse yaram
    ben sana rasladığım günlerde, hangi günlerdi onlar
    tuhaf şey bir günde değişiyor kişi
    senden öncesi öyle uzak ki anılar bile yok sanki
    geldin masaya oturdun ve hayatımı böldün bir milat gibi
    ve tavukçudaki hırslı roma valisi
    yani pontus pilatus birlikte kurduğumuz isa'ları çarmıha gerdi
    ve sen üç satır atladın neden atladın
    tek bir kuş tek bir şapka tek bir çorap onaylamayacak bunu
    tek bir çiçek anlamayacak
    şu zambakgillerin akıl almaz işlerini
    tek bir insan anlamayacak
    fazıl'ı: içi boşalmaya yüz tutmuş o şiir tankerini.
    ve tahsin: onu bir duygu taşaronu olarak ananlar olacaktır
    operada cinayet imgesine uygun işler yaptı bu ikisi
    bense sessizce ayrılıp gittim yarasını kuliste saran bir soytarı gibi
    tavukçu benim için artık tavşanın suyunun suyu gibi
    sana gelince, ah sen yok musun sen
    bir daha raslar mıyım sana
    günlerin ne getireceği bilinmez ki
    ben bu şiiri yazdım barok biçimi
    her gün bir şiir yazacağım sana
    takvim olsun bu: aşkımın takvimi
    işte sana sayfaların ilki
5 entry daha
hesabın var mı? giriş yap