50 entry daha
  • filmi izlerken birden sadece insanları anladığı için onları affeden ve kendisine karşı her yapılan haksızlığı ve tecavüzü sineye çeken "grace" karakterinin çok tanıdık geldiğini farkettim: o, bir dişi isa ve bu da hristiyanlıktaki "kibir" kavramı üzerine bir film:
    "tanrı, mesih'i, kanıyla günahları bağışlatan ve imanla benimsenen kurban olarak sundu. böylece adaletini gösterdi. çünkü sabrederek, daha önce işlenmiş günahları cezasız bıraktı. bunu, adil kalmak ve isa'ya iman edeni aklamak için şimdiki zamanda kendi adaletini göstermek amacıyla yaptı."
    (romalılar.3:21-31)

    trier hristiyanlığın kibir kavramına bakışının ardındaki çelişkiyi vurguluyor. kurnaz yönetmen, insanlık adına ceza çekip babaya dönen bir isa yerine dünyaya inen mafya babasıyla ortalığın altını üstüne getiren bir dişi isa koyarak hristiyanlıkla inceden dalgasını geçiyor. ** izleyiciyi kışkırtıyor. sadece hristiyanlığın değil bütün ibrani dinlerin, kibir dediği şey aslında hür iradeden başkası değildir. triers bize bunu hatırlatıyor, "öz irademizin inanmak yada inanmamak arasında tercihte özgür olduğunu" fısıldıyor. grace isa, kendi kibirine boğulmaktan vazgeçtiğinde, içinde biriken öfke dışa vurunca bizi de zincirlerimizden kurtarıp özgür bırakıyor.

    incil'e bakılırsa bizzat mesih kibiri en önemli günahlar arasında sayıyor (matta.15:20) (mar.7:1-23). oysa isa babasından aldığı yetkiyle şunları derken lanetlediği kibre kapılmış olmuyor mu?:
    "size doğrusunu söyleyeyim, benim aracılığım olmadan baba'ya kimse gelemez, sözümü işitip beni gönderene iman edenin sonsuz yaşamı vardır, böyle biri yargılanmaz, ölümden yaşama geçmiştir, bu uçurumu geçen tek bir yol vardır. karşıya atlayarak, tırmanarak ya da zıplayarak geçemezsin. benim köprümden geçmek zorundasın, tek yol, tek gerçek ve tek yaşam benim" bu isa, kim oluyor da bizi koyun gibi (bkz: iyi çoban) güdüyor? kendi tercihimizle günah işlemek özgürlüğümüz olmalı bizim. dinin "kibir" dediği şey aslında sadece hür iradedir. ister incil olsun ister kur'an, tek tanrılı dinin kitapları insan'ın kendi bilinciyle karar verme yetisini mümkün olduğunca baskı altına almaya çalışır ki dogma korunabilsin. (bkz: bakara) (bkz: gözümüzün önüne çekilen perde/@andrew)

    hristiyan inancına göre, seytani dark side'a geçiren seyin de, onun kibiri oldugunu düsünürsek, kibir, işlenmiş ilk günahtir. benzer şekilde kur'an'a göre kibir, insanı allah korkusundan uzaklaştıran, günah işlemesini kolaylaştıran, vicdan hassasiyetini zayıflatan bir beladır. (bakara / 206) burada yapılan bir saptama isa'yı da kibirin kurbanı olup başlı başına günaha girmekte gösteriyor. tabii elbette o tanrı'dır ve kibirlenmesi doğaldır. yoksa değil midir? bize yasakladığı şeyleri tanrı bizzat yapabilir mi? başka değişle senaryonun hınzırca bir ustalıkla yakaladığı şudur: dünyaya insanlığa örnek olarak yolladığı kusursuz yaratık maddesel olanla birleştiğinde tanrının onurlu yüceliği onda kibire dönüşmektedir. ve insan cismine bürünmüş tanrı bizzat şeytanın en sevdiği günahı işlemek çelişkisine düşmektedir. öyle ya hür irade salt tanrı katındadır. insanınsa ona ibadet etmekten başka tercihi olamaz. peki ya tanri bizzat insan kılığında aramızda dolaşıyorsa. bu onun kendi yasaklarına aykırı davranmasını sağlayabilir mi?

    ** grace=isa dipnotlar:
    1) başlı başına kahramanına taktığı ad "grace" bu okuyuşa açıklık getirmeye yeter görünüyor. yuhanna incili'nin ingilizce metninin girişine bakalım:

    "and the word became flesh and dwelt among us, and we beheld his glory, the glory as of the only begotten of the father, full of grace and truth… and of his fullness we have all received, and grace for grace… for the law was given through moses, but grace and truth came through jesus christ. (john/yunanna 1:14, 16&17)" http://acharlie.tripod.com/…ible_study/john1_1.html
    ve türkçe meali: söz insan olup aramızda yaşadı. biz de o'nun yüceliğini, baba'dan gelen, lütuf ve gerçekle dolu olan biricik oğul'un yüceliğini gördük..... nitekim hepimiz o'nun doluluğundan lütuf üzerine lütuf aldık...kutsal yasa musa aracılığıyla verildi, ama lütuf ve gerçek isa mesih aracılığıyla geldi. http://www.incil.com/doc/incil_html/joh.1.html

    2) ve aynı isa gibi grace için de olacaklar günün sabahından bellidir. özürlü zenci kızın yatağını yaparken "burada kimse yatmayacak" diye söylenir kendi kendine.

    3) dikkate değer başka gördermeler:
    - köpeğin adının "moses" oluşu,
    - zincire vurulma (çarmıha gerilme)
    - zinciri sürükleme (çarmıhı taşıma )
    - herkese yardım eli uzatma,
    - tüm zulmü insanlık adına sineye çekme,
    - tom'un (yoksa yahuda'mı) ihaneti
    - babayla otomobildeki diyaloğu.

    diğer linkler ve kaynakça:
    http://www.judeministries.org/grace/6.htm
    http://www.livingcovenant.com/…ons/graceorjesus.htm
    http://www.google.com.tr/...p;q=jesus grace&meta=

    bu enrtye gelen katkı ve eleştiriler:
    pati- isa göndermesi bence de açık. ne olursa olsun bağışlama, anlama, insanı sevme nin karşısına konulan bir de diğeri var: adalet. burada babayı tanrı olarak düşünürsek: isa çuvallamıştır çünkü tanrı değil insandır ve kibirlidir, bağışlamakla da olsa kibire sahiptir. kibir isaya diil ama tanrıya atfedilebilecek bir kavramdır oysa. ki tanrının bütün gücü elinde bulundurduğu da düşünülürse.. bu gücü paylaşmamayı, yani insanı seçen isa'nın gerçeği anlaması olabilir filmin yorumu. yani işte en basit haliyle: diğer yanağı uzatmak yerine tokat atmak. isa’nın da herşeyi bağışlayarak insani zaafını ortaya koyduğunu ve kibirli davrandığı mesajını verir, oysa tanrı ilahi adaleti sağlayandır, zaafsızdır. insani özelliklerden sıyrıldığında -kibir gibi- insan da –tanrı gibi- adaleti sağlayabilir. ki “hatalarının doğalarından gelmesi hataların affedilmesi gerektiği anlamına gelmez” psikanalize kadar giden bir eleştiri. ki o da yine her batılı kavram gibi isa'ya gider ve benzeri. yani filmin arabadaki sahnesi çok ama çok dolu. gücü elinde bulunduran kibirle eleştirilip terk edilmiş ve insanlara sığınılmıştır. insanların, basit insanların, şartlar dahilinde ne kadar kötü olabileceği görülüp bütün suç şartlara bağlanmış ve bu insanlar affedilmiştir. tanrı yeniden bu sefer insanların kötülüğünden kurtarmak için geldiğinde bağışlayandır. tanrının çocuğunu bağışlaması kibirli diildir, sevgisindendir. ve gücünü bölüşmeyi önerir, adaletin sağlanması için. üstelik de der ki “kibirli olan sensin, dünyanın düzelmesini ayırd etmeksizin herkesi ve sürekli bağışlamanla engelliyorsun”. o noktada intikam için diil ama aynı şeyin yeniden olmaması için ağlayarak da olsa herkes öldürülür. bir zaman o kadar sevilmiş olan insanlar yakılır. adalet üstündür. bir tek musa bırakılır cezalandırılmadan çünkü o haklıdır, kemiği çalındığı için hırlamaktadır. haklı olana kılıcını kaldırmaz güç, kötülüğedir kılıcı. haklı olana aynı şefkatle bakmayı sürdürür.
    kötülüğe kötülükle cevap bile diildir. grace hala adil bir şey yapmaya çalışmaktadır. çıkış noktası dünyayı daha iyi bir hale getirmektir. köyün yakılmasının sebebi bir kişiye daha aynı şeyin yapılmasını engellemektir çünkü grace’in ben aynı şeyi yapar mıydım a verdiği cevabı hayır. (burada sosyal psikoloji deneyleri devreye giriyor, yapılan bir deneyde bir insana elektrik vermesi söylenen deneklerin %93ünün sadece elektrik ver denildiği için elektrik verebildiği %7 gibi bir oranınsa hayır demeyi ne olursa olsun başardığı görülür. grace bu kasabada o %7nin olmadığını ve olamayacağını görür.) öğrenmenin mümkün olmadığı yerde başvurulan çare öldürmek. bu da gözyaşları içinde izleyerek yapılıyor sapık bir intikam keyfiyle diil. adalet sağlanıyor. kemiği çalınan köpek anlaşılmaya devam ediyor çünkü haklıdır öfkesinde, oysa yakılan insanlar haklı diillerdir.
    burası muhteşem işte. herkesi affetmekten, hak edenleri affetmek aşamasına gelinmiştir. dolayısıyla adil olunmaya başlanmıştır. herkesi affetmek çünkü adaleti kaldırır ortadan. kötülüğe de prim verir.
    bir tür kendini adama ve bilinçli seçim var bu durumda ama. isa'dan farkı bu: isa daha doğmadan seçilmiş olanken burada grace kendisi ve gayet çocukça bir inatçılıkla ve stoacılık -tanımını basitçe acılara dayanmayı bilmek, herşeyi olduğu gibi kabullenmek (hatta yaratılanı severiz yaradandan ötürüye düşerek), karşı çıkmamak olarak yaparsak- gibi bir felsefeyle ve bir amaçla yola çıkar. kibri burdadır.
    isa’ya ise kibirli demek fazla olabilir. çünkü onun tanrının oğlu olması gereği insanla kıyaslandığı anda doğası alçakgönüllüdür.
    bir diğer önemli nokta asıl ihaneti edeni –tom- bizzat kendisi vurmasıdır. o noktada aşkını da, merhametini de, yani insan olarak bütün zaaflarını yener. yaptırmaz bunu, kendi yapar.
    ama insan olarak bütün zaaflarını yenmiştir ve kendisine hırlayan köpeği bağışlamaz artık. sadece sever. kibirsiz, şefkatle sever, şefkati hak ettiğinden köpek. çünkü insanların aksine hayvanların nedenleri doğaldır. kemiği alındığı için hırlayan köpek öldürülmez. tek kötü olmayan odur. insan bütün eylemlerinden sorumlu olduğu için kötülüklerinin bedelini ödemelidir.
    kesinlikle tanrısal evet. adalet insandan sıyrılınca mümkün. ki bu da suç ve cezaya falan gider...
    derin hakikaten..

    -------------------------------------------------------------------------------------------------------------
    asklepios- burda bi yanlışlık yok mu , filmde çizilen kasaba insanları oldukça puriten, neredeyse mayflowerden yeni inmişler gibi. lars belirtmese ben kasabanın konumunu new england diye okuyabilirdim. grace'nin kibirinden çok önce tom'un kibiri var aslında. yuhanna ve markos yorumunu daha çok beğenirim incil'in, daha çok akdenizli, buralardan .
    -------------------------------------------------------------------------------------------------------------

    benzin- bu bi kibir midir emin degilim çünkü dinlerle pek alakalı degilimdir...ama grace gerçekte kibirinden böle davranmış olsaydı sonunda da dişi isa rolünde devam etmez miydi hayatına?
    -------------------------------------------------------------------------------------------------------------
    gandy phoebus- guzel, cok guzel, cok dogru. grace - isa baglantisi cok mantikli. isa'nin kibirli oldugu dogru.
    ancak! bu okuma, dogville'i belki de fazla filmin sonundaki grace'in (carmihtaki pisman/supheli/kizgin isa?) gozlerinden izlemek olmuyor mu? yani kibiri reddedip oc almayi tercih eden grace... carmihta tanri'yi sorgulayan isa... veya en azindan "goze goz, dise dis" diyen bir bakis. film, veya dogrudan von trier bunu mu savunuyor?
    yani dancer in the dark'i izlediysen, "zavalli selma" dedigimiz gibi "zavalli grace" deyip, "oh olsun dogville'e" dememizi mi istiyor? yoksa, grace dogville'i atese verdirdiginde, sinema salonunda alkislayan insanlari mi gostermeye calisiyor? insanoglunun tum kotu yonlerini, gerek dogville'in curumuslugunu, gerek gangster kizi grace'in kalpsizligini... ve salondakileri. sonucta grace-isa benzerligi varsa bu, grace'i yuceltmek icin degil isa'yi kotulemek icindir ve bunda sonuna kadar varim ve de ahlakci, mesaj kaygisi icinde olmayip, "tokat atana diger yanagini don" ogretisi icinde olmadigi da acik. bence karari izleyiciye birakiyor. ben yine de kibirli olmayi tercih ederdim sanirim. passion sonrasi bir "what if..?" muzur da olsa von trier'in ilgilenecegi bir tema degil sanki. isa'nin elimizden aldigi gunah isleme zevkini grace geri verebilir mi peki? sanirim neyin dogru neyin yanlis oldugu bilgisi o kadar icime yerlestirilmis ki, grace'in bizim alternatif kurtaricimiz olabilecegini, veya af-kibir iliskisini kabullenmekte zorluk cekiyorum. en azindan bunu bana gosterebildigi icin von trier'e tesekkur borcluyuz sanirim.
    -------------------------------------------------------------------------------------------------------------
    --------spoiler-----------------

    question mark- jesus sonunda delirip bütün kasabayı öldürmüyor...

    --------spoiler-----------------
    -------------------------------------------------------------------------------------------------------------
    benyazdim- bu mantığın kendi içinde bir doğruluğu bulunabilir, fakat ben böylesi benzetmelerin taraftarı bir kişi değilim. yani elmayı görür görmez yasak elmaya atıfta bulunuluyor demek istemeyeceğim gibi böylesi bir olayı çarmıhı taşıyan isa'ya (her ne kadar alakadar da olsa) yormak istemem tamamen kendi sinema görüşümden mütevellit tabi, yapana saygı duyarım
    yani burada çıkıp da lars von trier "evet nicole'ü isa ile özdeşleştirdim ben bu filmimde" dese dahi filmlerdeki kimi simgesel şeyleri böylesine direkt olarak açıklamaktan hoşlanmıyorum. yani ne olursa olsun, böylesine direkt ilişkilendirmeler hoşuma gitmiyor . sonuç itibariyle ben dogville'in referanslarından çok yönetmeninin yapmak istediği şey ve bunda başarılı olup olmadığı ile ilgilenirim. bilirim ki lars von trier senaryolarını bir matematikçi üslubuyla yazar, filmlerini ise bir mimar üslubuyla çeker. izleyicisinin psikolojisiyle oynamayı sever, duyguları manipüle etmeyi iyi bilir. ben bunanla ilgilenirim. dediklerinde doğruluk payı olduğuna da eminim, kanıtların hiç de yabana atılacak cinsten değil. amma velakin böyle eğretilemeler maalesef ilgimi çekmiyor, doğru da olsa yanlış da olsa böyle. ben o sahneyi çok sevdiğimi söylemiştim, herhangi bir gönderme olduğundan elbet ki şüphelendim ama ilgilenmedim. benim için sinemasal güzelliğinin olması önemliydi. gene de ilgine alakana teşekkür ederim, boşuna ofansif anlayışa bürünecek bir durum yok anladığın üzere
    -------------------------------------------------------------------------------------------------------------
    malice- isa alegorisini ben de fark etmiştim; özellikle grace'in şu bir yanağına vuran kişiye diğer yanağını çevir benzeri yaklaşımları fazlasıyla elevericiydi.
    -------------------------------------------------------------------------------------------------------------
    bee- senin gibi bakmamıştım ben olaya filmi izlerken, ama okuyunca gerçekten mantıklı geldi. yakın zamanda okudugum the da vinci code'da da seninkine yakın sayılabilecek çıkarımlar var, yani hayatta çok çeşitli sanat eserlerinin gizliden gizliye isa'yı ve bir zamanlar onun karısı olmuş/oldugu sanılan kutsal meryem'i anlattıgını savunuyor. en iyi bildigimiz eski püskü masallarda; sindrella'da, uyuyan güzel'de, mozart'ın sihirli flütünde, disney'in mini-mickey mouse'unda, victor hugo'nun notr dame kamburunda filan hep bunları anlattıgını iddia ediyor. benim aklıma yatıyor. lars von trier böyle bir misyon yüklenmek istemiş midir, yüklendiginin farkında mıdır, ya da biz mi tamamen uyduruyoruz bilmiyorum ama dedigim gibi. neden olmasın. birebir örtüşüyo diye yazmadım ben tabi onları, hristiyanlıktan gizli gizli refer etme durumu buradaki de bir şekilde. ama dedigin gibi lars von trier kısmı daha mantıklı olacak bu şekilde.
    -------------------------------------------------------------------------------------------------------------

    henryleyden- yani filmde kendi sordugu sorunun cevabini mı verdi? alternatif bir isa yaratarak isa'nin varliginin yarattigi soruna cozum getiriyor. ki bence tiers buna curet edemez, neden dersen, isa'nin yarattigi kibir dalgasin br anti isa yahut bambaska bir isa ile yaklasarak sorunu cikilmaz hale getirirsin. cunku soyle bir tehlike vardir, isa'nin antisini ya da dogrusunu yaratarak eski "sorunlu" isa'yi gerceklemis olursun. onun da dogru olabilecegi ihtimali ortaya cikar. cunku iki kutplu bir sorunda bi kutpun dogru oldugunu ileri surmek karsi tarafin da dogrulugunu kanitlar. sanmam ki lars von trier boyle bir sonuca ulasmaya calissin. bence onun yarattigi bu figur isa'nin alternatifi degil de yeniden bir isa yaratmak. yani isa'nin yasam cizgisinde farkli bir yol cizmek. isa'yi degistiriyor, ondan yeni bir sey yaratiyor. grace'in degisimi buna ornektir. yani isa'ya bir "yol gosteren" olsaydi, bir akil veren durum cok farkli olurdu. o insanligin icinde kendi kibirinde boguldu kaldi.
    -------------------------------------------------------------------------------------------------------------

    zebellah- abi filmdeki en büyük eleştiri tanrıya bi sefer. güç sahibine yani. adamın kendinden emin tavrı ile "power is not so bad" deyişini hatırlatmak istiyorum. insan, insan işte, her ne yapsa insani olacak, fütursuzca affetse kibir, acımasızca intikam alsa ödeşme güdüsü olacak, yani seyirci oh olsun kasabaya da dese, grace çok ayıbettin de dese önemli değil. zaten bakış açıları muhtelif olduğu için kimi öle dicek kimi böle, trier net bi taraf tutmamış anlatımda. belki bizim bilmediğimiz bi tarafı vardır, ama anlatıma yansıtmamış. neyse. hah, tanrı'ya en çok laf sokmuş diyordum evet, dog burda "kul" demek, ve aşağılayıcı bir anlamda kullanılmış, tanrının bizi bizim köpekleri gördüğümüz şekilde gördüğünü demiş. ve onların karşısında çok güçlü olmanın güzel bişey olduğunu, tanrının bize üstünlük taslamayı sevdiğini söylemiş. yani eğer tanrıya hakaret ettiği için çarpılacaklar varsa, bunu 4 saatlik bir sinema filmi ile yapan trier ilk sırada olsa gerek.

    question mark'ın dedikleri pek bi olmamış. jesus delirip kasabayı öldürmüyor evet, ama bu kısım bizim bildiğimiz gerçeklikte olmuyor ki zaten, yani babasının o kasaba halkına (yani dünya üzerindeki kullara) ne yaptığını bilmiyoruz... biz burda konuşurken cehennemin kızgın alevlerinde kavruluyor olabilirler. jesus babasının yanına döndüğünde (ki bunun referansı da bizim bildiğimiz dünyada gerçekleşmiyor) pekala grace gibi kibirini görmüş, "baba bunları cehenneminin ateşinde yak" demiş olabilir. demek istediğim grace arabaya bindikten sonra olanların tarihsel karşılığı jesus öldükten sonra olanlara denk geliyor. yani trier, jesus öldükten sonra babası ile arasında olmuş olabilecekleri kurgulamış bi nevi.

    ben yazdım çok güzel demiş, ben de filmleri film olarak görmeyi, atıfları da dinlere, siyasete, tarihe değil; realiteye, gerçekliğe yapılmış atıflar olarak görmeyi severim. film filmdir. ha ama tesadüfü aşan benzerlikleri yadsıyorum demek değil bu.

    ben de sana entrynin sonuna ekleyebileceğin bir paragraf vereyim o zaman:

    zebellah - benyazdım'a katılmamak elde değil. çok güzel ifade etmiş. hatta ben biraz daha ileri gideceğim zira ben fanatik ve bağnaz bi sinema izleyicisiyim, başında "gerçek olaylardan esinlenişmiştir", hatta "gerçek bir hikayeden alınmıştır" yazan filmlere bile en küçük bir gerçeklik kredisi vermem. film filmdir. film, bir yönetmenle bir senaristin kafa kafaya verip oluşturduğu bir kurgu ve sunumdur, ve bu hali güzeldir. bir izleyici olarak beni bağlayan bu kurgunun sunumunun güzelliğidir, başarısıdır. bu başlıktaki kendi entrymde de referanslardan, analojilerden hiç bahsetmeyerek trier'in senaryosu ve anlatım şeklinden bahsettim. zira filmlerdeki referansları tarihi olaylara, dinlere, siyasete değil; genel geçer gerçekliğe, dünyanın genel ve karaktersitik tabiatına bağlamayı tercih ederim. bu bağlamda, bu film benim için insan doğasına derin bir yolculuk, yetkin bir sosyolojik analizdir. ha bu demek değil ki tesadüfü aşan benzerlikleri yadsıyorum, hayır, sadece görmezden geliyorum.

    öte yandan, bu benzerlikleri yadsımayacaksam şu yorumu da yapmak durumundayım ki grace arabaya bindikten sonra yapılan konuşmanın referansı, jesus öldükten sonra olmuş olabilecekler üzerine bir spekülasyondur. "ama jesus kulları öldürtmedi", üzerinde düşünülmemiş bir söylem. nitekim jesus öldükten sonra filmdeki ile paralel bir şekilde tavır değiştirip "onları cehenneminde yak!" demiş olabilir. bunu bilemeyiz. başka bir deyişle, arabaya binene kadar grace'e olanlar, ölene kadar jesus'a olanlarla paralel gidiyor. trier'e alternatif bir jesus yaratmış demek absürd. trier sadece jesus öldükten sonra olmuş olabilecekleri speküle etmiş.

    ayrıca eğer ki trier "doğru jesus" diye bir şey yaratmaya çalıştı ise --ki maksadının bu olamayacağını sanırım netlikle gösterdim-- bu hareketi; sorunlu jesus'ı gerçeklemez. sadece varlığını, vakt-i zamanında öyle birinin yaşadığını gerçekler. ben şahsen trier'in "bir yanlış anlaşılmayı ortadan kaldırmak" gibi bir niyeti olduğunu ne gerçekçi buluyor, ne de bunu savunacak yeterli argüman görebiliyorum.

    gelelim benim şahsi yorumlarıma. dogville başarılı bir psikolojik drama. o kadar. tarihi ve dini referanslar teorisi mantığa çok yatkın, muhtemelen de aslı var. ama bunun bir önemi yok. ama aslı varsa madem; trier'in, grace'in babasını grace'den daha çok yerdiğine dikkat çekiyorum. "i call them dogs", "power is not so bad"...
    -------------------------------------------------------------------------------------------------------------
    demlikposet- aslında bunlara pek inanmıyorum,bence bu metnin tabanında öyle oturulmuş uzuuuuun uzun kafa yorulmuşta hadi bi film yapayım içinde isa olsun şöyle inceden kibir koyalım,öyle derine inelimki izleyici kendini karakterin yerine koysun,filmin sonunuda öyle getirelimki seyirci dağıtsın kendini...
    niyetiyle masaya oturulup yazılmış film olduğuna zerre kadar prim vermiyorum ben,bunu yapan insan olamaz, yada düşünüyorum öyleyse malım
    ama
    film yazılıp senaryo ya bakılıp metinler ayarlanırken bazı benzemeler olabilir,hattaaaaa bazı benzerliklerin farkına varıp son anda ayarlama yapıp bir ikide o eklemiş olabilir,matrix bunun en güzel örneği,matrix revolutions da son filmde toplandık bir evde.ilk 2 film izlendi,animatrix izlendi ama izlerken yanımdakiler replikleir ezbere söylüyorlar,
    aha bak bak burada varya isaya gönderme var,bak burda eşşee şuradada sikine gönderme görüyor musun dimi evet şey yani zart zurt..
    aynı anda 3.film senaryoları yapılıyor bak o olcak,bak şöle yapçaklar isa çıkacak,neo değil alter ego o fln ya bir sürü saçmalık..
    filme girdik,hepsi göt olsu çıktık yattık...
    bazı rastlantılar olabilir ama böyle direkt kurma senaryolara ben pek inanmıyorum!!

    sen bu görüşüme ne dersin?
    -------------------------------------------------------------------------------------------------------------
    oz dionysos- evet okudum. mantikli geldi, ama bir yere kadar.. ayni zamanda filmde bazi ogelerin sizin dediginiz tarzda bir sembolizmle anlatilmasi filmin butununun bu sembolizmin ic mantigina bagli kalacagi anlamina gelmiyor. bu bakimdan filmin sonunu hristiyanlikla ince bir alay olarak gormenizi biraz zorlama buldum. neden okuyp okumadigimi soruyorsunuzu; herkese mi soruyorsunuz bunu?
    -------------------------------------------------------------------------------------------------------------
    flut- şu anda tekrar okudum. niye böyle bir soru sorduğunuzu ben de merak ettim açıkçası. ama ben grace'in isayla musayla bağlantısı olduğunu düşünmeyenlerdenim. grace'in elinde tuttuğu gücün fazlasıyla dünyevi olduğuna inanıyorum. ayrıca kibirli bir kadından çok patolojik tavırlar sergileyen bir kadın olduğunu da düşünmekteyim, tıpkı diğer von trier kadınları gibi.

    ---------------------------------------------------

    @drps
    bence isa alegorisi hiç şüphesiz filmin temel noktası, ancak filmin sonu kasabanın kendi elleriyle kıyamet gününü hazırlaması ve sonrasında olanlar da hesap günü değil mi? lars von trier in ateist olduğu biliniyor, ben de "kıyamet kopana kadar iyilik yaptınız yaptınız yoksa tanrı cezanızı verir" anafikriyle filmi çektiğini düşünmüyorum ama dünyadaki kötülüklere sonsuz cehennem vadeden inanışın aşırılığına dikkat çekmeye çalışmış olması da olası geldi. suç ile cezanın orantısızlığı sanırım daha çok bunu düşündürdü.

    gelen kutusu » @asiaminor

    film, zaten biçimiyle ve yapısıyla ben alegoriyim diye bağırıyor. yani bunu gerçek bir kasabada çekse alegori diyen olur, buna zorlama yorum diyen olur, ama bu biçim ve yapıyla alegori değil diyen çıkmaz diye düşünüyorum.

    ancak, alegori isa'ya değil bence. alegori topyekün ibrahimi dinlere. yani grace bir "lütuf". manderlay'de baba ve kızın yüzü değişiyor, ama isim aynı kalıyor. çünkü manderlay'e de başka bir "lütuf" gidiyor diye okuyorum ben. yani kutsal kitaplardaki bir başka günahkar kavmin helak oluş hikayesi gibi. trier'in en iyi bildiği isa olduğu için ondan daha çok öğe var ama birebir aynısı olmasın diye özel bir çaba gösterilmiş bence.

    iki filmi de yıllar önce (takribi 20 yıl) seyretmiş ve dogville'i sevmiş, manderlay'i sevmemiştim. sırasıyla iki filmi yeniden izledim geçen gün. ve ikisini bir bütün olarak anlamaya çalıştığımda, trier ilk filminde kurum olarak dine ve ikinci filminde de kurum olarak "devlete saldırıyor kanaatindeyim. önce dine sarıldık, sonra sekülerizme sarıldık, ikisi de berbat sonuçlar verdi diyor bence. zira filmlerin geçtiği yıllardan 10-15 sene sonra zaten tüm dünyayı yıkacaklar. beckett'a godot'u beklerken yazdıracak zamanlara çok az var.

    iyilik dolu bir din de; demokratik, seküler bir devlet de insanı ahlaklı, topluluğu adil yapmaz diyor. yani çok postmodern bir yerden bakıyor trier bence olaya. kibir konusunu da aynı bakışla,evrenin kıytrıık bir galaksisinin dandik bri yıldızının çevresinde dönen tıfıl bir gezegeninde yaşayan üç kuruşluk bir canlısın, havan kime noktasından ele alıyor. yani yoksa, hem kibir günah diyeceksin, hem de yolumdan gelenleri iki cihanda ihya ederim diyeceksin. iddialı, vaatkar bir söylemin kibirli olmaması mümkün mü!

    7 biblo; 7 günah mıdır, 7 kolllu şamdan mıdır; köpeğin adı neden moses'tır; bunların çok bir önemi yok trier'in durduğu yerden. çok daha liberal bir yeden bakıyor bence insanlığa. :)
683 entry daha
hesabın var mı? giriş yap